يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | iman eden(ler) |
|
4 | أَنْفِقُوا | infak edin |
|
5 | مِنْ | -nden |
|
6 | طَيِّبَاتِ | iyileri- |
|
7 | مَا | şeylerin |
|
8 | كَسَبْتُمْ | kazandıklarınız |
|
9 | وَمِمَّا | ve şeylerden |
|
10 | أَخْرَجْنَا | çıkardığımız |
|
11 | لَكُمْ | sizin için |
|
12 | مِنَ | -den |
|
13 | الْأَرْضِ | yer- |
|
14 | وَلَا |
|
|
15 | تَيَمَّمُوا | kalkışmayın |
|
16 | الْخَبِيثَ | kötü şeyleri |
|
17 | مِنْهُ |
|
|
18 | تُنْفِقُونَ | sadaka vermeye |
|
19 | وَلَسْتُمْ |
|
|
20 | بِاخِذِيهِ | kendinize alamayacağınız |
|
21 | إِلَّا | başka şekilde |
|
22 | أَنْ |
|
|
23 | تُغْمِضُوا | göz yummadan |
|
24 | فِيهِ | ondan |
|
25 | وَاعْلَمُوا | bilin ki |
|
26 | أَنَّ | şüphesiz |
|
27 | اللَّهَ | Allah |
|
28 | غَنِيٌّ | zengindir |
|
29 | حَمِيدٌ | övülmüştür |
|
Bakara suresinde açılan bazı konuların Ali İmran suresinde detaylandığını göreceksiniz. Bu da o ayetlerden biridir.
Ali İmran 92. Ayette konu detaylandırılır ve kapatılır.
“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça «iyi»ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.”Ali imran 92
Kesebe كسب :
(mal, para, savaş , dostluk, sevgi) kazanmak, kazanç ve kar anlamına gelen kesb الكسْب kavramı, insanın mal kazanmak gibi bir fayda elde edeceğini bir pay alacağını düşündüğü şeyleri elde etmesi anlamına gelir. Bu kelime aynı zamanda insanın bir fayda sağlayacağını, bir menfaat elde edeceğini düşünürken bununla kendine zarar verecek bir şeye yol açması için de kullanılır.
Yine الكسْب kelimesi insanın hem kendi kazancı için hem de başkası için kazandıkları hakkında kullanılır. Onun için bu kökten olan fiilin bazen iki meful aldığı gözlenmektedir.
Aynı kökten gelen الاِكتساب fiili ise ancak insanın kendisi için kazandıkları hakkında kullanılır. Buna göre her الكسْب aynı zamanda bir الاِكتساب sayılabilir ama her الاِكتساب bir الكسْب sayılamaz. Bu kavram Kuran ı Kerim de hem güzel işlerin yapılmasında hem de günahların işlenmesinde kullanılmıştır.
الاِكتساب sözcüğü de bazen her ikisi için kullanılır.
كسب-خلق Farkı: Kesb zararı ve faydasıyla sahibine ait bir fiildir. Bazıları kesb girişim ve çözüm bulma yoluyla gerçekleşen bir kazançtır demişlerdir. Diğerleri ise kesb, uzuv ile yapılan fiildir demişlerdir. Bu sebeple Yüce Allah müktesib diye isimlendirilmez. Müktesibin tanımı ister bizzat ister bir başkası sebebi ile bir şeyi kendi kazancı durumuna getirendir.
Kelimenin asıl anlamı maddi ya da manevi olan bir şeyi tahsil etmektir.(Müfredat-Furuq -Tahqiq -Bursevi)
Kuran’ı Kerim’de iki farklı fiil kalıbında 67 kere geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri kesb, iktisab ve mükteseb(at)tır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ
يَٓا nida harfidir. اَيُّ münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. ٱلَّذِینَ münadadan sıfat veya bedeldir.
İsm-i mevsûlun sılası ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. ءَامَنُوا۟ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.
Nidanın cevabı أَنفِقُوا۟ ‘dur. أَنفِقُوا۟ fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِن طَیِّبَـٰتِ car mecruru أَنفِقُوا۟ fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl مَا, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası كَسَبۡتُمۡ ’dur. Muttasıl zamir تُمۡ fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Müşterek ism-i mevsûl ما kelimesi من harf-i ceri ile birlikte أَنفِقُوا۟ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası أَخۡرَجۡنَا ’dır. Îrabtan mahalli yoktur. Kelamda muzâf hazfedilmiştir. Takdiri; من طيّبات ما أخرجنا (Çıkardığımız şeylerin tayyib olanlarından) şeklindedir. أَخۡرَجۡنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا fail olup mahallen merfûdur. لَكُم car mecruru أَخۡرَجۡنَا fiiline müteallıktır. مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ car mecruru aynı şekilde أَخۡرَجۡنَا fiiline müteallıktır.
وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَیَمَّمُوا۟ fiili ن ‘un hazfi ile meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تَیَمَّمُوا۟ fiilinin aslı تَتَيَمَّمُوا şeklindedir. Muzari fiili ifade eden ت harfi hazfedilmiştir. (Âşûr)
ٱلۡخَبِیثَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مِنۡهُ car mecruru تُنفِقُونَ fiiline veya ٱلۡخَبِیثَ kelimesinin mahzuf haline müteallıktır. تُنفِقُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzaridir.
وَ istînâfiyyedir. Haliyye olması da caizdir. لَسۡتُم بِـَٔاخِذِیهِ cümlesi تُنفِقُونَ fiilinin failinin hali olarak mahallen mansubtur. لَسۡتُم nakıs camid fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri لَيْسَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. بِ zaiddir. بِـَٔاخِذِیهِ car mecruru لَيْسَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur. اٰخِذ۪ي kelimesinin sonundaki نَ, izafetten dolayı hazfedilmiştir. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. إِلَّاۤ hasr edatıdır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf ب harf-i ceri ile birlikte اٰخِذ۪ي ’ye müteallıktır. Takdiri; إلّا بأن تغمضوا فيه (Gözlerinizi yummadıkça) şeklindedir. تُغۡمِضُوا۟ fiili نَ ‘un hazfi ile mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. فِیهِ car mecruru تُغۡمِضُوا۟ fiiline müteallıktır.
تُغۡمِضُوا۟ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi غمض ’dir. İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ
وَ istînâfiyyedir. ٱعۡلَمُوۤا۟ fiili نَ ’un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. غَنِیٌّ haberdir. حَمِیدٌ ise ikinci haberdir.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı ... أَنفِقُوا۟ مِن cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek içindir. Sılası ءَامَنُوا۟ şeklinde mazi fiil sıygasında faidei-i haber ibtidai kelamdır.
İsm-i mevsûller muhakkak herkesin bildiği bir grup varsa kullanılır. Burada bu iman edenler Peygamber Efendimiz ve sahabe tarafından bilinen insanlardı. Böyle bir grup yoksa ism-i mevsûl gelmez. İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.
İnfak edileceklerin; kazandıklarınızın temizleri ve yeryüzünden sizin için çıkardıklarımız şeklinde ayrıntılanması taksim sanatıdır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’anı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekit türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekit unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi, söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra اَيُّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’ânî, S. 43)
Bazı salihler Allah Teâlâ'nın, ايَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا [Ey iman edenler] sözünü işitince sanki Allah'ın nidasını işitmiş gibi, لبيك وسعديك (Emret Allah'ım, emrine amadeyim) der. Böyle söylemek Kur’an'ın edebidir.
Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا hitabıyle Kur'an'ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Muhataplara "Ey müminler!" diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin Allah'ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetü't Tefâsir)
Bu ayette muhatabdan gaibe dönüldüğü için iltifat sanatı vardır. Bize dikkatli olun uyarısı yapar.
وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ
Nehiy üslubunda inşâî isnad olan cümle وَ ’la أَنفِقُوا۟ cümlesine atfedilmiştir. İki cümle arasında inşaî olmak bakımından ittifak vardır.
Müsbet muzari fiil sıygasıyla gelmiş تُنفِقُونَ cümlesi, تَیَمَّمُوا۟ fiilinin failinden veya mef’ûl olan ٱلۡخَبِیثَ ’den haldir. تَیَمَّم , kastetmek ve yönelmek demektir.
وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ
وَ istînâfiyyedir. Cümlenin تُنفِقُونَ fiilinin failinden hal olmasına da cevaz vardır. Nakıs fiil ليس ‘nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr ve zaid harf olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir.
Müsbet muzari fiil sıygasındaki تُغۡمِضُوا۟ فِیهِۚ cümlesi أَن sebebiyle masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel, takdir edilen بِ harfi ile birlikte بِـَٔاخِذِیهِ ’ye müteallıktır. بِ harfinin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazîf sanatıdır.
ليس ve إِلَّاۤ ile oluşan kasr, ليس ‘nin haberi ile müteallıkı arasındadır.
Gözünüzü kapatmadan almayacağınız, pis olan şeyi infak etmeyin. إِلَّاۤ أَن تُغۡمِضُو ibaresi, kinaye veya istiare yoluyla müsamaha anlamında böyle yapanları kınamak için gelmiştir.
طَیِّبَـٰتِ - ٱلۡخَبِیثَ arasında tıbâk-ı icab vardır. طَیِّبَـٰ (temiz) helal , خَبِیثَ (bayağı) haram manasında istiaredir.
إِلَّاۤ أَن تُغۡمِضُوا۟ فِیهِۚ [Göz yummadıkça....] Bunun buradaki manası, “hakkınızdan vazgeçip hoşgörü ile davranmadıkça” şeklindedir. Çünkü insan, hoşuna gitmeyen bir şeyi gördüğü zaman onu görmemek için gözlerini yumar. Bu sözde de mecâz-ı mürsel vaya istiare vardır. (Safvetü't Tefâsir)
أَنفِقُوا۟ - تُنفِقُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
[ayet bu ki gözünüzü yummadan onu almazsınız.] Yani siz, alacaklı olduğunuz kişiden bahsi geçen cinsten bir metayı, iyice mütesahil davranmadan ve o kişinin lehine olarak detayları incelemeyi bırakıp gözünüzü yummadan alamazsınız. Müsamahakâr davranan kişi için “gözünü yumdu” denilir. Ayetteki [Gözünüzü yummadan] ifadesinin “Hayâ etmeden, utanmadan [onu almazsınız]” anlamına geldiği de söylenmiştir. Dilde bu kullanım yaygın olarak vardır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ...اعْلَمُٓوا cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Tekid ifade eden masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle faide-i haber talebî kelamdır. Masdar tevilindeki cümle, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mefulü yerindedir.
أَنَّ ’nin isminin bütün esma-i hüsnaya ve kemal sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Allah'ın غَنِیٌّ , حَمِیدٌ sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğu, bu sıfatların bir benzerinin olmadığı anlamına gelir. Aralarında وَ olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin de birlikte mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşabüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa kalıplarındandır. Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
أَنَّ ٱللَّهَ غَنِیٌّ [Bilin ki Allah zengindir.] Yani Allah, sizin sadakalarınızdan müstağnidir. Çok sadaka vermeniz Allah’ı zengin etmez. Vermezseniz de onun mülkünden bir şey azalmaz. [Övgüye layıktır.] Yani Allah Teâlâ hamde layıktır. حَمِیدٌ [Hamîd’dir]; zira ihtiyacı olmamasına rağmen, sırf sizleri iki cihanda faydalandırmak için bunu, tayyib olanı infak etmeyi emretmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) Cenab-ı Allah bu ayette, Allah yolunda infak edilmesini emrettiği malın nasıl bir mal olması gerektiğini belirtmiştir. (Fahreddin er-Razi)