فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّت۪ي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُۚ اُعِدَّتْ لِلْكَافِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَإِنْ | yok eğer |
|
2 | لَمْ |
|
|
3 | تَفْعَلُوا | yapmadınızsa |
|
4 | وَلَنْ | ki asla yapamayacaksınız |
|
5 | تَفْعَلُوا |
|
|
6 | فَاتَّقُوا | o halde sakının |
|
7 | النَّارَ | ateşten |
|
8 | الَّتِي | ki |
|
9 | وَقُودُهَا | onun yakıtı |
|
10 | النَّاسُ | insanlar |
|
11 | وَالْحِجَارَةُ | ve taşlardır |
|
12 | أُعِدَّتْ | hazırlanmış |
|
13 | لِلْكَافِرِينَ | inkarcılar için |
|
Taş kelimesiyle kastedilen putlar ve şirk koştukları şeylerdir. Onlar da yanacaktır. Yakıtı insanlar olduğu için ateş hiçbir zaman bitmeyecektir. Halbuki yakıt dışarıdan gelse biter.
Taş yanar mı? Yanmaz aslında ama onu bile yakacak, o kadar şiddetli bir ateş.
فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّت۪ي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُۚ
فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
تَفْعَلُوا şart fiili olup نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَ itiraziyyedir. لَنْ muzariyi nasb ederek, manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.
تَفْعَلُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
اتَّقُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. النَّارَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûl النَّارَ ’nin sıfatı olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası وَقُودُهَا النَّاسُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
Has ism-i mevsûller marife isimden sonra geldiğinde kelimenin sıfatı olur. Cümledeki yerine göre onun unsuru (Fail, mef’ûl,muzâfun ileyh) olur. (Arapça Dil Bilgisi, Nahiv, Dr. M.Meral Çörtü,s; 44)
وَقُودُهَا mübteda olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. النَّاسُ haber olup damme ile merfûdur. الْحِجَارَةُۚ atıf harfi وَ ‘ la makabline matuftur.
اتَّقُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
Kendisine dayandırılan iki rivayetten birinde- Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî’ye (v.175/791) göre- لَنْ edatının aslı لَا ve أَنْ’dir.
(Yahyâ b. Ziyâd) el-Ferrâ’ya (v.207/822) göre ise لَا’nın sonundaki elif, نْ’a dönüştürülmüş; böylece لَنْ oluşmuştur. Sîbeveyhi’ye [v.180/796] ve Halil b. Ahmed’den gelen diğer rivayete göre ise لَنْ, gelecek zaman için olumsuzlama bildirmek üzere kullanılan mürtecel (türetilmemiş) bir kelimedir. (Keşşâf)
الْوَقُود (vakūd), ateşi harlandıran şey anlamındadır. Masdarı وُقُود (vukūd) şeklindedir, fakat وَقُود (vakūd) şeklinde kullanıldığı da olabilir. Sîbeveyhi 8v.180/79) şöyle demiştir: Araplar içerisinde وَقَدْتُ اَلنَارَ وَقُودًا عالِيًا (ateşi yüksek alevli olacak şekilde alevlendirdim) diyen kimseleri duydum. Ama وُقُود kullanımı daha çoktur. وَقُود ise “odun / yakacak” demektir. (Keşşâf)
اُعِدَّتْ لِلْكَافِر۪ينَ
Cümle, النَّارَ ’nın hali olarak mahallen mansubdur.
اُعِدَّتْ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هى ’dir. لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru اُعِدَّتْ fiiline müteallik olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
اُعِدَّتْ fiili, sülâsi mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi عَدَدَ ’dir.
İf’al babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّت۪ي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُۚ
فَ , istînâf veya atıftır.
Ayet şart üslubunda gelmiş talebî inşâî isnaddır.
النَّار ’ın sıfatı olan has ism-i mevsûl الَّت۪ي ’de tevcih sanatı vardır. Sıfat anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâbtır.
Bu ayette geçen لَنْ تَفْعَلُوا cümlesi itiraziyye cümlesidir. Müşriklerin karşı olmalarına mukabil, onların aciz olduklarını tekit etmek için gelmiştir. İtiraz cümlesiyle müşriklerin geçmişte de halihazırda da Kuran’ın benzerini getiremedikleri gibi gelecekte de Kur’an’ın bir sûresini dahi getirmeye asla muktedir olamayacaklarını ve bu konuda aciz olduklarına işaret edilmiştir. (Arap Dilinde Cümle-i Mu’terize Ve Kur’an-ı Kerim’den Seçme Örnekler / Kanatbek Orozobekov)
Cenâb-ı Hak, niçin لن تذهب (Eğer onu getiremezseniz..) demedi de لَنْ تَفْعَلُوا (Eğer yapamazsanız.) dedi? Bunun cevabı şudur: Çünkü bu ifade, "Eğer O'nun sûreleri gibi olan bir sûre getiremezseniz, ki O'nun sûreleri gibi bir sûreyi asla getiremeyeceksiniz" ifadesinden daha Kısadır.(Fahreddin er-Râzî)
الَّت۪ي’nin sılası olan وَقُودُهَا النَّاسُ, bilinen bir hüküm olması gerekir; o halde onlar (Kâfirler), ahiret ateşinin insanlar ve taşlarla tutuşturulmuş olduğunu nasıl bildiler? Daha önce, bunu ehl-i kitaptan veya Allah'ın Resulü Hazret-i Muhammed'den yahutta bu ayetten önce Tahrîm Süresindeki: "Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten..." (Tahrim, 6) ayetiyle haberdar olmuş olmaları mümkündür.(Fahreddin er-Râzî)
تَفْعَلُوا fiilinin mef‘ûlu hazfedilmiştir. Îcâz-ı hazif sanatı vardır. İtiraz cümleleri ıtnâb sanatıdır. تَفۡعَلُوا۟ - تَفۡعَلُوا۟ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır. لَّمۡ - لَن ve ٱلنَّارَ- وَقُودُهَا kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Şart cümlesini şüphe ifade eden اِنْ edatıyla başlatıp da durum gerektirdiği halde kesinlik ifade eden اِذا kullanmaması - çünkü kusurdan münezzeh - Allah’u Teâlâ onların aciz olduklarından şüphe etmiyordu, bu sebeple şartla ceza arasına itiraziye cümlesini getirerek bunu bertaraf etti. (Onlarla alay etmek ya da zanlarına göre hitap etmek içindir.) Zira onlar düşünmeden önce bundan emindiler.
تَفۡعَلُوا۟ fiili (اِنْ ile değil de) لَّمۡ ile meczumdur, çünkü onu amel ettirmek vaciptir. O, muzari fiile mahsustur ve mamulünden ayrılmaz. Bir de muzariyi maziye çevirince onun bir parçası gibi ve şart edatı (اِنْ de) toplamının başına geçmiş gibi olur. Bunun için de ikisinin birleşmesi caiz görülmüştür.
لَن , müstakbeli nefy etmede لَا gibidir, ancak daha mübalağalıdır. Bir rivayete göre aslı لَا ve أَن 'dir. Ferra'ya göre ise aslı لَا ’dır, ا ‘i ن ‘a çevrilmiştir. (Beyzâvî)
Görüldüğü gibi النَّارَ (ateş) kelimesi Tahrim Suresindeki ayette nekre olarak gelmiş, tefsirini yaptığımız bu ayette ise marife olarak gelmiştir. Çünkü Tahrim Suresindeki ayet Mekke döneminde nazil olanlardan iken bu ayet Medine döneminde nazil olmuştur. Böylece onların daha önce bildikleri bir noktaya işaret etmiştir. Dikkat edilirse ateşin tutuşturulmasında insanlar taşlarla birlikte zikredimiştir. Bunun sebebi de onların dünyada iken bu putlardan ve putlaştırdıkları şeylerin heykellerinden ayrılmamaları, hep onlarla hemhal olmalarıdır. Çünkü bunlar bu putlara tapıyorlar, onlara saygıyı elden bırakmıyorlardı. Hatta onları Allah ile denk manada eş olarak kabul edip ilahlaştırıyorlardı. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
النَّارَ’deki elif lam takısı ahd içindir. (İbni 'Âşûr)
النَّاسُ ’deki elif lam takısı örfî istiğraktır. Ahd olması da caizdir. (İbni 'Âşûr)
Bu korkunç tabloda taşların zikredilmiş olması, insanın zihninde daha başka imajlar da canlandırır; taşları yakıp kül eden cehennem ateşi imajı ile bu tutuşmuş taşlar arasında eriyen insan yığınlarının imajı. (Seyyid Kutub hakkında bir tezden sf 48)
فَاتَّقُوا النَّارَ (Ateşten sakının) cümlesinde ise, kinaye yoluyla güzel bir îcâz vardır. Yani : "Kur'an'ın benzerini getirmekten aciz kaldıysanız onun hak olduğunu tasdik ederek cehennem ateşinden sakınınız" demektir. (Safvetü't Tefâsir)
Burada nübüvvetin ispatına dair iki delil bulunmaktadır. Birincisi, kendisi ile meydan okunan şeyin mucize olduğunun doğruluğu, ikincisi ise onların Kur’an’ın meydan okumasına cevap veremeyeceklerinin baştan söylenmesidir ki bu, sadece Allah’ın bilebileceği gayb meselesidir. (Keşşâf)
اُعِدَّتْ لِلْكَافِر۪ينَ
Hal cümleleri konuya açıklık getirmek amacıyla yapılan ıtnâbtır. اُعِدَّتْ fiili meçhul bina edilerek olaya dikkat çekilmiştir.
Müsbet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِلْكَافِر۪ين ’deki elif lâm takısı cins içindir.
Müsnedin اُعِدَّتْ şeklinde mazi fiil gelmesi maksatlıdır. Zira mazi fiil sübuta, temekküne ve istikrara işaret eder.
Burada olumsuz fiiller Allah’a isnad edilmemiştir. Bazen “Ben hazırladım” şeklinde Allah’a isnad edildiği de olur. O zaman tehdit artmış olur. Meçhul kullanıldığında ise bunu hazırlayanın aslında insanların kendisi olduğu vurgulanır.