وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِراًّ اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلاً مَعْرُوفاًۜ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا | yoktur |
|
2 | جُنَاحَ | bir günah |
|
3 | عَلَيْكُمْ | size |
|
4 | فِيمَا |
|
|
5 | عَرَّضْتُمْ | üstü kapalı biçimde bildirmenizden |
|
6 | بِهِ | ona |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | خِطْبَةِ | evlenme isteğinizi |
|
9 | النِّسَاءِ | kadınlara |
|
10 | أَوْ | yahut |
|
11 | أَكْنَنْتُمْ | gizlemenizden |
|
12 | فِي |
|
|
13 | أَنْفُسِكُمْ | içinizde |
|
14 | عَلِمَ | bilir |
|
15 | اللَّهُ | Allah |
|
16 | أَنَّكُمْ | şüphesiz sizin |
|
17 | سَتَذْكُرُونَهُنَّ | onları anacağınızı |
|
18 | وَلَٰكِنْ | fakat |
|
19 | لَا |
|
|
20 | تُوَاعِدُوهُنَّ | sakın onlarla sözleşmeyin |
|
21 | سِرًّا | gizli(buluşma)ya |
|
22 | إِلَّا | dışında |
|
23 | أَنْ |
|
|
24 | تَقُولُوا | söylemeniz |
|
25 | قَوْلًا | bir söz |
|
26 | مَعْرُوفًا | iyi (meşru) |
|
27 | وَلَا |
|
|
28 | تَعْزِمُوا | ve kalkışmayın |
|
29 | عُقْدَةَ | akdine (kıymaya) |
|
30 | النِّكَاحِ | nikah |
|
31 | حَتَّىٰ | kadar |
|
32 | يَبْلُغَ | ulaşıncaya |
|
33 | الْكِتَابُ | yazılanın (iddetinin) |
|
34 | أَجَلَهُ | sonuna |
|
35 | وَاعْلَمُوا | ve bilin ki |
|
36 | أَنَّ | şüphesiz |
|
37 | اللَّهَ | Allah |
|
38 | يَعْلَمُ | bilir |
|
39 | مَا | şeyi |
|
40 | فِي |
|
|
41 | أَنْفُسِكُمْ | içinizden geçen |
|
42 | فَاحْذَرُوهُ | O’ndan sakının |
|
43 | وَاعْلَمُوا | ve yine bilin ki |
|
44 | أَنَّ | şüphesiz |
|
45 | اللَّهَ | Allah |
|
46 | غَفُورٌ | bağışlayandır |
|
47 | حَلِيمٌ | halimdir |
|
Allah kuluna hem otorite olarak, hem de sevgi, merhamet ve acıma duygusu ile hitap ediyor.
Kenne كنّ : كِنٌّ Bir nesnenin içinde muhafaza edildiği şeydir ve çoğulu أكْنان dır. Bu şey çadır,ev, elbise, bez ya da başka herhangi bir cisim de olabilir. Bu kökten başka bir bab olan أكَنَّ fiili ise daha çok içte/nefiste saklanan şeylerle ilgili kullanılır. Kocasının muhafazasından dolayı bir kinnin içinde olması sebebiyle evli kadına da كَنَّة denmiştir. كِنانٌ Bir nesnenin içinde saklandığı örtüdür. Çoğulu أكِنَّة şeklinde gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekli kındır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Uqde kelimesinin kökü aqade (عقد) olup bir şeyin kenarlarını bir araya toplamaktır. İpi bağlamak/ evi inşa etmek için kullanılır. Zamanla istiare yoluyla soyut şeyler hakkında da kullanılır olmuştur. (anlaşma akdi gibi). Ukd ise dil tutulması için kullanılır. İçinde ukde kalmak tabiri dilimize buradan geçmiştir. Bu kökten dilimize geçen diğer kelimeler itikat, akide ve akaiddir.
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ
Ayet şartın cevabına atıf harfi وَ ’la atfedilmiştir. لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. جُنَاحَ kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur. عَلَیۡكُمۡ car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır. مَا müşterek ism-i mevsûlu, فِی harfi ceriyle birlikte لَا’nın mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası عَرَّضۡتُم بِهِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. عَرَّضۡتُم sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. بِهِ car mecruru عَرَّضۡتُم fiiline müteallıktır. مِنۡ خِطۡبَةِ car mecruru بِهِ ’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. ٱلنِّسَاۤءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
أَوۡ atıf harfidir. أَكۡنَنتُمۡ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. فِیۤ أَنفُسِ car mecruru أَكۡنَنتُمۡ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِراًّ اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلاً مَعْرُوفاًۜ
Fiil cümlesidir. عَلِمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. ٱللَّهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, عَلِمَ fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. كُمۡ muttasıl zamiri, اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. سَتَذۡكُرُونَهُنَّ cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. تَذۡكُرُونَ muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. وَ atıf harfidir. لٰكِنْ istidrak harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُوَاعِدُو fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubtur. سِرًّا ikinci mef’ûlun bihtir. إِلَّاۤ istisna harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, سِرًّا kelimesinden istisna edilen müstesnadır ve mahallen mansubtur. تَقُولُوا۟ fiili نَ ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. قَوۡلا mef’ûlu mutlaktır. مَّعۡرُوفا kelimesi قَوۡلا ’in sıfatıdır.
وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَعۡزِمُوا۟ fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. عُقۡدَةَ mef’ûlun bih olarak masubdur. ٱلنِّكَاحِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. یَبۡلُغَ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde تَعۡزِمُوا۟ fiiline müteallıktır. یَبۡلُغَ mansub muzari fiildir. ٱلۡكِتَـٰبُ fail olup lafzen merfûdur. أَجَلَ mef’ûlun bihtir. Muttasıl zamir olan هُۥ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. ٱعۡلَمُوۤا۟ fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. یَعۡلَمُ fiili اَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası mahzuftur. فِیۤ أَنفُسِ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. Takdiri; استقر في أنفسكم (Nefsinizde yerleşti) şeklindedir. كُمۡ muzâfun ileyhtir.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Takdiri; إذا كان الله مطّلعا على ما في أنفسكم فاحذروه (Mademki Allah içinizde olanı biliyor, o halde O’ndan sakının) şeklindedir. ٱحۡذَرُو fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُۚ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟
وَ atıf harfidir. ٱعۡلَمُوۤا۟ fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. غَفُورٌ haberdir. حَلِیم ise ikinci haberdir.وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ
Ayet, önceki ayetteki istînâfa, yani şart cümlesi olan فَإِذَا بَلَغۡنَ أَجَلَهُنَّ ‘ye وَ ’la atfedilmiş cevap cümlesidir. Cinsini nefyeden لَا ’nın dahil olduğu isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. لَا ’nın haberinin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. عَلَیۡكُمۡ ‘ün müteallakı bu mahzuf haberdir.
Mecrur mahaldeki ism-i mevsûl مَا mahzuf olan لَا ’nın haberine, مِنۡ خِطۡبَةِ ٱلنِّسَاۤءِ ise mahzuf bir hale müteallıktır.
Mevsûlün sılası عَرَّضۡتُم بِهِ ; ibtidaî kelam olan haberî isnaddır.
أَكۡنَنتُمۡ فِیۤ أَنفُسِكُمۡۚ , muhayyerlik ifade eden atıf harfi أَوۡ ile sıla cümlesi عَرَّضۡتُم ‘a atfedilmiştir.
فِی harfi cerinin tekrarında reddü’l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.
Zıt anlamlı olan عَرَّضۡتُم ve أَكۡنَنتُمۡ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab vardır.
أَكۡنَنتُمۡ fiili, gizliliğin daha faziletli olduğuna tenbih ve iddetin saygınlığının bozulmaması için tehir edilmiştir. (Âşûr)
خِطۡبَةِ evlenme talebidir. خِطبَ kökünden alınmıştır. Hutbe de aynı kökten gelir ve insanlara hamd ve salât ederek hitap etmek, öğüt verip dua etmek anlamına gelir. Cenab-ı Hak bir kadının kocası vefat ettiğinde, onun malı, güzelliği veya rağbet görecek bir özelliği bulunuyorsa evlenme teklifi alabileceğini bilmektedir. Bu sebeple isteyenlerin iddet sırasında kinaye yoluyla ona evlenme teklif etmelerini veya iddetin bitmesini bekleyip kalplerinde bu niyeti tutarak sonra açıklamalarını serbest bırakmıştır. Bu, aynı zamanda iddet sırasında açıkça teklifte bulunmayı yasaklamak anlamına gelir. İddet sırasında evlenmesi caiz olmadığı gibi açık bir şekilde evlilik teklifinde bulunmak da caiz olmaz. [Veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur.] Yani gizli tutmanızda, içinizde saklamanızda. Başka bir ayette: وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ [Kalplerinde gizledikleri ve açığa vurdukları] (Kasas 28/69) buyurulmuştur. Meknûn; gizlenmiş ve korunmuş demektir. O da bir örtüyle olur. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
"Tariz", kişinin kendisiyle neyi murad ettiğini ortaya koyduğu için, bazan "telvîh" diye de isimlendirilir. Kinaye ile tariz arasındaki fark şudur: Kinaye: bir şeyi kastederek, onun levazımını (zorunlu olarak kendisiyle alakalı olanı) zikretmektir. Mesela senin, "Falanca, uzun boyludur" ve, "külü çoktur" deyip, (bununla o kimsenin cömertliğini kastetmen gibi)... Tariz ise, hem senin maksadına hem de senin maksadının dışındaki şeylere muhtemel bir sözü zikretmendir. Ne var ki, senin hal ve hareketlerinin ihsas ettirdiği şeyler, karineler, o sözün senin maksadına hamledilmesini kuvvetlendirir. (Fahreddin er-Razi,Tefsir-i Kebir)
عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِراًّ اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلاً مَعْرُوفاًۜ
Cümle fasılla gelmiş ta’lil cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsbet mazi fiil sıygasında gelen cümlede müsnedün ileyh, telezzüz, teberrük ve korkutmak için bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil ٱللَّهُ ismiyle gelmiştir.
Tekid ifade eden أَنَّ ve akabindeki isim cümlesi أَنَّكُمۡ سَتَذۡكُرُونَهُنَّ , masdar teviliyle عَلِمَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Cümle, س ve أَنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.
...وَلَـٰكِن لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ cümlesinde istidrak harfi لَـٰكِن amel etmemiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. وَ , takdiri فاذكروهن (onlara tarîzen bildirin) olan mahzufa atıftır.
أَن ve ... تَقُولُوا۟ قَوۡلا cümlesi, masdar tevili ile سِرًّا ’ den müstesnadır. İstisnanın münkatı’ olduğu da söylenmiştir.
سِرًّا kelimesi cinsel ilişkiden kinayedir.
Bu cümle, "Allah, sizin onları mutlaka anacağınızı bilir." cümlesinin delalet ettiği mahzuf (gizli) bir cümlenin devamıdır. Yani bunun anlamı şudur: "Siz, iddet beklemekte olan kadınları gönülde tutun, fakat onlara evlenme sözü vermeyin. Üstü kapalı teklif ile yetinin." demektir.
Ayette nikâh, sır kelimesi ile ifade edilmiştir. Çünkü nikahın amacı olan cinsel ilişki, sır (mahrem) şeylerdendir. Ayrıca nikah yerine sır kelimesinin kullanılması, o fiilin gizli icra edilmesinin ve başkasına anlatılmamasının lüzumunu da zımnen bildirmek içindir. Bu ilahî ifade, böylelerinin gösterdikleri sabırsızlık nedeniyle kınandığına işarettir. (Ebüssuûd)
Yakın anlamlı olan أَكۡنَنتُمۡ [içinde gizlemek] ve سِرًّا [gizli] kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
تَقُولُوا۟ - قَوۡلا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
[Allah bilir ki siz onları anacaksınız.] Bir görüşe göre anlam: “Onlara evlenme teklif edeceksiniz.” şeklindedir. İddetin geçmesinden sonra evlenme teklif etmeye ihtiyaç duyarsınız. Siz istediğiniz kadınla evlenme fırsatını kaçırmayın diye Allah da iddet sırasında kinaye yoluyla bunu bildirmenize izin vermiştir. Bir görüşe göre onları hatırlayacaksınız ve iddet dolduktan sonra onları istediğinizi düşüneceksiniz. Allah da bunu kalbinizde gizlemeniz konusunda günahı kaldırmıştır. Çünkü bunda bir fesat yoktur. [Ancak sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin.] Yani cinsî münasebette bulunmaktan bahsetmeyin. Cinsî münasebetin sır diye isimlendirilmesi gizli bir yerde yapılmasındandır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
عَلِمَ ٱللَّهُ [Allah biliyor ki] hiç şüphesiz أَنَّكُمۡ سَتَذۡكُرُونَهُنَّ [mutlaka onlardan bahsedeceksiniz.] Onlara karşı istekli ve meyilli olmanız sebebiyle konuşmaktan ayrılamayacak ve konuşmadan edemeyeceksiniz. Bu sözde bir miktar kınama da mevcuttur. Daha sonra evlilik akdi anlamına gelen nikâh “gizlilik” kelimesiyle ifade edilmiş olup, bu da akdin, gizliliğin [cinsel ilişkinin] sebebi olmasındandır. Nitekim nikâh için de aynı işlem söz konusudur. Yani evlenme akdinin cinsel ilişki anlamına gelen nikâh tabiriyle ifade edilmesi onun sebebi olmasından ötürüdür. (Keşşâf-Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belagati’l Kur’ani’l Kerim, soru 1502) Sebep alakasıyla cümlede mecaz-ı mürsel vardır.
وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ
وَ ’la gelen cümle لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ cümlesine matuftur. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Gaye anlamı taşıyan cer ve masdar harfi حَتَّىٰ ’yı takip eden ... یَبۡلُغَ ٱلۡكِتَـٰبُ cümlesi masdar teviliyle لَا تَعۡزِمُوا۟ fiiline müteallıktır. Muzari fiil sıygasıyla gelen, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nikah kıymaya azmetmenin nehyedilmesi, nikah akdine bilfiil başlamayı nehyetmenin kuvvetli bir şekilde ifade edilmesi demektir. Bunun anlamı şudur:"Farz olan iddet /bekleme süresi tamamen sona ermeden nikah kıymaya azmetmeyin." (Ebüssuûd-Keşşâf)
İsrâ/32 de de zinanın yasaklığı; وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى [zinaya yaklaşmayın] şeklinde ifade edilmiştir. Bu üslup; yasağı mübalağalı olarak ifade etmek içindir.
یَبۡلُغَ ٱلۡكِتَـٰبُ أَجَلَهُۥۚ [Farz olan] yani hükmü yazıya geçen ve farz kılınan [iddet son bulmadıkça.] demektir. (Keşşâf)
Bu ifade, ‘’Allah’ın onlara farz kıldığı bekleme süresi olan dört ay on gün bitmeden’’ anlamına gelir. حَتَّىٰ یَبۡلُغَ ٱلۡكِتَـٰبُ أَجَلَهُۥۚ [Müddeti dolmadan] ifadesi sonuna ulaşmadan demektir. O son da iddetin bitmesi demektir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ
وَ ’la makabline atfedilen ...اعْلَمُٓوا cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Tekid ifade eden masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle faide-i haber talebî kelamdır. Masdar tevilindeki cümle, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
فِیۤ أَنفُسِكُمۡ , ismi mevsulün mahzuf sılasına müteallıktır. Bu îcâz-ı hazif sanatıdır.
یَعۡلَمُ fiilinin mef’ûlü olan mevsûlde tevcih sanatı vardır. Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.
ٱعۡلَمُوۤ - یَعۡلَمُ kelimelerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
فَ mukadder şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Emir üslubunda talebi inşâî isnad olan فَٱحۡذَرُوهُۚ cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır. Takdiri; …إذا كان الله مطّلعا على ما في أنفسكم [Allah nefislerinizdekine muttali olduğu zaman] olabilir.
Şart cümlesi; muhatabın uyanık, enerjik ve şuurlu olması için zikredilmemiştir.
وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ یَعۡلَمُ مَا فِیۤ أَنفُسِكُمۡ sözü, lafzen sarih olarak Allah'ın nefislerde olan her şeyi bildiğine delalet eder. Ama asıl maksat, bu fiilin karşılığının ahirette sevap veya ceza olarak verileceğini ifade etmek olduğu için lazım-melzum alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır.
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟
Yine makabline atfedilen ...اعْلَمُٓوا cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Tekid ifade eden masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle, faide-i haber talebî kelamdır. Masdar tevilindeki cümle, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
أَنَّ ’nin isminin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle gelişi korku ve heybeti arttırmıştır (Safvetü't Tefâsir- Ebüssuûd)
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Durumun ciddiyetini ve olayın önem derecesini göstermek için lafza-i celâl tekrar edilmiştir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Allah'ın her şeye kâdir olduğunu vurgulamak üzere zamir yerine zahir isimle, izmardan izhara iltifat edilmiştir.
Son cümle mesel tarikinde tezyîl cümlesidir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belagati’l Kur’ani’l Kerim, Soru: 1499)
“Şunu iyi bilin ki Allah Gafûrdur, Halîmdir.” Allah Teâlâ’nın bağışlayıp günahları örten ve cezaları hemen vermeyen (Halîm) olması sebebiyle tÖvbe etmekten gafil olmayın, zira şimdi size süre vermiş olsa da, bilin ki daha sonra dilerse sizi cezalandırır. Yahut O affedicidir, sizi affetmesi için O’na karşı gelmekten vazgeçin. O, Halîmdir. Önceden yapılan günahlar sebebiyle yaptığınız tövbeyi geri çevirmez. Halîm; isyankârların isyanı kendisini görmezden gelmeye ve hafife almaya sevk etmeyen ve öfkesi kendisini kışkırtmayan kişidir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr- Ruhu’l-Beyan)