اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ اُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِۖ فَقَالَ لَهُمُ اللّٰهُ مُوتُوا ثُمَّ اَحْيَاهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَلَمْ |
|
|
2 | تَرَ | görmedin mi? |
|
3 | إِلَى |
|
|
4 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
5 | خَرَجُوا | çıkanları |
|
6 | مِنْ | -ndan |
|
7 | دِيَارِهِمْ | yurtları- |
|
8 | وَهُمْ | ve onlar |
|
9 | أُلُوفٌ | binlerce kişi iken |
|
10 | حَذَرَ | korkusuyla |
|
11 | الْمَوْتِ | ölüm |
|
12 | فَقَالَ | demişti |
|
13 | لَهُمُ | onlara |
|
14 | اللَّهُ | Allah |
|
15 | مُوتُوا | Ölün! |
|
16 | ثُمَّ | sonra |
|
17 | أَحْيَاهُمْ | kendilerini diriltmişti |
|
18 | إِنَّ | şüphesiz |
|
19 | اللَّهَ | Allah |
|
20 | لَذُو | sahibidir |
|
21 | فَضْلٍ | ikram |
|
22 | عَلَى | karşı |
|
23 | النَّاسِ | insanlara |
|
24 | وَلَٰكِنَّ | ama |
|
25 | أَكْثَرَ | çoğu |
|
26 | النَّاسِ | insanların |
|
27 | لَا |
|
|
28 | يَشْكُرُونَ | şükretmezler |
|
Konu, tekrar savaşa dönmüştür. 216. ayette, Hoşunuza gitmese de savaş size farz kılındı buyurulmuştu. 217’den itibaren boşanma, emzirme vb konular anlatıldı. Çünkü savaşta bir sürü insanlar ölecek, boşanma ve yetimlik durumları gündeme gelecektir.
Bu ayetle ilgili bir rivayet vardır. Bir veba salgını olmuş, İsrailoğulları ölümden korkmuş, ordular halinde oradan çıkmışlar. Bu ayetin onunla ilgili olduğu söyleniyor.
Bazı güvenilir yerlerde de bu ayetin böyle bir olayla alakasının olmadığı, farzı muhal kabilinden olduğu yazılıdır. (Bunlardan biri de Âşûr'dur)
Başka türlü yorumlayanlarda ise hiç bir açıklama yapılmamıştır. Ölüm korkusuyla yurtlarından çıkmış olabilirler ama ölüp dirilme olayının olup olmadığı belli değildir.
Anlatmak istenen mana korkunun ecele faydası olmadığıdır. Bizim sebeplere sarılıp üzerimize düşeni yapmamız lazım.
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ اُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِۖ فَقَالَ لَهُمُ اللّٰهُ مُوتُوا ثُمَّ اَحْيَاهُمْۜ
Hemze istifham harfidir. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَرَ illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri أنت dir. ٱلَّذِینَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, إِلَى harf-i ceriyle birlikte تَرَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası خَرَجُوا۟ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur. خَرَجُوا۟ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِن دِیَـٰرِ car mecruru خَرَجُوا۟ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمۡ mübteda olarak mahallen merfûdur. أُلُوفٌ haber olup lafzen merfûdur. حَذَرَ sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclihtir. ٱلۡمَوۡتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
حَذَرَ ٱلۡمَوۡت "ölümden korktukları için" demektir. Her insanın ölümden korktuğu malumdur. Allahu Teâlâ ölüm korkusunu özellikle burada zikredince, ölüm sebebinin ister veba sebebi ile olsun, ister savaş yüzünden olsun bu hadisede daha fazla bulunduğu anlaşılmış oldu. (Fahreddin er-Razi)
فَ atıf harfidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لَهُمُ car mecruru قَالَ fiiline müteallıktır. Mekulü’l-kavl cümlesi مُوتُوا۟ ’dur. Fiil نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. اَحْيَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir هُمۡ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
أَلَمۡ تَرَ [Görmedin mi?] ifadesindeki elif; kınama, yadırgama anlamındaki soru elifidir (elifü’t-tevkîf). Görmek, bilmek anlamındadır. Bakmak, fiili yerinde kullanılmış bu sebeple kendisinden sonra إِلَى edatı getirilmiştir. Ayetin anlamı şöyle takdir edilebilir: “Onlara bakmadın mı?” “Bunu bilmedin mi?” “Şunu işitmedin mi?” Bu sorular da aslında “Şunu bil!”, “Şunu işit!” anlamına gelir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنَّ ’nin ismidir. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. Haberi olan ذُو harfle îrab olan beş isimden biridir. Ref alameti و ’dır. فَضۡلٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَلَى ٱلنَّاسِ car mecruru فَضۡلٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
وَ atıf harfidir. لَـٰكِنَّ istidrak harfidir. لَـٰكِنَّ harfi, اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre, لَـٰكِنَّ de اِنَّ gibi cümleyi tekid eder. لَـٰكِنَّ ’nin ismi أَكۡثَرَ’dır. ٱلنَّاسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Haberi لَا یَشۡكُرُونَ ’dir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. یَشۡكُرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir.اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ اُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِۖ فَقَالَ لَهُمُ اللّٰهُ مُوتُوا ثُمَّ اَحْيَاهُمْۜ
Ayet isti’naf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İnşâ üslubunda gelmiş olmasına rağmen mana itibariyle taaccüb ve takrir kastı taşıdığından terkip, mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Allah Teâlâ’nın ‘’görmedin mi?’’ uyarısıyla asıl amaç emir ve yasaklarını hatırlatmak ve yüce kudretini muhataba göstermektir.
Has ism-i mevsûlün sılası, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mübteda ve haberden müteşekkil وَهُمۡ أُلُوفٌ cümlesi sıladaki zamirden haldir. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.
حَذَرَ ٱلۡمَوۡتِ ifadesi az sözle çok anlam ifadesi için gelmiştir.
...فَقَالَ لَهُمُ ٱللَّهُ cümlesi sılaya matuftur. Faide-i haber ibtidaî kelam olan bu cümlenin mekulü’l-kavli, emir üslubunda talebî inşâî isnad olan مُوتُوا۟ cümlesidir.
ثُمَّ أَحۡیَـٰهُمۡۚ cümlesi ise mahzufa matuftur. Takdiri; فماتوا ثمّ أحياهم [öldüler sonra onları diritti]‘dir.
Ayetteki hazifler, muhatabın muhayyilesini canlı tutmaya yarayan îcâz-ı hazif sanatıdır.
[Görmedin mi?] ifadesindeki elif kınama, yadırgama anlamındaki soru elifidir (elifü’t-tevkîf). Görmek, bilmek anlamındadır. Bakmak fiili yerinde kullanılmış, bu sebeple kendisinden sonra إِلَى edatı getirilmiştir. Ayetin anlamı şöyle takdir edilebilir: “Onlara bakmadın mı?” “Bunu bilmedin mi?” “Şunu işitmedin mi?” Bu sorular da aslında “Şunu bil!”, “Şunu işit!” anlamına gelir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
[Görmedin mi?] ifadesi, Ehl-i Kitaptan o sözü edilenlerin hayat hikayelerini ve öncekilerin haberlerini işitenler için bir takrir, açıklayıcı, yerleştirici olup durumlarının ne kadar hayret verici olduğu bu ifade ile gösterilmektedir. Bununla öncekilerin durumunu ne görmüş ne de işitmiş olanlara hitap edilmesi de caizdir. Çünkü bu söz, hayrete düşürme anlamında olmak üzere darbımesel konumunda zikredilmiştir. (Keşşâf)
أَلَمۡ تَر [Görmedin mi] ibaresi ‘’görmüş gibi bilgi sahibi olmadın mı?’’ demektir. Hitap umumidir. Hayret ifadesi olduğu da söylenir. (Safvetü't-tefasir)
أَلَمۡ تَر [Görmedin mi] sorusu hakiki bir soru değildir. Taaccüb, takrir veya inkâr manasındadır. (Âşûr)
ٱلۡمَوۡتِ - أَحۡیَـٰهُمۡۚ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetü't-Tefasir)
ٱلۡمَوۡتِ - مُوتُوا۟ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
أُلُوفٌ , cem’i kesret kalıbıdır. On binden fazla sayıyı ifade eder.
Bu cümle cihada teşvik etmek ve ecelin ertelenmeyeceği uyarısını hatırlatmak için gelmiştir. (Âşûr)
فَقالَ لَهُمُ اللَّهُ مُوتُوا ثُمَّ أحْياهُمْ cümlesindeki قالَ [Dedi] sözü yaratma manasında mecazdır ve ölüm hakikidir veya ölümle uyarma manasında ikazdır ve ölüm hakikidir, ya da Allah’ın bazı peygamberlerine vahiy olarak hakiki manada bir sözdür ve ölüm mecazî bir ölümdür. İlk durumda onlarda bir ölüm hali yaratmıştır. Bu hal; kalbin durması, idrak ve hislerin yok olması şeklindedir. Yaratma emrine uyan kişinin hali, amirinden emir alan kişinin hali manasında istiare yapılmıştır. Böylece temsil yoluyla müşebbehün bih’in durumuna delalet eden mürekkep müşebbeh’in hali için kullanılmıştır. Sonra onlara arız olan bu hali ortadan kaldırarak onları hayata döndürmüştür. Bu yüzden başlarına gelen bu hal devam etseydi devamlı bir ölüm hali olacağını anlamışlardır.
İkinci ihtimale göre Allah onlara mahvolmayı göstermiş, ölümün kokusunu almışlar, sonra Allah onları salıvermiş ve diriltmiştir.
Üçüncü ihtimale göre de tahkir ve kötülemek için bir emir vermiş, onları zilletle küçük düşürmüş sonra diriltmiştir. Böylece onlarda cesaret, yiğitlik ruhu yerleşmiştir. (Âşûr)
أَلَمۡ تَرَ hitabı ile ilgili açıklama:
Bil ki "ru'yet" (görme), bazan basiret ve kalbin görüşü manasına gelir ki bu 'bilmek" demektir. Bu aynen, وَاَرِنَا مَنَسِكِنَا [(Ey Rabbimiz!), bize ibadet edeceğimiz yerleri bildir] (Bakara, 128) yani "öğret" ve, لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ [İnsanlar arasında Allah'ın sana bildirdiği, yani öğrettiği şekilde hükmedesin diye..] (Nisa, 105) ayetlerinde olduğu gibidir.
Sonra "ru'yet" (görme) kelimesi, bazan muhatabın önceden bildiği şey hakkında, bazan da bilmediği şey hakkında kullanılır. Mesela birisi başkasına, yeni bir şey bildirmeyi kastederek, "Falanın başına geleni biliyor musun?" der. Bu ifade, "Falanın başına şu geldi" manasında ilk olarak o şeyi haber vermektir. Bu izaha göre, ayetin muhatabı olan Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, bahsedilen hadiseyi bu ayet ile öğrenmiş olması mümkün olduğu gibi ayetin nüzulünden önce de biliyor olması ve Allahu Teâlâ'nın onun bilgisine uygun olarak bu ayeti indirmiş olması da mümkündür. (Fahreddin er-Razi)
تَرَ fiili iki mef’ûle müteaddi olan fiillerdendir. Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَ , faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, تَرَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Kur’ân'da geçen أولم تر ile ألم تر arasındaki fark için, vav harfiyle gelen ta‘bîrin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delîl çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir.
أولم تر ta‘bîrinin, hayâtta misâli çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir.
ألم تر ta‘bîrinin de, çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.329)
اَلَمْ تَرَ ifadesi zahiren istifhâm ise de muhatabı taaccübe sevk eden bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ifade Kur’ânın en azim cümlelerinden biridir. Pek çok kez tekrarlanmıştır. Bundan sonra da acayip, garip, akla-mantığa aykırı şeyler zikredilmiştir. (Muhammed Ebû Mûsâ, Ğâfir Sûresi Belâği Tefsîri, S. 343)
أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِینَ tabiri içinde, إِلَى harf-i cerinin muhataplarca "intiha" (son noktayı) bildiren bir edat olabileceği için yer almış olması muhtemeldir. Bu tıpkı, مِنْ فٌلَانِ اِلى فٌلان "falancadan falancaya" ifadesinde olduğu gibidir. Binaenaleyh bu, bir öğretenin öğretmesi ile öğrenen kimseyi, bu öğreten o bilgilere ulaştırmış ve onu o noktaya getirmiş demektir. İşte bu izahtan dolayı, bu ayette إلى harf-i cerinin gelmesi yerindedir. Bunun bir benzeri de, اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ [Rabbine bir bakmadın mı? O, gölgeyi nasıl uzatmış] (Furkan, 45) ayetidir. (Fahreddin er-Razi)
ثُمَّ أَحۡیَـٰهُمۡۚ [sonra kendilerini diriltti] sözünde, öldükten sonra Cenâb-ı Hakk'ın onları dirilttiğine delalet etmektedir. Binaenaleyh buna kesin inanmak gerekir.Çünkü diriltme hadd-i zatında mümkündür. Doğru haber de onun meydana geldiğini bildirmektedir. Bu sebeple, onun vuku bulduğuna inanmak gerekir. Diriltmenin mümkün oluşu şunlardır:
اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle إِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.
إِنَّ ٱللَّهَ لَذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ cümlesi ثُمَّ أَحۡیَـٰهُمۡۚ cümlesi için ta’lil konumundadır. (Âşûr)
Bütün celâl ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan اللّٰهُ lafzının ayette müsnedün ileyh olması, O’nun azamet ve kudretini ifade etmenin yanı sıra, telezzüz ve teberrük içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Müsned, veciz söz söyleme usullerinden olan izafet terkibiyle marife olmuştur.
İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Ahkâf Suresi Belâgî Tefsiri)
Ayetin son cümlesi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf, cihet-i câmia tezattır.
İstidrak harfi لَـٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
لَـٰكِنَّ , kendisinden sonra gelen cümleye önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce, sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (Suyûtî, İtkan c. 2, s.474)
ٱلنَّاسِ ve ٱللَّهَ lafzının tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ ibaresi Kur'an'da 20 yerde, üç konuda gelmiştir. İnsanların çoğu bilmezler (11 kez), şükretmezler (3 kez), iman etmezler (6 kez).
لَا یَشۡكُرُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
"Ey iman edenler!" şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut - Belagat)
ٱلنَّاسِ [insanlar] ın zamirle değil de zahir isimle zikredilmesi, bu nankörlük halinin pek çirkin olduğunu belirtmek içindir. (Ebüssuûd)