وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَنْ | ve kim ki |
|
2 | يَرْغَبُ | yüz çevirir |
|
3 | عَنْ |
|
|
4 | مِلَّةِ | milletinden (dininden) |
|
5 | إِبْرَاهِيمَ | İbrahim’in |
|
6 | إِلَّا | başka |
|
7 | مَنْ | kimseen |
|
8 | سَفِهَ | sefih kılan |
|
9 | نَفْسَهُ | nefsini |
|
10 | وَلَقَدِ | Andolsun ki |
|
11 | اصْطَفَيْنَاهُ | biz onu seçmiştik |
|
12 | فِي |
|
|
13 | الدُّنْيَا | dünyada |
|
14 | وَإِنَّهُ | ve şüphesiz o |
|
15 | فِي |
|
|
16 | الْاخِرَةِ | ahirette de |
|
17 | لَمِنَ |
|
|
18 | الصَّالِحِينَ | salihlerdendir |
|
Ayetteki Yerğabû kelimesinin kökü rağabe (رغب) olup فِي veya إِلَى ile kullanıldığında Türkçe’de de kullandığımız gibi ‘rağbet etme, arzulama’ anlamına gelir.
عَنْ harfi ceriyle birlikte kullanıldığında ise yüz çevirmek, rağbet etmemek manasını kazanır. Zıt anlamlı kelimelerdendir.
وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ
وَ istînâfiyyedir. Îstifham harfi مَنْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يَرْغَبُ fiili haber olarak mahallen merfûdur. عَنْ مِلَّةِ car mecruru يَرْغَبُ fiiline müteallıktır. اِبْرٰه۪يمَ kelimesi muzâfun ileyh olup gayrı munsarif olduğu için esre almamıştır. اِلَّا hasr edatıdır. مَنْ kelimesi, يَرْغَبُ fiilindeki zamirden bedel olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası سَفِهَ نَفْسَهُۜ cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
وَ istînâfiyyedir. لَ mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. اصْطَفَيْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. فِي الدُّنْيَا car mecruru اصْطَفَيْنَا fiiline müteallıktır.
رَغِبَ فِي الشَّيْءِ رَغْبَةً [Bir şeye rağbet duydu.] anlamında, رَغِبَ عَنْهُ ise [Ondan hoşnutluk duymadı.] anlamındadır. Bunun tam tersi ise زَهَدَ فِي الشَّيْءِ ifadesinin [Bir şeyden kaçındı, ondan hoşnutluk duymadı] anlamına gelmesine karşılık زَهَدَ عَنْهُ ifadesinin [O şeyi sevdi, istedi.] anlamına gelmesidir. Ayette geçen millet kelimesi din ve yol anlamına gelir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
سَفِهَ نَفْسَهُ [Kendini bilmez] Sefeh ve sefihlik, cehalet ve akıl azlığı demektir. Yûnus b. Habîb şöyle demiştir: سَفِهَ fiili mef’ûlunu doğrudan alır, bir lehçedeki kullanımda ise fiilini dolaylı [yani harfi cer ile] alır. Buna göre anlamı “Kendisini sefihleştirerek” şeklindedir ki bu durumda kastedilenin “Kendisini helake sürükleyen” anlamı olduğu söylenmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
مَنْ سَفِهَ [Kendini bilmez] ifadesi ise يَرْغَبُ fiilinin zamirinden bedel olmak üzere ref mahallindedir. Bunun bedel olması sahihtir, çünkü مَنْ يَرْغَبُ عَنْ [Kim yüz çevirir] ifadesi olumlu değildir. Tıpkı هل جاءك أحد إلا زيد “Sana Zeyd’den başka biri geldi mi?” cümlesinde olduğu gibi. (Keşşâf)
وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ
وَ haliyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. فِي الْاٰخِرَةِ car mecruru الصَّالِح۪ينَ ’ye müteallıktır. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. مِنَ الصَّالِح۪ينَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Takdiri إنه معدود من الصالحين في الآخرة (Muhakkak ki o ahirette salihlerden sayılır) şeklindedir.
وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ
وَ istînâfiyyedir. Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham harfi, bu ayette nefy manasındadır. اِلَّا ile مَنْ ‘in oluşturduğu kasr cümleyi tekid etmiştir.
Farklı manalardaki مَنْ ’ler arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Soru inkâr ve kınama manasındadır. Yani sefihlerden başkası İbrahim'in dininden yüz çevirmez demektir. Cümle kâfirleri kınamak için söylenmiştir.
Bununla beraber istifham manasının kastedilmiş olması da caizdir. Bu durumda kinaye olur. İstifham manası caiz görülmezse istifhamın inkari manası mecaz kabilindendir. Yani istifham nefiy manasındadır. Burada açık olan mana kinaye kabilinden olmasıdır. Çünkü üstünlüğünü bilerek İbrahim’in as dininden yüzçevirmek imkansız ve kötü bir şeydir. (Âşûr)
سَفِهَ - نَفْسَهُۜ kelimeleri arasında cinas vardır. Böylece bu mana nefiste daha şiddetle yerleşir.
Ayetin başındaki مَنْ (kim) ismi yasaklama maksadıyla kınama yapmak için kullanılmış soru edatıdır. Anlamı ise şudur: “İbrahim’in dininden kendisini bilmezden başkası yüz çevirmez, ondan hoşnutsuzluk duymaz. Ayette geçen مِلَّةِ kelimesi din ve yol anlamına gelir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
مَنْ يَرْغَبُ عَنْ [Kim yüz çevirir] ifadesi, akıllılar arasında apaçık haktan -ki İbrahim’in dinidir- yüz çevirecek birinin bulunmasını inkâr etmekte ve uzak görmektedir.
وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ
وَ istînâfiyYe, لَ ise mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem cümlesinin hazfİ îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu cevap cümlesi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
فِي الدُّنْيَاۚ ibaresindeki فِي harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi فِي harfi cerinde zarfiye manası vardır. الدُّنْيَاۚ içi olan bir nesneye benzetilmiştir. Cami her ikisindeki mutlak irtibattır.
وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ
و ’la gelmiş hal cümlesidir. اِنَّ ve lam-I muzhalaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Car mecrur olan مِنَ الصَّالِح۪ينَ ’in mutallıkı olduğu haber mahzuftur.
Allah tarafından dünyada seçilerek şereflendirilen bir zatın, ahirette de şerefli bir mevkiye sahip olduğu aşikârdır. Bu sebeple bu cümle onun faziletini ve şerefini ortaya koyup teşvik için gelmiş, önceki cümleyi tekid eden hal cümlesi olarak, ıtnâb sanatıdır.
الدُّنْيَاۚ - الْاٰخِرَةِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
İbrahim (as)ın ahirette de salihlerden olduğunu ifade eden cümle isim cümlesidir. Böylece onun salih olma vasfının ahirete mahsus olmadığı, dünyada da bu vasfa sahip olduğu ifade edilmiştir.
Cümle اِنَّ ve لَ harfleriyle tekid edilmiştir. Çünkü ahiretle ilgili gayb konularının tekid edilmesi daha güzel olur.
[O, ahirette salih kişilerdendir] cümlesi, اِنَّ ile tekit edilmiştir. Çünkü bu olay, ahirete ait gaip bir şeyden haber verdiği için tekide ihtiyaç duyulmuştur. Dünyanın durumu buna benzemez. O bilinmekte ve müşahede edilmektedir.(Safvetü't Tefâsir)
[Gerçek şu ki; dünyada onu (İbrahim’i) seçmiştik] ifadesi, onun dininden yüz çeviren kimsenin bu görüşünde hatalı olduğunu beyan etmektedir. Çünkü hem dünyada seçilmiş ve hayırlı olan, hem de hayırlılık üzere müstakim olduğu hususunda ahirette de hakkında şahitlik yapılan bir kişi olarak Allah katında iki dünyanın şerefini kendinde barındıran bir zat varken, tabi ki yoluna yönelip bağlanmaya ondan daha layık bir kimse olamaz. (Keşşâf)
Ayetin bu kısmı, Hz. İbrahim’in dininden dönenlerin yanlış görüşlerini açıklamak içindir. Çünkü her iki dünyanın kerametini ve ikramlarını bünyesinde toplamış olan bir zatın yoluna herkes rağbet eder, ona koşup gelir, ondan kaçıp uzaklaşmaz. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
İsim cümlesinin tercih edilmesinin sebebi, İbrâhîm'in (aleyhisselâm) salihlerden olma vasfının yalnız âhirete münhasır değil her iki cihanda da devam eden bir vasıf olduğunu vurgulamak içindir. (Ebüssuûd)