وَاذْكُرُوا اللّٰهَ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ تَعَجَّلَ ف۪ي يَوْمَيْنِ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۚ وَمَنْ تَاَخَّرَ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۙ لِمَنِ اتَّقٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاذْكُرُوا | ve anın |
|
2 | اللَّهَ | Allah’ı |
|
3 | فِي |
|
|
4 | أَيَّامٍ | günlerde |
|
5 | مَعْدُودَاتٍ | sayılı |
|
6 | فَمَنْ | kim |
|
7 | تَعَجَّلَ | acele ederse |
|
8 | فِي |
|
|
9 | يَوْمَيْنِ | iki gün içinde |
|
10 | فَلَا | yoktur |
|
11 | إِثْمَ | günah |
|
12 | عَلَيْهِ | ona |
|
13 | وَمَنْ | ve kim |
|
14 | تَأَخَّرَ | geri kalırsa |
|
15 | فَلَا | yoktur |
|
16 | إِثْمَ | günah |
|
17 | عَلَيْهِ | ona da |
|
18 | لِمَنِ | kimse için |
|
19 | اتَّقَىٰ | sakınan |
|
20 | وَاتَّقُوا | korkun |
|
21 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
22 | وَاعْلَمُوا | ve bilin ki |
|
23 | أَنَّكُمْ | şüphesiz siz |
|
24 | إِلَيْهِ | O’nun huzuruna |
|
25 | تُحْشَرُونَ | toplanacaksınız |
|
Belirlenmiş günler”den maksat, “eyyâmü’t-teşrîk” denilen tekbir günleri; “Allah’ı zikretmek”ten maksat da bu günlerde, beş vakit namazın farzlarından sonra okunması vâcip olan tekbir sözleridir. Hanbelîler’e ve Hanefîler’in uygulamaya esas olan görüşlerine göre bu tekbirlerin ilki, kurban bayramının arefe günü sabah namazının farzından sonra, sonuncusu da bayramın 4. günü ikindi namazından sonra okunur. Diğer mezheplerdeki yaygın uygulamada teşrîk tekbirlerinin başlangıç vakti bayramın birinci günü öğle namazı, bitiş vakti de dördüncü günü sabah namazıdır.
Âyetteki “iki gün”den maksat, bayramın iki ve üçüncü günleridir. Müfessirlerin yorumuna göre âyette acelesi olan hacıların isterlerse kalan cemreleri bu iki güne sığdırarak üçüncü günün sonunda Mina’dan Mekke’ye dönmelerine izin verilmektedir. Kalanlar ise dördüncü günde de şeytan taşlarlar. Her durumda önemli olan, Allah’a saygı duyup O’nun hoşnutluğunu gözetmek ve en sonunda O’nun huzurunda toplanıp niyetlerimizin ve eylemlerimizin hesabını vereceğimizi unutmamaktır. (Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 319-320, )
İsm, kasden işlenen günah. Hatîe, kasıtsız da olabilen günah demektir.
Günâh ma’nâsında kullanılan diğer kelimeler ve Kur’ân’da kullanım sayıları şunlardır:
Seyyie (169) سيئ)), kebâir (كبائر) (161), hatîe (خطيئ) (22), cünâh (جناح) (34), cürm (جرم) (66), fısk (فسق) (53), fesâd (فسد) (50), zenb (ذنب) (39), vizr (وزر) (27), hûb (حوب) (1), dalâl (ضلال) (188), zülûm (ظلم) (318), tuğyân (طغيان) (40), fuhûş (فحوش) (24), sırf (سرف) (23), ğay (غوى) (22), cenef (جنف) (2), hıns حنث))(2), fücûr (فجور) (24), zeyğ (زيغ) (9), nekeb (نكب) (2), şatat (شطاط) (3) (Kur’ân-ı Kerîm Lugati).
Teaccele’nin kökü acele (عجل) olup manası Türkçe’deki gibidir. Bir şeyi zamanından önce istemek ve aramaktır. Bu da şehvetin gereğidir. Acele Kur’ânın tümünde kötü görülmüştür. Aynı kökten gelen icl buzağı demektir. Bakara Suresi 93. ayette geçen bu kelimeye bu ismin verilme nedenini büyüyüp öküz olduğunda yitireceği acele edişi düşünülerek verilmiştir.
وَاذْكُرُوا اللّٰهَ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍۜ
و istînâfiyyedir. ٱذۡكُرُوا۟ fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ٱللَّهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. فِیۤ أَیَّامࣲ car mecruru ٱذۡكُرُوا۟ fiiline müteallıktır. مَّعۡدُودَ ٰتࣲ kelimesi أَیَّامࣲ kelimesinin sıfatıdır. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
فَمَنْ تَعَجَّلَ ف۪ي يَوْمَيْنِ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۚ وَمَنْ تَاَخَّرَ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۙ لِمَنِ اتَّقٰىۜ
فَ istînâfiyyedir. مَن şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. تَعَجَّلَ şart fiili fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. فِی یَوۡمَیۡنِ car mecruru تَعَجَّلَ fiiline müteallıktır. یَوۡمَیۡنِ kelimesi müsenna olduğu için ى ile mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. إِثۡمَ kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur. عَلَیۡهِ car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, مَن ’in haberidir.
وَ atıf harfidir. مَن şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. تَأَخَّرَ şart fiili fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. إِثۡم kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur. عَلَیۡهِ car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, مَن ’in haberidir. لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf habere müteallıktır. Takdiri: ذلك التأخير أو التعجيل كائن لمن اتقى (Bu; takvalı olanlar için tehir (erteleme) veya tacil (hızlandırma) dir) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası ٱتَّقَىٰ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
و atıf harfidir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَ atıf harfidir. اعْلَمُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. كُمۡ muttasıl zamiri اَنَّ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. إِلَیۡهِ car mecruru تُحۡشَرُونَ fiiline müteallıktır. تُحۡشَرُونَ fiili اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.وَٱذۡكُرُوا۟ ٱللَّهَ فِیۤ أَیَّامࣲ مَّعۡدُودَ ٰتࣲۚ
وَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Fiile müteallık car mecrur فِیۤ أَیَّامࣲ ’deki فِیۤ harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi فِیۤ harfinde zarfiyyet anlamı vardır. أَیَّامࣲ lafzına dahil olduğunda bu özelliği nedeniyle istiare oluşmuştur. Gün içine birşey konabilecek yapıda olmadığı halde zarfiyyet özelliği olan bir nesneye benzetilmiştir. Gün ve zarfiyyet özelliği taşıyan nesne arasındaki ortak özellik yani câmi’, mutlak irtibattır.
[Allah'ı belirli günlerde] teşrik günlerinde, namazların peşinde, kurbanları keserken, şeytan taşlarken hep [zikredin.] Teşrik günleri ‘’eyyâm-ı nahr’’denen Zilhiccenin onuncu gününden sonraki üç gündür. Bunun ilk günü, Zilhiccenin on birinci günüdür. İkinci günü de, nefr-i evvel günüdür. Buna böyle denmesinin sebebi; hacıların bir kısmının bu günde Mina'dan ayrılmaları sebebiyledir. Üçüncü günü ise, nefr-i sanî günüdür. İşte ‘’eyyâm-ı nahr’’ denen bu üç güne, şeytan taşlama günleri ve namazların ardından tekbir getirme günleri denir. (Ruhu’l-Beyân)
فَمَن تَعَجَّلَ فِی یَوۡمَیۡنِ فَلَاۤ إِثۡمَ وَمَن تَأَخَّرَ فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِۖ لِمَنِ ٱتَّقَىٰ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ
Şart üslubunda talebî inşâî isnad olan, ikinci cümle فَ ile önceki cümleye atfedilmiştir. فَ için istînâfiyye olduğu da söylenmiştir.
Buradaki ف , Allah’tan kullarına bir rahmet olarak azimetin zikredilmesinin ardından ruhsatın zikredilmesinin takibi için gelmiştir. (Âşûr)
مَن şart ismi, mübtedadır. Şart cümlesi olan تَعَجَّلَ müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
...فَلَاۤ إِثۡمَ şartın cevabıdır. Cinsini nefyeden لَاۤ ’nın dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Çünkü car mecrur عَلَیۡهِ ’nin müteallakı olan لَاۤ ‘nın haberi mahzuftur. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, cümlenin mübtedasının haberidir.
Aynı formdaki ikinci şart cümlesi ...وَمَن تَأَخَّرَ makabline matuftur.
مَن تَعَجَّلَ فِی یَوۡمَیۡنِ فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِ cümlesiyle وَمَن تَأَخَّرَ فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِۖ cümlesi arasında güzel bir mukabele sanatı vardır.
أَیَّامࣲ - یَوۡمَیۡنِ ve ٱتَّقَىٰ - ٱتَّقُوا۟ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
تَعَجَّلَ - تَأَخَّرَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِۖ cümlesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
İtiraziyye veya beyaniyye olarak fasılla gelen لِمَنِ ٱتَّقَىٰۗ cümlesinde mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَنِ , başındaki harf-i cerle birlikte mahzuf mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. Takdiri هو لمن اتّقى ‘dır. ٱتَّقَىٰ , mevsulün her zaman kendisini takip eden sılasıdır. İsm-i mevsûllerde müphem yapıları nedeniyle tevcih sanatı vardır.
وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ cümlesi ayetin başındaki ...وَٱذۡكُرُوا۟ cümlesine matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mütekellimin Allah Teâlâ olması nedeniyle ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır. Bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil Allah isminin ayette tekrarı telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet duygusu uyandırma amacına matuftur. Ayrıca bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
[Kim iki gün içinde acele edip dönerse,] kim acele edip eyyâm-ı nahrın ikinci günü Mina'dan çıkmak ister, bu üç günlük zaman içinde şeytan taşlamakla ilgili olarak iki günle yetinirse, üçüncü gününde şeytan taşlamak için Mina'da beklemek ve kalmak istemezse, böyle bir acelede [ona bir günah yoktur.] Buna ruhsat verilmiştir. [Kim de geri kalırsa, ona da bir günah yoktur.] Kim zevalden önce, üçüncü günü şeytan taşlamasına kadar kalırsa, ruhsatı terkettiği için kendisine bir günah yoktur. Mana şöyledir: Kişi acele etmekle erteleme arasında serbesttir. ”Ertelemek daha faziletli değil midir?" diye sorulursa, elbette bu daha faziletlidir. Ancak buradaki muhayyerlik faziletli ile en faziletli arasındadır. [Bu, Allah'tan korkan içindir.] Yani zikredilen bu muhayyerlik ve günah olmama yönü, sadece Allah'ın koyduğu yasaklardan sakınanlar içindir. Çünkü gerçek hacı ve haccından yararlanacak olan kimse, yasaklardan sakınan kimsedir. Bu, farzları zahiren de olsa yerine getirmişse böyledir. (Ruhu’l-Beyân)
Muhayyerlik için "günah yoktur" denmesi, Cahiliye insanlarının iddiasını açıkça reddetmek içindir. Zira Cahiliye döneminde kimileri acele edenleri (haccı bitirip üçüncü günü kalmayanları), kimileri de geri kalanları (üçüncü günde de kalanları), gecikenleri günahkâr sayarlardı. (Ebüssuûd - Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1390, Fahreddin er-Râzî)
وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّكُمۡ إِلَیۡهِ تُحۡشَرُونَ
Ayetin öncesine matuf son cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Tekid ifade eden masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar tevilindeki cümle, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Cümlede car mecrurun amili olan تُحۡشَرُونَ fiiline takdimi, tahsis ifade eder. Haşrın, sadece ve sadece ona olacağı kasr üslubuyla belirtilmiştir. إِلَیۡهِ maksûrun aleyh, تُحۡشَرُونَ maksûrdur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.
Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiilin tecessüm özelliği muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek konuyu iyice kavramasına yardımcı olur.
اِلَيْهِ تُحۡشَرُونَ [O'na haşrolunacaksınız] sözü, lafzen sarih olarak Allah'a dönüşe delalet eder. Bunun yanında bu sarih delalet, söylenmemiş başka bir delaleti de kapsar. Bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 4, Zuhruf/85, S. 370) Buna da lazım melzum alakasıyla mecâz-ı mürsel denir.
[O’nun huzurunda toplanacağınızı biliniz.] Yani diriltilerek bir araya getirileceğinizin ve yaptıklarınızın karşılığını göreceğinizin farkında olunuz. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
[O halde] hac yaparken olsun, sonra olsun [Allah'tan korkun ve bilin ki, mutlaka O'nun huzurunda toplanacaksınız.] İşlediklerinizin karşılığını görmek ve almak için diriltilecek ve O'nun huzurunda toplanacaksınız. Bu, takva ile emri pekiştirmekte ve Allah'ın emrine bağlanmayı gerekli kılmaktadır. Çünkü insanlar hacdan döndüklerinde, Allah'a karşı suç işleme konusunda cesaretli oluyorlardı. Böylece onların uyarılması hususunda şiddetli davranılmıştır. (Ruhu’l-Beyân)
Ayettekiاعلموا emri, tezkir (hatırlayın) anlamındadır. Çünkü onlar bunu zaten biliyorlardı. (Âşûr)
Haşr", dağınık şeyleri bir araya toplamaktır.
واعلمو Ve şunu bilin ki" takva emrinin tekididir ve bu emri yerine getirmeyi tazammun eder. Çünkü haşri, Allah'ın (cc) huzurunda görülecek hesabı, ceza ile mükâfatı kesin olarak bilmek, takvaya bağlı kalmanın en büyük sebeplerindendir. (Ebüssuûd)
Cenâb-ı Hakk'ın "Biliniz ki, siz O'nun huzuruna varıp toplanacaksınız" kavline gelince; bu takva ile ilgili emr-i tekid olup, bu hususta çok dikkatli olmaya bir teşviktir. Çünkü mutlaka haşrin, hesaba çekilmenin, sorgulanmanın olduğunu ve ölümden sonra cennet veya cehennemden başka bir yurdun bulunmayacağını kim düşünürse, bu onu takvaya davet eden sebep ve vasıtaların en kuvvetlilerinden birisi olur. Haşr’e gelince bu, insanların kabirlerinden çıkmalarının başlangıcından hesap meydanına varmalarına kadar cereyan eden hallerin tümüne birden verilen bir isimdir. Çünkü onların bu meydanda bulunmaları, ancak bu işlerin hepsiyle beraber tamam olur. Hak Teâlâ'nın اليه (Ona) ifadesinden murad, "O'nun dışında bir mâlik ve O'ndan başka sığınak bulunmayan bir huzura, makama." demektir. Yani, her nefis mutlak surette Allah'ın huzuruna varacaktır. Nitekim Cenab-ı Hak, يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْـًٔاۜ وَالْاَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِ [O günde hiçbir nefis başka bir nefis için bir şey yapamayacaktır. Emir o vakit, sadece Allah'a aittir] (İnfitâr, 19) buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)