Bakara Sûresi 157. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ  ...

İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ İşte
2 عَلَيْهِمْ hep onlar içindir
3 صَلَوَاتٌ bağışlamalar ص ل و
4 مِنْ -nden
5 رَبِّهِمْ Rableri- ر ب ب
6 وَرَحْمَةٌ ve rahmet ر ح م
7 وَأُولَٰئِكَ ve işte
8 هُمُ onlardır
9 الْمُهْتَدُونَ doğru yolu bulanlar ه د ي
 

اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ


İşaret ismi أُو۟لَـٰۤىِٕكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. عَلَیۡهِمۡ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. صَلَوَ ٰ⁠تࣱ muahhar mübtedadır. مِّن رَّبِّ car mecruru صَلَوَ ٰ⁠تࣱ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir هِمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. رَحۡمَةࣱ kelimesi صَلَوَ ٰ⁠تࣱ ’e matuftur. 

وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ

 

وَ atıf harfidir. İşaret ismi أُو۟لَـٰۤىِٕكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. هُمُ ikinci mübteda veya fasıl zamiridir. ٱلۡمُهۡتَدُونَ ise haberdir veya أُو۟لَـٰۤىِٕكَ ’nin haberidir.


 

اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibhi kemâl-i ittisâldir. Ayet önceki cümleden kaynaklanan bir soruya cevap olarak gelmiştir. Mübteda olan işaret ismi أُو۟لَـٰۤىِٕكَ ‘nin haberi isim cümlesi olarak gelmiştir. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenlere tazim ve teşrif ifade eder. 

Haber olan عَلَیۡهِمۡ صَلَوَ ٰ⁠تࣱ cümlesinde, takdim ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Muahhar mübteda olan صَلَوَ ٰ⁠تࣱ ’un nekre gelmesi onlara rableri tarafından olan şefkat ve desteğin tarifi mümkün olmayan evsafta olduğunun işaretidir. رَّبِّهِمۡ izafeti ve rahmet ilavesi de bu ifadeyi desteklemektedir.

رَّبِّ kelimesinin müminlere ait bir zamire muzâf ola­rak gelmesi, onlara gösterilen ilginin çokluğunu ifade eder. (Safvetü't Tefâsir) 

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla Rab isminde tecrîd sanatı vardır.

Car mecrur olan مِّن رَّبِّهِمۡ , mahzuf hale müteallıktır.

صَلَوَ ٰ⁠تࣱ kelimesinin tekili olan صَلَأ ٰ⁠تࣱ, meyletmek ve şefkat göstermek anlamında olup, burada ra’fet / şefkat manasında kullanılmış ve rahmet lafzıyla birlikte zikredilmiştir. Tıpkı رافة وَرَحۡمَةࣱۖ [Kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik.] (Hadîd 57/27) ve رؤف  رحيم [Peygamber onlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir.] (Tevbe 9/117) ayetlerindeki gibi. Buna göre mana; “Onlara şefkat üstüne şefkat, merhamet vardır. Hem ne merhamet!..” şeklinde takdir edilir.


Müsnedün ileyh olarak, uzaktakilere has işaret ismi أُو۟لَـٰۤىِٕكَ ’nin kullanılması bu kişilerin mertebesinin yüksekliğine işaret eder. Bu kişiler daha önce zikredilen bütün sıfatlara sahiptir. Arkadan gelen hüküm de bu sıfatlara sahip olan kişilere aittir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru.1211)

 

صَلَوَ ٰ⁠تࣱ ve وَرَحۡمَةࣱۖ  kelimelerindeki tenvin, tazim ve teksir (çokluk) ifade eder. 

 

رَّبِّهِمۡ buyrulmak suretiyle Rabb'ın sabredenlerin yerini tutan zamire izafe edilmesi, onların fazlasıyla ilâhî inayete mazhar olduklarını bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

 

وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ 

 

و, atıftır. Atıf sebebi tezayüftür. Müsnedün ileyhin uzak için vaz edilen işaret ismiyle marife olması, o kişilerin mertebelerinin yüksekliğini gösterir. Fasıl zamiri هُمُ , kasr ifade ederek cümleyi tekid etmiştir. Müsnedin ٱلۡ takısıyla marife olması da tahsis ifade eder. Birden fazla unsurla tekid edilen cümle faide-i haber inkârî kelamdır. 

هُمُ ٱلۡمُهۡتَدُونَ Burda kasr sanatı vardır. Bu, sıfatın mevsufa tahsisi kabilindendir. (Safvetü't Tefâsir)

Bu cümlenin isim cümlesi olarak gelmesi hidayette oluşlarının devamlı olduğuna ve mübalağa olarak onlara mahsus olduğuna yani kasır manasına işaret eder. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru No.1217)

صَلَوَ ٰ⁠تࣱ - رَحۡمَةࣱۖ kelimelerinin arasında mürâât-ı nazîr sanatı, أُو۟لَـٰۤىِٕكَ - هُمُ kelimelerinin tekrarında ise cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Ve onlar doğru yolu bulanların ta kendileridir] ‘hakkı ve doğruyu bulanların’ demektir, çünkü kendilerini Allah'a verdiler, Allah'ın kaza ve kaderine teslim oldular. (Beyzâvî)

Rabbimizden gelen salat, rahmet, hesapsız mükâfat ve sabredenlere verilen müjde, bir mü’min için daha yücesi umulmayan sonsuz ihsana karşılık sabır, gerçekten basit, değersiz bir bedeldir. Öyle ki müminler, belaların ihsan bazı nimetlerin de musibet olduğunu söylerler. Hatta Allah’ın takdir ettiği bela ve fitnelere gıpta eder ve bunlarla sevinirler. Halbuki onun elinde, Allah’ın yardımını istemekten ve sabretmekten başka bir şey yoktur. Kendisine bir şer dokunduğunda yıkılıp ümitsizliğe kapılan kişiyle, böyle durumlarda sabredip mükâfatını Allah’tan bekleyen kişi arasındaki fark ne kadar da büyüktür! (Muhammed Ebû Mûsâ Hâ-Mîm Sûreleri Belâğî Tefsîri 2, Fussilet Sûresi/50, S. 229)