اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلاًۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
2 | يَعِدُكُمُ | size vaad eder |
|
3 | الْفَقْرَ | fakirliği |
|
4 | وَيَأْمُرُكُمْ | ve size emreder |
|
5 | بِالْفَحْشَاءِ | çirkin şeyleri yapmayı |
|
6 | وَاللَّهُ | Allah ise |
|
7 | يَعِدُكُمْ | size va’adediyor |
|
8 | مَغْفِرَةً | bağışlama |
|
9 | مِنْهُ | kendi tarafından |
|
10 | وَفَضْلًا | ve lutuf |
|
11 | وَاللَّهُ | şüphesiz Allah’ın |
|
12 | وَاسِعٌ | (lutfu) geniştir |
|
13 | عَلِيمٌ | (O) bilendir |
|
‘Seytan sana ozel calisiyor’ 7 dakika 17 sn
Allah yolunda infakın en büyük engeli insandaki açlık ve yoksulluk korkusudur açlık çekeni bir ekmek doyurur. Açlık korkusu çekeni dünya doyuramaz. Cimrilik işte bu korkunun sonucudur. Bu korkunun kaynağında ise Allah’a güvensizlik yatar.
اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ
İsim cümlesidir. ٱلشَّیۡطَـٰنُ mübteda olup lafzen merfûdur. یَعِدُكُمُ ٱلۡفَقۡرَ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. یَعِدُكُمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ٱلۡفَقۡرَ ikinci mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubtur.
وَ atıf harfidir. یَأۡمُرُكُم merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِٱلۡفَحۡشَاۤءِ car mecruru یَأۡمُرُ fiiline müteallıktır.
وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلاًۜ
وَ atıf harfidir. ٱللَّهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. یَعِدُكُم fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. مَّغۡفِرَةࣰ ikinci mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubtur. مِّنۡهُ car mecruru مَّغۡفِرَةࣰ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. فَضۡلࣰا kelimesi atıf harfi وَ ’la مَّغۡفِرَةࣰ ‘e matuftur.
ٱلشَّیۡطَـٰنُ یَعِدُكُمُ ٱلۡفَقۡرَ [Şeytan sizi fakirlikte tehdit eder.] Yani sizi korkutur. Genelde iyi bir şeyi vaad etmek için وَعَدَهُ, kötü bir şeyle tehdit etmek için اَوْعَدَهُ fiili kullanılır. Ancak وَعَدَ fiilinin kötü bir akıbetle tehdit etmek manasında kullanılması da mümkündür. Bu tür fiiller başka ifadelerle kayıtlanırlar. Mesela: müjdeleme fiili genelde iyi bir haber vermek anlamında kullanılsa da ayette بَشَّرَهُ بِالنَّارِ [Onu cehennemle müjdele.] buyurulmuştur. İşte bu gibi kullanımlar takyide (sınırlandırmaya) dayalı ifadelerdir. Buna göre ayetin anlamı şudur: ‘’Sizi infak etmekten alıkoyan veya kötü şeyleri vermeyi size salık veren şeytandır. Zira o sizi, infak etmeniz veya iyi mallarınızdan vermeniz halinde fakir kalmakla korkutur.’’ (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
یَأۡمُرُكُم بِٱلۡفَحۡشَاۤءِۖ [Size kötülüğü emreder.] Yani kötü işi emreder. Burada kötü iş cimriliktir. Fahiş, cimri kişileri anlatmak için kullanılan bir kelimedir. Çünkü onun yaptığı iş çok çirkindir. Kelbî ve Mukātil şöyle demiştir: Burada kullanılan hariç, Kur’an’daki her fahşa kelimesi zina anlamında kullanılır. Buradaki manası ise zekat vermemektir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. ٱللَّهُ lafza-i celâli, mübteda olup merfûdur. وَ ٰسِعٌ haber olup merfûdur. عَلِیمࣱ ise ikinci haberdir.
اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ
Fasılla gelen ayet istînâfiyyedir. İlk cümle faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. Cümlede müsned, müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiilin tecessüm özelliği muhayyileyi harekete geçirerek muhatabı etkiler.
Akabindeki aynı üslupla gelen ve bu cümleye atfedilen یَأۡمُرُكُم بِٱلۡفَحۡشَاۤءِۖ fiil cümlesi de faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şeytan size fakirlik vaad eder, yani bununla korkutur.
Size fahşayı emreder. Bu ifadede de istiare vardır. ٱلۡفَحۡشَاۤءِۖ , burada cimrilik manasındadır. Şeytan cimriliği emreder, cimriliğin sebebi açlık korkusudur. Açlık korkusu da Allah’a güvensizlik ifade eder.
[Şeytan sizi fakirlikle tehdit eder.] Yani sizi korkutur. Genelde iyi bir şeyi vaad etmek için وعده, kötü bir şeyle tehdit etmek için اوعد fiili kullanılır. Ancak وعد fiilinin kötü bir akıbetle tehdit etmek manasında kullanılması da mümkündür. Bu tür fiiller başka ifadelerle kayıtlanırlar. Mesela müjdeleme fiili genelde iyi bir haber vermek anlamında kullanılsa da ayette “Onu cehennemle müjdele.” buyrulmuştur. İşte bu gibi kullanımlar takyide (sınırlandırmaya) dayalı ifadelerdir. Buna göre ayetin anlamı şudur: Sizi infak etmekten alıkoyan veya kötü şeyleri vermeyi size salık veren şeytandır. Zira o sizi, infak etmeniz veya iyi mallarınızdan vermeniz halinde fakir kalmakla korkutur. [Size kötülüğü emreder.] Yani kötü işi emreder. Burada kötü iş cimriliktir. Fahiş, cimri kişileri anlatmak için kullanılan bir kelimedir. Çünkü onun yaptığı iş çok çirkindir. Kelbî ve Mukātil şöyle demişlerdir: Burada geçen dışında Kur’an’daki her ٱلۡفَحۡشَاۤءِ kelimesi zina anlamında kullanılır. Buradaki manası ise zekat vermemektir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
Ayette şeytanın fakirliği vaad etmesine va'd ile karşılık verilmekle kalmamış, fuhşiyat mağfirete mukabil bir konumda getirilmiştir ki bu, fuhşiyatın cezayı gerektirmesindendir. Ceza da mağfiretin zıddıdır. (Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları / Hasan Uçar)
وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلاًۜ
Öncesine وَ ‘la atfedilen cümlede cihet-i camiâ, tezattır. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidâi kelamdır. Cümlede müsned, müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudus ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiilin tecessüm özelliği muhayyileyi harekete geçirerek muhatabı etkiler.
مَّغۡفِرَةࣰ - فَضۡلࣰاۗ kelimelerindeki tenvin tazim ve kesret ifade eder. Bu iki kelime arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.
ٱلشَّیۡطَـٰنُ یَعِدُكُمُ ٱلۡفَقۡرَ وَیَأۡمُرُكُم بِٱلۡفَحۡشَاۤءِۖ cümlesi ile وَٱللَّهُ یَعِدُكُم مَّغۡفِرَةࣰ مِّنۡهُ وَفَضۡلࣰاۗ cümlesi arasında üçlü mukabele vardır. (Fatma SErap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri, Bedii İlmi, S. 40)
Bu cümlede یَعِدُكُم kelimesinde tehekküm istiaresi vardır. وعد fiili aslında güzel şeyler için kullanılır.
[Allah size katından mağfiret ve bir lutuf vaad eder.] Yani verdiğiniz sadakalar ve zekâtlar sebebiyle günahlarınızı affedeceğini müjdeler. Yine sizleri, verdiklerinizin yerine daha dünyadayken başka nimetler, âhirette de sevap vermek suretiyle lutuflandırmakla müjdeler. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ
Ayetin son cümlesindeki وَ istînâfiyedir. Cümlenin mâkabline matuf olduğu da söylenmiştir. Subut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla, Allah lafzında tecrîd sanatı vardır. Müsnedin ileyhin tüm esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâlle marife olması tazim, telezzüz, teberrük ve ikaz içindir.
İki haber olan, Allah'ın وَ ٰسِعٌ ,عَلِیمࣱ sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâda varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğu, bu sıfatların bir benzerinin olmadığı anlamına gelir. Aralarında وَ olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin de birlikte mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşabüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa kalıplarındandır. Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayetin fasılası 247. ayetin fasılasıyla aynıdır. İki ayet arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
Bütün sıfatları cami olan ism-i celâlin yani Allah adının zamir ile değil zahir olarak zikredilmesi; telezzüz, teberrük ve muhabbeti artırmak içindir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır.
Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve te’kîd etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekit etmektedir. (Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: İtnâb-Îcâz (I) -Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme ar. gör. Ömer Kara)
Yani Allah zengindir, ihsanı boldur. Verdiklerinizin yerine dünyada başka nimetler, âhirette de sevap vermeye kādirdir. O, sizin fiillerinizi ve niyetlerinizi bilmektedir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)