اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُۖ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ ف۪يهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَيَوَدُّ | ister mi ki? |
|
2 | أَحَدُكُمْ | biriniz |
|
3 | أَنْ |
|
|
4 | تَكُونَ | olmasını |
|
5 | لَهُ | kendisinin |
|
6 | جَنَّةٌ | bir bahçesi |
|
7 | مِنْ | -dan |
|
8 | نَخِيلٍ | hurmalar- |
|
9 | وَأَعْنَابٍ | ve üzümler(den) |
|
10 | تَجْرِي | akan |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | تَحْتِهَا | altından |
|
13 | الْأَنْهَارُ | ırmaklar |
|
14 | لَهُ | bulunan |
|
15 | فِيهَا | içinde |
|
16 | مِنْ |
|
|
17 | كُلِّ | her çeşit |
|
18 | الثَّمَرَاتِ | meyvası |
|
19 | وَأَصَابَهُ | ve kendisine geldiğinde |
|
20 | الْكِبَرُ | ihtiyarlık |
|
21 | ذُرِّيَّةٌ | ve çocuklarının bulunduğu |
|
22 | ضُعَفَاءُ | aciz |
|
23 | فَأَصَابَهَا | isabet etsin |
|
24 | إِعْصَارٌ | birden bir kasırga |
|
25 | فِيهِ | onlara |
|
26 | نَارٌ | ateşli |
|
27 | فَاحْتَرَقَتْ | yakıp kül etsin |
|
28 | كَذَٰلِكَ | böylece |
|
29 | يُبَيِّنُ | açıklıyor |
|
30 | اللَّهُ | Allah |
|
31 | لَكُمُ | size |
|
32 | الْايَاتِ | ayetleri |
|
33 | لَعَلَّكُمْ | umulurki |
|
34 | تَتَفَكَّرُونَ | düşünürsünüz |
|
Kelefe كلف :
الكَلَف Bir şeyin yükünü yüklenmektir. التَّكَلُّف Bir insanın bir işi yaparken çektiği zorluğu dışa yansıtmasıdır. الكُلْفَة kavramı literatürde, zorluğun bir adı şeklinde kullanılmaktır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de 8 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri külfet, teklif, tekellüf ve mükelleftir.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُۖ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ ف۪يهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْۜ
Hemze istifham harfidir. یَوَدُّ merfû muzari fiildir. أَحَدُكُمۡ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, یَوَدُّ fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur. تَكُونَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
لَهُ car mecruru تَكُونَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. جَنَّةࣱ kelimesi تَكُونَ ’nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur. مِّن نَّخِیلࣲ car mecruru جَنَّةࣱ ‘ ün mahzuf sıfatına müteallıktır. أَعۡنَابࣲ kelimesi atıf harfi وَ ’la نَّخِیلࣲ kelimesine matuftur.
تَجۡرِی cümlesi جَنَّةࣱ kelimesinin hali veya sıfatı olarak mahallen merfûdur. مِن تَحۡتِهَا car mecruru تَجۡرِی ’ye müteallıktır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri; تجري من تحت أشجارها (Ağaçlarının altından akar) şeklindedir. ٱلۡأَنۡهَـٰرُ kelimesi تَجۡرِی fiilinin muahhar failidir.
لَهُۥ فِیهَا مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَ ٰتِ cümlesi جَنَّةࣱ kelimesinin ikinci hali olarak mahallen mansubtur. لَهُۥ ve فِیهَا car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مِن كُلِّ car mecruru mukadder mübtedanın sıfatına müteallıktır. Takdiri; له فيها ثمر (Orada onun meyvesi vardır) şeklindedir. ٱلثَّمَرَ ٰتِ muzâfun ileyhtir. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
وَ harfi قَدْ harfinin takdiriyle haliyyedir. أَصَابَ kelimesi fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ٱلۡكِبَرُ fail olup lafzen merfûdur.
لَهُۥ ذُرِّیَّةࣱ ضُعَفَاۤءُ cümlesi أصابه ‘deki zamirden hal olarak mahallen mansubtur. لَهُ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. ذُرِّیَّةࣱ muahhar mübtedadır. ضُعَفَاۤءُ kelimesi ذُرِّیَّةࣱ ’un sıfatıdır.
فَ atıf harfidir. أَصَاب fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. إِعۡصَارࣱ fail olup lafzen merfûdur. فِیهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. نَارࣱ muahhar mübtedadır. فَ atıf harfidir. ٱحۡتَرَقَتۡ fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
إِعۡصَارࣱ yerde dairevi bir şekilde hareket eden, sonra da bir sütun gibi göğe doğru yükselen rüzgardır. Bu, güzel ameller işleyen fakat Allah rızasını gözetmeyen kimse hakkında verilmiş bir örnektir. Bu kimse kıyamet günü geldiğinde amellerinin boşa çıkmış olduğunu görünce, işte o zaman bahçelerin en güzeli ve meyvelerin cümlesini içinde barındıran bir bahçeye sahip, yaşını başını almış, korumaya muhtaç çocukları olan ve bu bahçe ile geçimini sağlayan kimsenin, bir yıldırımla bahçesi helâk olduğunda yaşadığı hüsran ve perişanlığı yaşayacaktır. (Keşşâf)
فَٱحۡتَرَقَتۡۗ [bir anda yansın mahvolsun…] Böyle felaketi kim ister? İşte iman ile iyiliklerin karşılığı ve sevabı böyle bahçeler (cennetler), bunların ihlasına ve Allah rızası için olmasına engel olan imansızlık, riyakârlık, başa kakma ve eziyet etme ve diğer kötü amaçlar gibi kötülükler de kıyamet gününde o ateşli boran gibidir. Ahiret cennetlerinin bir yolu, ebedi, sonsuz nimetlerin tarlası olan ve içinde zorlamasız yaşanması gereken İslam yurdu da böyle güzel infak (harcama) ve salih amellerin meyvesi bir bağa, bir cennete; cebbar (zorba), zorlayıcı, kâfir, zalim düşmanların ve bunun gibi fasıklığın, günahkârlığın, ahlaksızlığın, gayretsizliğin çabasızlığın onu kuşatması da bu ateşli boranlara ve kasırgalara benzer; hem dünyayı yakar, hem ahireti. (Elmalılı Hamdi Yazır)
كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ۟
كَ , harf-i cerdir. مثل (gibi) manasındadır. Amiline takdim edilmiş mahzuf masdarın sıfatı olarak mahallen mansubtur. Takdiri; يبيّن (Açıklığa kavuşmuş) şeklindedir. ذا işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, muzâfun ileyhtir. ل harfi buud, yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. يُبَيِّنُ muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. لَكُمُ car mecruru یُبَیِّنُ fiiline müteallıktır. ٱلۡـَٔایَـٰتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. كُمۡ muttasıl zamir, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. تَتَفَكَّرُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَتَفَكَّرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi فكر’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
Fikir, belli işleri tertip ve düzene koymakla bilinenden bilinmeyeni bulmaktır. (Elmalılı Hamdi Yazır)
اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُۖ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ ف۪يهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fakat cümle gerçek anlamda soru manası taşımamaktadır. Sorunun asıl maksadı teşviktir. Bu nedenle vaz edildiği anlamın dışında mana ifade ettiği için mecâz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Onun soru sorup cevap beklemesi muhal olduğundan soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bu soru inkârî bir sorudur. Yani; ”Ben yalan söyler miyim?” gibi bir sorudur. Cevap olumsuz olarak verilir. ‘’Hayır, söylemezsin’’ denir. Burada da ‘’sen malını infak etmeden kullanırsan ve başına böyle bir şey gelirse ne olur?’’ diye sorulmaktadır.
یَوَدُّ fiilinin mef’ûlü yerinde olan masdar-ı müevvel mahallen mansubtur. كأَنَ ’nin dahil olduğu cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. لَهُۥ car mecruru, كأَنَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. Muahhar mübteda olan جَنَّةࣱ ’in hurma ve üzüm şeklinde ayrıntılanması taksim sanatıdır.
جَنَّةࣱ için sıfat veya hal olan تَجۡرِی مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَـٰرُ cümlesi müsbet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cennet, dalları birbirlerine dolanmış sık ağaçlar anlamına geldiği gibi, bu ağaçların bulunduğu arazi (bahçe) anlamına da gelir. (Ebüssuûd)
İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelam olan لَهُۥ فِیهَا مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَ ٰتِ cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُۥ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Hususun zikrinden sonra umumun zikri babında, tetmîm ıtnâbı olan مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَ ٰتِ mahzuf mübtedanın mahzuf sıfatına müteallıktır.
وَ ‘la gelen أَصَابَهُ ٱلۡكِبَرُ şeklindeki fiil cümlesi لَهُ ’daki zamirin, لَهُۥ ذُرِّیَّةࣱ ضُعَفَاۤءُ cümlesi ise أَصَابَهُ ’daki zamirin halidir. Hal cümleleri ıtnâb babındandır.
جَنَّةࣱ ‘ün sıfatına فَ ile atfedilen müsbet fiil cümlesi فَأَصَابَهَاۤ إِعۡصَارࣱ , faide-i haber ibtidai kelamdır.
فِیهِ نَارࣱ şeklindeki faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Bu bahçenin altından su akması fazla bakım istemediğini, kendi kendine sulandığını, verimli olduğunu gösterir. Sahibi böyle bir bahçenin zarar görmesini ister mi?
Sadece hurma ve üzümün zikredilmesi bunların asıl, diğerlerinin fer’ olması sebebiyledir.
إِعۡصَارࣱ yerde dairevi bir şekilde hareket eden, sonra da bir sütun gibi göğe doğru yükselen rüzgardır. Bu, güzel ameller işleyen fakat Allah rızasını gözetmeyen kimse hakkında verilmiş bir örnektir. Bu kimse kıyamet günü geldiğinde amellerinin boşa çıkmış olduğunu görünce işte o zaman bahçelerin en güzeli ve meyvelerin cümlesini içinde barındıran bir bahçeye sahip, yaşını başını almış, korumaya muhtaç çocukları olan ve bu bahçe ile geçimini sağlayan kimsenin, bir yıldırımla bahçesi helâk olduğunda yaşadığı hüsran ve perişanlığı yaşayacaktır.
Üzüm ve hurma, ağaçların en değerli ve en faydalıları olduğu için hususen zikredilmiş, bahçenin bunlardan olduğu söylenmiştir. Bahçede başka ağaçlar olsa da tağlîb sanatı gereği bu ikisi bahçenin adı olarak ifade edilmiş, ardından diğer bütün meyveler zikredilmiştir. Ayrıca burada “meyveler” ifadesiyle bu bahçeden elde edilen faydaların kastedilmiş olması da mümkündür. (Keşşâf)
İnfak bahçeye, onu yakıp kavuran fırtına da başa kakmaya benzetilmiştir.
Güzel meyve veren bahçe, ihlaslı amele benzetilmiştir.
Ateşin bahçeyi yakması, riyanın sevapları yok etmesine benzetilmiştir.
Yaşlılık ahirete, bahçesi yanan çocuklu ihtiyar da ahirette amellere muhtaç kula benzetilmiştir.
Bu ayette müşebbeh ile teşbih edatı zikredilmemiştir. Edebiyatçılar bu tür sanata "İstiâre-i temsiliyye" derler. İstiâre-i temsiliyye, bir durumun başka bir duruma benzetilmesidir. Bu benzetmede müşebbehün bihin dışında teşbihin diğer unsurları zikredilmez. Ancak benzetme yapıldığını gösteren karîneler bulunur. Ayetteki hemze, istifham için olup uzaklık ve olumsuzluk ifade eder. "Hiç kimse bunu istemez" demektir. (Safvetü't Tefâsir)
Ayette istiksa sanatı vardır. Bir konuyu anlatırken onunla ilgili her şeyi teferruatıyla anlatma sanatıdır. Dikkat edilirse ayette bahçeleri olan bir kişinin sahip olduğu güzelliklerin hepsi sayılmıştır ki; insan bunları kaybettiği için şiddetli bir üzüntü duysun. Sonra yaşlılıktan bahsetmiş, bunu da duyguları yoğunlaştıracak şekilde önce zürriyeti olduğundan sonra da zürriyetin zayıflığını belirterek, kısa zaman içinde bir fırtınanın geleceğini ve bu bahçelerin yok olacağını zikretmiştir. Sadece fırtınadan bahsedip bırakabilirdi ama sahip olduklarının süratle helak olacağını ilave ederek, fırtınanın içinde ateş olmayabileceği, ya da zayıf olup suyla söndürülebileceği ihtimalini ortadan kaldırmak istemiştir. İşte böylece anlatılmak istenen mana tam olarak yerine gelmiştir.
Bu ayette الجنة lafzı ifade edilseydi de yeterli olurdu. Fakat bu daraltmaya gidilmeyerek bahçenin tasviri, Arapların nezdinde en değerli iki ağaç olan hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu olduğu ifadesiyle yapılarak bu şekildeki bir bahçenin yanıp kül olmasını sıradan bir bahçeden daha büyük bir olay olduğu ortaya konulmak istenmiştir.
Daha sonra bahçenin bu eklemeyle ve تَجۡرِی مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَـٰرُ ibaresiyle, sahibinin gözünde ne kadar değerli olduğu tasvir edilmektedir. Ardından لَهُۥ فِیهَا مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَ ٰتِ ifadesi ile de bahçede her türlü meyvenin bulunduğu, yakıp kül eden bir kasırganın gelme durumunda sahibini ne kadar büyük bir üzüntü kaplayacağını gözler önüne sermektedir.
Bu ifadeden sonra da وَأَصَابَهُ ٱلۡكِبَرُ cümlesiyle, sahibinin yaşlandığı, her yaşlanan insan gibi bahçesine olan düşkünlüğünün artacağı, ağaçların yetişmesi ve bakımı için gecesini gündüzüne katacağı ortaya konmuştur. Ardından وَلَهُۥ ذُرِّیَّةࣱ ضُعَفَاۤءُ ifadesi ile bakıma muhtaç çoluk çocuğunun olduğu, dolayısıyla da muhtaç ailesi için bu bahçenin üstüne titreyeceği anlaşılmaktadır.
Bahçe ve sahibi hakkında yapılan bu istiksadan sonra فَأَصَابَهَاۤ إِعۡصَارࣱ ile ifadesi ile bahçeler için en kötü afet olan kasırga; bununla yetinilmeyip فِیهِ نَارࣱ ifadesiyle en şiddetli hale dönüşmesi tasvir edilmiş, son olarak da فَٱحۡتَرَقَتۡ ifadesiyle birbiriyle bağlantılı olan bu üzücü olaylarla bahçenin yanıp kül olduğu dile getirilmiştir. (Arap Dili Ve Belâgatı’nda Itnâb Üslûbu /Ömer Özbek)
Cennetin ikinci manasına göre, ayetteki yanma fiilinin araziye isnadının da mecazî olması gerekir. (Çünkü yanan arazi değil, üzerindeki ağaçlardır.) (Ebüssuûd)
كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müsbet fiil cümlesi formunda, faidei haber ibtidaî kelamdır. كَذَ ٰلِكَ ’nin muteallakının hazfı îcâz-ı hazif sanatıdır.
Takdiri; تبيينًا مثل ذلك يبين الله آياته (İşte Allah böyle bir açıklama gibi ayetlerini açıklar) şeklindedir.
كَذَ ٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذَأَ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, S.101)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma amacına matuftur.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ۟
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşa cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
‘’Umulur ki’’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşa formundan çıktığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyh de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724) ise; لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır diyor. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.