وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّٰهَ عَلٰى مَا ف۪ي قَلْبِه۪ۙ وَهُوَ اَلَدُّ الْخِصَامِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمِنَ |
|
|
2 | النَّاسِ | insanlardan |
|
3 | مَنْ | kiminin |
|
4 | يُعْجِبُكَ | senin hoşuna gider |
|
5 | قَوْلُهُ | sözü |
|
6 | فِي | dair |
|
7 | الْحَيَاةِ | hayatına |
|
8 | الدُّنْيَا | dünya |
|
9 | وَيُشْهِدُ | ve şahid tutar |
|
10 | اللَّهَ | Allah’ı |
|
11 | عَلَىٰ |
|
|
12 | مَا | olana |
|
13 | فِي |
|
|
14 | قَلْبِهِ | kalbinde |
|
15 | وَهُوَ | oysa o |
|
16 | أَلَدُّ | en azılısıdır |
|
17 | الْخِصَامِ | hasımların |
|
Yukarıda biri yalnız dünyayı isteyen, diğeri de hem dünyanın hem de âhiretin iyiliklerini isteyen iki insan tipinden söz edilmişti. Bu âyetlerde yine iki tip insan başka açılardan tanıtılmaktadır. Bunlardan biri güzel sözlü fakat kötü niyetli, bozguncu ve yıkıcıdır; diğeri de “kendisini Allah’ın hoşnutluğuna adamış” olup –âyette zikredilmemekle birlikte– sözün gelişinden açıkça anlaşılmaktadır ki, ötekinin taşıdığı kötü niteliklerden arınmıştır.
Bazı münafıkların Hz. Peygamber’in yanında dost gibi gözüküp arkasından yıkıcı hareketlerde bulunmaları üzerine bu âyetlerin indiği yolunda rivayetler varsa da müfessirlerin çoğunun görüşü, âyetlerin anılan nitelikleri taşıyan herkesi kapsadığı yönündedir (Râzî, V, 187). Râzî’nin de belirttiği gibi Allah Teâlâ bir topluluğu, bazı kötü niteliklerini göstererek yerdiğinde, bundan o kişilerin zatını değil niteliklerini yerdiği anlamı çıkar. Şu halde kim bu kötü nitelikleri taşıyorsa yergiyi de hak ediyor demektir (V, 197-198). Böylece bu âyetler Hz. Peygamber dönemindeki belli bir veya birkaç münafık hakkında inmiş olsa bile münafıklık, riyakârlık, bozgunculuk, tahripçilik gibi kötü huy ve davranışlar konusunda bütün insanlar için bir uyarı ve caydırıcılık değeri taşımaktadır.(Diyanet Kur’ân yolu tefsiri)
Riyazus Salihin, 691 Nolu Hadis
Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dört huy kimde bulunursa, o adam tam münafık olur. Bir kimsede bu huylardan biri bulunursa, o huydan vazgeçinceye kadar onda münafığın özelliklerinden biri var demektir. O dört huya sahip olan kimse:Kendisine bir şey emanet edilince hiyânet eder.
Konuşunca yalan söyler.
Bir antlaşma yapınca sözünde durmaz.
Düşmanlık yapınca da aşırı gider.”
Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim, Îmân 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 14; Nesâî, Îmân 20
Riyazus Salihin, 997 Nolu Hadis ;Ebû Mûsa el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’ân okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’ân okumayan mü’min hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’ân okuyan münâfık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’ân okumayan münâfık Ebû Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.”
Buhârî, Et’ime 30 Fezâilü’l-Kur’ân 17, Tevhîd 36; Müslim, Müsâfirîn 243. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Edeb 16; Tirmizî, Edeb 79; İbni Mâce, Mukaddime 16
Kalebe قلب :
Bir şeyin kalb olması; onun bir şekilden başka bir şekle (bir elbiseyi ters yüz etmek gibi) ya da bir durumdan diğerine döndürülmesidir. Yine insanın kalbindeki duyguların çokça değişmesi, evrilip çevrilmesinden dolayı böyle adlandırıldığı söylenmiştir. Göğsün sol tarafında bulunan ve kaslardan oluşan kalp organı ise atardamarlarla bedendeki tüm azalara kan gönderir ve sonra kan ona geri döner, böylece daima bir tutma ve bırakma faaliyeti içinde bulunur. Onun gibi kendiliğinden bu döngüyü yapabilen başka bir organ bulunmaması nedeniyle bu isimle adlandırılmıştır. Aynı kökten gelen إنْقِلاب kelimesi döndürülmek, bir işi bırakmak ve geri dönmek anlamlarına gelir. Kuran-ı Kerim’de de geçen ve yine kalb kökünden gelen تَقَلُّب sözcüğü ise, bir ileri/ bir geri hareket etmek, dönüp dolaşmak demektir. Son olarak tef’il babından türeyen تَقْلِيب kelimesi de geçtiği yerlerde değişim ve dönüşümdeki şiddet ve kuvveti ifade eder. Yine Türkçede kullandığımız kulp kelimesinin aslı Arapçadaki burma (döndürülmüş) bileziktir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 168 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri kalp, kalıp, inkılap, munkalip, kalibre, maklube, kulp, kalp(azan)dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Yucibuke kelimesinin kökü acebe (عجب) olup bir şeyin sebebini bilmediği zaman insana arız olan haldir (acayip, acaba, taaccüb). Ucube de çok garip ve tuhaf şey demektir. Bu kelime bazen istiare yoluyla bir şeyden hoşlanan için kullanılır ki ayette de böyle bir kullanım söz konusudur.
Eleddu boynunun yan tarafı sert olan kişidir. Bu, onun istediği şeyi yapamayacak kadar hareketini etkiler. Azılı, şiddetli manası vardır (ayetteki manası, öylesine düşmanlık besler ki boynu kasılıp kalır, gibi düşünülebilir).
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّٰهَ عَلٰى مَا ف۪ي قَلْبِه۪ۙ وَهُوَ اَلَدُّ الْخِصَامِ
وَ atıf harfidir. مِنَ النَّاسِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası یُعۡجِبُكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
یُعۡجِبُ muzari fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. قَوۡلُهُۥ faildir. فِی ٱلۡحَیَوٰةِ car mecruru یُعۡجِبُكَ fiiline müteallıktır. ٱلدُّنۡیَا kelimesi ٱلۡحَیَوٰةِ kelimesinin sıfatıdır.
وَ istînâfiyyedir, haliyye olması da caizdir. یُشۡهِدُ muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. ٱللَّهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مَا müşterek ism-i mevsûlü عَلَىٰ harf-i ceriyle birlikte یُشۡهِدُ fiiline müteallıktır. فِی قَلۡبِهِ car mecruru mahzuf ism-i mevsûlün sılasına müteallıktır. Takdiri; من مدلول القول (sözün delalet ettiği şeylendendir) şeklindedir.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. أَلَدُّ haberdir. ٱلۡخِصَامِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَهُوَ أَلَدُّ ٱلۡخِصَامِ [halbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır.] Düşmanlıkta aşırı giden bir kişidir. عَلِمَ babından لَدَّ - يَلُدُّ - لَدَدًا denir. Bu işi yapan kişiye اَلَدُّ denilir. اَلَّدُّ kelimesi de اَلَدِّ kelimesinin çoğuludur ve قَوْمًا لُدًّا [azılı düşman bir topluluk.] [Meryem 19/97] ayetinde de geçmektedir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
خِصَام kelimesi [müfâale babından] خَاصَمَ - يُخَاصِمُ - مُخَاصَمَةً - حِصَامًا kalıbında masdardır. Zeccâc, اَلَّدُّ kelimesindeki elif harfinin ism-i tafdîl kalıbı için getirildiğini söylemiştir. Ona göre خِصَام da خَصْم kelimesinin çoğuludur. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا
وَ istînâfiyyedir veya 200. Ayette geçen ...فمن الناس cümlesine matuftur. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. مِنَ ٱلنَّاسِ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Müşterek ismi mevsul مَن , cümlenin muahhar mübtedasıdır.
Mevsûlün sılası ...یُعۡجِبُكَ , müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.
Bahse konu olan kişinin adı kerih görüldüğü için zikredilmeyip ism-i mevsûlle anlatılabilir.
Önceki ayetteki cemi muhatap zamirinden, bu ayette müfret muhatab zamirine iltifat edilmiştir.
Şayet فِی ٱلۡحَیَوٰةِ ٱلدُّنۡیَا [dünya hayatında] ifadesi neye taalluk etmektedir?” dersen, şöyle derim: “Dünya hayatının anlamına dair söyledikleri senin hoşuna gider” mânasına gelecek şekilde قَوۡلُهُۥ [söz] kelimesine taalluk etmektedir. Çünkü o boş sevme iddiasıyla dünya paylarından bir pay talep etmekte olup, muradı ahiret değildir. [Ve] yemin edip, “Kalbimde sana ve İslam’a karşı olan sevgime Allah şahittir” diyerek [kalbinde olana Allah’ı şahit tutar.] (Keşşâf)
وَيُشْهِدُ اللّٰهَ عَلٰى مَا ف۪ي قَلْبِه۪ۙ وَهُوَ اَلَدُّ الْخِصَامِ
وَ istînâfiyye veya atıftır. Müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mütekellimin Allah Teâlâ olması nedeniyle ayetteki lafz-ı celâllerde tecrîd sanatı vardır.
فِی قَلۡبِهِ , cer mahallindeki müşterek ismi mevsûlün mahzuf sılasına müteallıktır. Bu
فِی harfinde zarfiyye manası dolayısıyla istiare vardır. Bu cümlede harfin dâhil olduğu kelime, yani kalp zarfa benzetilmiştir. Câmi her ikisinde de mevcût olan mutlak irtibat ve alâkadır. Zarfiyye manası taşıyan فِی harfiyle içindekinin oraya yerleştiği manası ifade edilmiştir.
Ayetin son cümlesi bahsi geçen kişiyle ilgili, وَ ’la gelmiş hal cümlesidir. İsme isnad edilmiş isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned, az sözle çok anlam ifadesi için izafetle gelmiştir.
ٱلۡخِصَامِ kelimesi masdardır.
Böyle iken insanlardan bazısı vardır ki onun dünya hayatı hakkındaki sözleri, senin hayretini celbeder ve çok beğenecek olursun. O, kalbindekine Allah'ı şahit tutar da; ‘’kalbime, vicdanıma Allah şahittir ki bu böyle, şu şöyle’’ gibi yeminler ederek tatlı tatlı diller dökerek seni kandırmak için parlak sözler söyler. Halbuki gerçekte onun düşmanlığı yamandır ve aslında murdar olan kimselerin düşmanlığı pek yaman, pek gaddar olur. (Elmalılı)
Rivayete göre bu ayet Ahnes b. Şerîk es-Sekafî hakkında nazil olmuştur. Bu adam yakışıklı ve güzel konuşan biriydi. Sık sık huzura gelerek İslam'a ve Resûlüllah'a muhabbetini dile getirirdi.
Bir görüşe göre de ayet, genel olarak münafıklar hakkında nazil olmuştur. (Ebüssuûd)