وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ | andolsun sizi imtihan edeceğiz |
|
2 | بِشَيْءٍ | şeylerle |
|
3 | مِنَ | (gibi) |
|
4 | الْخَوْفِ | korku |
|
5 | وَالْجُوعِ | ve açlık |
|
6 | وَنَقْصٍ | ve noksanlığı |
|
7 | مِنَ |
|
|
8 | الْأَمْوَالِ | mallarınızın |
|
9 | وَالْأَنْفُسِ | ve canlarınızın |
|
10 | وَالثَّمَرَاتِ | ve ürünlerinizin |
|
11 | وَبَشِّرِ | ve müjdele |
|
12 | الصَّابِرِينَ | sabredenleri |
|
Bakara 155-158 i birbirine bağlayarak anlatan güzel bir yorum:
https://docs.google.com/document/d/1UBCLg85CwrP1ldgXnwKRcXx47fZAyxJC6gMwsXYexSg/edit?usp=sharing
Nefese نفس :
نَفْسٌ nefs kavramı bazı ayetlerde ruh anlamındadır. Bazense zâtı manasında kullanılmıştır.
Münâfese مُنافَسَةٌ kavramı fazilet sahibi kimselere benzemek ve onlara katılabilmek için kimseye zarar vermeden nefisle mücahede etmektir.
نَفَسٌ ise ağızdan ve burun deliğinden bedene girip çıkan rüzgar/havadır. Bu nefs için gıda gibidir, kesilince canlılık/hayat sona erer. Şiddetli gam, tasa ve kederin kalkmasına veya giderilmesine de yine nefes نَفَسٌ denmiştir.
Tefe'ul babı formundaki تَنَفَّسَ fiili rüzgar için kullanıldığında güzel hoş bir şekilde esmek; gündüz için kullanıldığında ise günün nefes alması/genişlemesini ifade eder.
Nifas نِفاسٌ ise kadının doğum yapmasıdır.
Son olarak Türkçede de kullandığımız نَفِيسٌ sözcüğü kendisiyle nefes alınan/nefes aldıran bir şey gibi tanımlanmaktadır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de 298 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri nefes, nefis, enfes, nefâset, nefsâni, teneffüs, nüfus, enfusi ve nifastır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ
وَ istînâfiyyedir. لَ mukadder kasemin cevabının başına gelen vakıa harfidir. نَبۡلُوَنَّ fiilinin sonundaki نَّ , tekid ifade eden نَ ‘u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’ dur.
Tekid نَ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Muttasıl zamir كُم mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِشَیۡءࣲ car mecruru لَنَبۡلُوَنَّكُم fiiline müteallıktır. مِّنَ ٱلۡخَوۡفِ car mecruru بِشَیۡءࣲ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. ٱلۡجُوعِ kelimesi ٱلۡخَوۡفِ kelimesine matuftur. نَقۡصࣲ ; makabline matuftur. مِّنَ ٱلۡأَمۡوَ ٰلِ car mecruru نَقۡصࣲ ’a veya mahzuf sıfatına müteallıktır. ٱلۡأَنفُسِ وَٱلثَّمَرَ ٰتِۗ kelimeleri ٱلۡأَمۡوَ ٰلِ kelimesine matuftur.
مِّنَ ٱلۡخَوۡفِ [korkudan] Yani düşman veya Allah korkusu gibi korkularla ve ٱلۡجُوعِ [açlıkla] yani kıtlık veya ramazan orucu nedeniyle olan açlık ile de imtihan edeceğiz. نَقۡصࣲ مِّنَ ٱلۡأَمۡوَ ٰلِ [Mallardan eksiltmekle] yani, canlı mallarınızın (hayvanlarınızın) ölümüyle veya zekat ile imtihan ederiz. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
ٱلۡجُوعِ [Açlık.] Açlıktan bir şey ile demektir. Bu ise kıtlıktır. Açlıktan bazı şeyler ile dememiştir. Burada harf-i ceri bir kez zikredip ikinci ve üçüncü kelimede tekrarlamamıştır. Atıf harfi bu anlamı gerektirir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ
وَ atıf harfidir. بَشِّرِ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir. ٱلصَّـٰبِرِینَ mef‘ûlun bihtir. Cemi müzekker salim olduğu için ي ile mansub olmuştur.
ٱلصَّـٰبِرِینَ kelimesi sülâsî mücerred olan صبر fiilinin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَشِّرِ [Müjdele] emrindeki hitap, Peygamber (s.a.)’e veya kendisinden müjdeleme beklenebilen herkese mahsustur. (Keşşâf)
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ
و, istînâfiyyedir. لَ ise mukadder kasemin cevabına gelen vakıa harfidir. Mukadder kasem sebebiyle ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Kasemin cevap cümlesi, لَ ve نَ ‘u sakîle ile tekid edilmiş müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
ٱلۡخَوۡفِ - ٱلۡجُوعِ ve ٱلۡأَمۡوَ ٰلِ - ٱلثَّمَرَ ٰتِۗ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İmtihan yollarının; korku, açlık ve eksiltme olarak, eksiltilenlerin ise; mal, nefis ve ürünler olarak sayılması taksim sanatıdır.
Ayetteki مِّنَ harfinin her ikisi de ba'diyet ifade eder. Harfin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
شَیۡءࣲ kelimesinin nekre oluşu azlık ifade eder. “Az bir şeyle” demektir.
Cenâb-ı Hak müfred sıygasıyla, شَيْءٌ (bir şey) buyurmuş, cemi sıygasıyla, اَشْيَاءُ (eşya) dememiştir. Bunun iki sebebi vardır:
1) Ayette sayılan her cins belâdan birçoğu olacağı hatıra gelmesin diye... Eğer öyle olsaydı bu, çeşitli korkulara delâlet ederdi. Halbuki ayetin takdiri "Şundan birşey ile, şundan birşey ile.." şeklindedir.
2) Bunun manası, "bu sayılan şeylerden az bir şeyle" demektir. (Fahreddin er-Razi)
بلو , elbisenin eskimesi ve aslının ortaya çıkması gibi insanın aslını ortaya çıkarır. Bunun için üzüntü ve yükümlülükler için kullanılır. Bunlar insana zor gelir. Mihnet de, ihsan da birer beladır. Allah bunlarla kullarını dener. Bunlara karşı sabır gerekir.
Müslümanların ileride karşılaşacakları korkular zikredilmiştir ki bunlara karşı hazırlıklı olsunlar.
مِّنَ ٱلۡخَوۡفِ وَٱلۡجُوعِ وَنَقۡصࣲ مِّنَ ٱلۡأَمۡوَ ٰلِ وَٱلۡأَنفُسِ وَٱلثَّمَرَ ٰتِۗ şeklinde ayeti kerimedeki atıfların sıralaması, hafif imtihandan, daha ağır imtihanlara doğru gitmiştir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru.1207)
وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ
و, istînâfiyyedir. لَنَبۡلُوَنَّكُم cümlesine atıf olduğu da söylenmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bu kısa cümleyle, Allahın müjdesine mazhar olmaya sebep olan sabretmenin ne kadar önemli olduğunu ve ne ile müjdelendikleri söylenmediği için bu müjdenin muhayyilemizin alabileceği en son noktaya kadar büyüyebileceğini anlıyoruz. Yani îcâz-ı kısar vardır.
[Sabredenleri müjdele!] Yani bu zorluklara katlananları müjdele! Bir görüşe göre ayette zikredilen korku; cihad, açlık, Ramazan orucu, malların eksilmesi; zekat ve malî hakları verme, canların eksilmesi ise; insanların canlarını Allah için feda etmeleri, meyvelerin eksilmesi; öşür vermedir. Bir görüşe göre uzuvların semerelerinin verilmesidir ki bu Allah’a ibadet etmektir. Bununla yapılan imtihan da çeşitli uzuvlarla ibadet etme emridir. “Sabredenleri müjdele!” Yani ibadetleri adabına riayet ederek eda etmekte devamlı olanları müjdele! Diğer bir görüş şöyledir: Korku; kalbin Allah’tan kaçınmasıdır. Açlık; kulun Allah’a buluşma şevkinin galebe çalmasıdır. Malların azalması; Allah’ın sevgisi için masivadan soyutlanmaktır. Nefislerin azalması; onların Allah’a teslim edilmesidir. Ürünlerin azalması; Allah’ın rızası için çocukların feda edilmesidir, çünkü çocuk insanın gönlünün meyvesidir. Bu hususta bir hadis vardır. İşte sen, bütün bu hallere karşı sabredenleri ve bu makamlarda sadık olanları müjdele.
Marifet ehlinden bir zat şöyle demiştir: Gaybı talep mal, can, akrabalar veya ruh ile olur. Kim icabet edip malını infak ederse kurtuluşa erer. Kim canını feda ederse dereceler elde eder. Kim yakınlarını kaybetmeye sabrederse Allah’a yakınlaşır. Eğer ruhunu sakınmazsa Allah ile bağlantısı devamlı hale gelir (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
[Müjdele] emrindeki hitap, Peygamber (s.a.)’e veya kendisinden müjdeleme beklenebilen herkese mahsustur. (Keşşâf)
Sabrın şanı, her neye sabretmesi gerekiyorsa hepsini kapsamalıdır. Sıkıntı, zorluk, fakirlik, hastalık, meşakkat, hayatın zorlukları, bir iş yapmak, ilim talep etmek vs. gibi hallerde gerekli olan sabrın hepsini kapsar. Sabır kelimesinin mef‘ûlsüz gelmesi durumunda bütün bu manalar anlaşılır. Bu siyakta sabredenlerin zikredilmesinde, hiç kimsenin reddedemeyeceği bir delalet vardır. Bu delalet, o kişilerin nefislerini Allah’ın ‘sabredin’ buyruğuna uymaya kudreti yetecek hale getiren kişiler olmasıdır. Bunlar bu uğurda çaba harcamışlardır. (Muhammed Ebû Mûsâ Hâ-Mîm Sûreleri Belâğî Tefsîri 2 Fussilet Sûresi/35 Sayfa: 156)Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.
Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.
İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.
Bakara 155-157