وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ وَتَثْب۪يتاً مِنْ اَنْفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ اَصَابَهَا وَابِلٌ فَاٰتَتْ اُكُلَهَا ضِعْفَيْنِۚ فَاِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَثَلُ | durumu da |
|
2 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
3 | يُنْفِقُونَ | infak eden |
|
4 | أَمْوَالَهُمُ | mallarını |
|
5 | ابْتِغَاءَ | kazanmak |
|
6 | مَرْضَاتِ | rızasını |
|
7 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
8 | وَتَثْبِيتًا | ve kökleştirmek için |
|
9 | مِنْ |
|
|
10 | أَنْفُسِهِمْ | kendilerindekini (imanı) |
|
11 | كَمَثَلِ | benzer |
|
12 | جَنَّةٍ | bir bahçeye |
|
13 | بِرَبْوَةٍ | tepe üzerinde bulunan |
|
14 | أَصَابَهَا | değince |
|
15 | وَابِلٌ | bol yağmur |
|
16 | فَاتَتْ | veren |
|
17 | أُكُلَهَا | ürününü |
|
18 | ضِعْفَيْنِ | iki kat |
|
19 | فَإِنْ | eğer |
|
20 | لَمْ |
|
|
21 | يُصِبْهَا | değmese bile |
|
22 | وَابِلٌ | yağmur |
|
23 | فَطَلٌّ | çisinti olur |
|
24 | وَاللَّهُ | Allah |
|
25 | بِمَا | şeyleri |
|
26 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız |
|
27 | بَصِيرٌ | görmektedir |
|
“Meyveyi iki misli vermek” ifadesini ,zor zamanlarda infak edenlere iki kat ecir vardır şeklinde de okuyabiliriz.
Hadid suresi 10.ayet de bunu destekler niteliktedir.Fetihten önce harcayanlarla,sonra harcayanların derecesinin bir olmadığını söyler…
“Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) va’detmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
Kuranda;
Vallahu bima tamelune basir
Vallahu habirun bima tamelun
Vallahu basirun bima tamelun
Vallahu habirun bima yamelun
ifadelerini tekraren görürsünüz..Kalple ilgili hususlarda yani takva,samimiyet,iman dan bahsediliyorsa önce Allahın basir (görücü) veya habir (haberdar) olduğu önce sizin yaptıklarınız ve amelleriniz sonra gelir. Fiiliyat ile ilgili hususlarda, infak, sadaka, hicret, savaş vb. de önce yaptıklarımız ve amellerimiz gelir aynı bu ayetteki gibi “bima teamelune basir”
وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ وَتَثْب۪يتاً مِنْ اَنْفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ اَصَابَهَا وَابِلٌ فَاٰتَتْ اُكُلَهَا ضِعْفَيْنِۚ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. مَثَلُ kelimesi mübteda olup aynı zamanda muzâftır. Cemi müzekker has ism-i mevsûl ٱلَّذِینَ mahallen mecrur olup, muzâfun ileyhtir. İsm-i mevsûlun sılası یُنفِقُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
یُنفِقُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. أَمۡوَ ٰلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ٱبۡتِغَاۤءَ sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclih olup fetha ile mansubdur مَرۡضَاتِ kelimesi muzâfun ileyh olup cer alameti kesradır. Çünkü cemi müennes salim kelimeler kesra ile nasb ve cer olurlar. ٱللَّهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur.
وَ atıf harfidir. تَثۡبِیتࣰا kelimesi ٱبۡتِغَاۤءَ ’ye matuftur. مِّنۡ أَنفُسِ car mecruru تَثۡبِیتࣰا ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Takdiri; تثبيتا كائنا من أنفسهم şeklindedir. Muttasıl zamir هُمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَ harfi مِثْلِ (gibi) manasındadır. كَمَثَلِ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. مَثَلِ muzâfun ileyhtir. جَنَّةِۭ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. بِرَبۡوَةٍ car mecruru رَبۡوَةٍ ’nin mahzuf sıfatına mütealliktir.
أَصَابَهَا cümlesi جَنَّةِۭ kelimesinin hali olarak mahallen mansubtur. أَصَابَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. وَابِلࣱ fail olup lafzen merfûdur.
فَ atıf harfidir. اٰتَتْ fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş elif üzerine mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. أُكُلَ mef’ûlun bih fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ضِعۡفَیۡنِ hal olup olup müsenna olduğu için ي ile mansubdur. İkinci mef’ûl mahzuftur. Takdiri; صاحبها şeklindedir.
مِّنۡ أَنفُسِهِمۡ ifadesindeki مِنْ, birinci yoruma göre tebîz(kısmîlik) ifade eder. Bu durumda bu harf tıpkı هَزَّ مِنْ عِطْفِهِ [bir tarafı titredi] ve حَرَكَ مِنْ نَشَاطِهِ [canlılığını kısmen harekete geçirdi] ifadelerindeki مِنْ gibidir. İkinci yoruma göre ise, ibtidaiyyedir, başlangıç / kaynak ifade eder ki حَسَدًا مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِهِمْ [hasetlerinden dolayı (Bakara 2/109)] ayetinde bunun bir örneği söz konusudur. Ayrıca anlamın, تَثْبِيتًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ عِنْدَ الْمُؤْمِن۪ينَ [kendilerini müminlere ihlaslı gerçek birer mümin olarak göstermek için] şeklinde olması da mümkündür. Mücâhid b. Cebr ’in [v.103/721] bu ifadeyi, تَبْيِينًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ kendilerinden bir beyan olmak üzere] şeklinde okumuş olması bu manayı teyit eder.
Şayet مِنْ ’in tebyîd (kısmîlik) ifade etmesi ne manaya gelir?” dersen, şöyle derim: Bunun manası şudur: Allah rızası için malından harcama yapan kimse, nefsinin bir kısmını sabit kılmış olur; hem malını hem canını veren ise nefsinin tamamını sabit kılmış olur. Bu durum وَتُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْۜ [Siz Allah ve Resûlüne iman edersiniz; mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz.” [Saff 61/11] ayetinde de ifade edilmiştir. (Keşşâf)
فَاِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّۜ
فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. Şart fiilidir. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. یُصِبۡهَا şart fiilidir. Meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. وَابِلࣱ fail olup lafzen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. طَلࣱّ mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri; مصيبها (Musibeti) veya الذي يصيبها (İsabet eden şey) şeklindedir.
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. ٱللَّهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. مَا müşterek ism-i mevsûlu, بِ harfi ceriyle بَصِیرٌ’e müteallıktır.
İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. بَصِیرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.Ayet önceki ayete atfedilmiştir. Cihet-i camiâ tezattır.
Sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan ٱلَّذِینَ ’nin muzâfı mahzuftur. Takdiri; ... نفقة الذين (...ların nafakası) şeklindedir.
Muzari fiil sıygasıyla gelen sıla cümlesi ... یُنفِقُونَ أَمۡوَ ٰلَهُمۡ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ٱبۡتِغَاۤءَ مَرۡضَاتِ ٱللَّهِ ibaresi izafet şeklinde gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir. مَرۡضَاتِ , lafza-i celâle muzaf olması sebebiyle şan ve şeref kazanmıştır.Nefis ne kadar serbest bırakılırsa o kadar şımarır. Sonuçta tembelliğe, cimriliğe alışır. Mala düşkün olur, hayır yerlere sarf etmez. Oysa nefse, bedenî ve malî ibadetleri yükleyip ve çeşitli görevler verildiği takdirde, boyun eğer ve daha önceki bu alışkanlıklarından vazgeçer. Ayetteki (tespit) ”kökleştirip sağlamlaştırmak" anlamı, bir şeyi doğru kılmak, gerçekleştirmek ve sabit kılmak şeklinde de olabilir. Buna göre ayetin anlamı: ”Nefislerinin aslından kaynaklanan İslam'ı tasdik etmek için..." şeklinde olur. Çünkü Allah yolunda harcamak kişinin, nefsin aslından, kalbin derinliğinden kaynaklanan bir İslami anlayışa sahip olduğunun belirtisidir. (Ruhu’l-Beyan)
Allah'ın rızasını kazanmak ve kalplerini iman üzerinde sebat ettirmek için mallarını harcayanların durumlarına gelince; bilindiği gibi mal, canın yongasıdır. Bu itibarla malını Allah'ın rızası uğruna harcayan kimse, kısmen de olsa kalbini iman üzerinde tespit etmiş olur. Eğer bir kimse Allah yolunda hem malını, hem de canını verebiliyorsa o takdirde, kalbini iman üzerinde tamamen kararlaştırmış olur. (Ebüssuûd)
Tespit; bir şeyin yerleşmesi ve sağlam olması demektir. Kişiyi şüphecilik ve tereddütten alıkoymak için bir temsil olarak gelmiştir. Yani hayır şekillerinden biri olan infak konusunda tereddüt etmelerini engellemek ve cimrilik düşüncelerini kovmak gerekir. Tereddüt etmedi ve caymadı manasındaki ثَبَتَ قَدَمُهُ sözü de böyledir. Nefsin zor olan bir şeyi yapması, tamamen yerleşinceye ve alışkanlık haline gelinceye kadar yapmasıyla olur. Malı infak, nefiste itaati tesis eden en önemli şeylerden biridir. Çünkü mal insan için çok değerlidir. Buradaki مِّنۡ tebîz ifade eder. Ancak haller açısından bakımından mecazî bir tebîzdir, yani nefsin bazı hallerinin tespiti kastedilmiştir. (Âşûr)
تَثۡبِیتࣰا kelimesinde istiare vardır. Nefsimiz de kaygan bir zemin gibidir. İmanımızı kuvvetlendirmek, istikametten kaymamak için kuvvetlenmesi gereklidir.
كَمَثَلِ جَنَّةِۭ mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
جَنَّةِۭ ’in sıfatı olan cer mahallindeki أَصَابَهَا وَابِلࣱ cümlesi müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
جَنَّةِۭ ’deki tenvin taklil, وَابِلࣱ ’daki tenvin ise tazim ve kesret ifade eder.
Müsbet mazi fiil cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelam olan فَـَٔاتَتۡ أُكُلَهَا ضِعۡفَیۡنِ cümlesi makabline فَ ile atfedilmiştir. فَـَٔاتَتۡ fiili iki mef’ûle müteaddidir. Takdiri أصحابها (Ona isabet etti) olan ilk mef’ûl mahzuftur.
فَـَٔاتَتۡ fiili انبت manasında kullanılmıştır. İstiare vardır. انبت [yetişme] fiili, اتي [verme] fiiline benzetilmiştir. Vech-i şebeh, her ikisinde mevcut olan bir şeyi sunma, arz etmedir. Tasrihî istiaredir.
أُكُلَهَا ’nın hali olan ضِعۡفَیۡنِ , anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Ayette Allah’ın rızasını gözeterek, nefislerindeki imanı sabitlemek için infak edenlerin hali, yüksek bir tepede az ya da çok yağmurla bol bol ürün veren bahçeye benzetilmiştir. İnfak eden müşebbeh, bahçe müşebbehün bihtir. Taraflar mürekkeb, vech-i şebeh aklî olduğu için temsilî teşbihdir.
Bu ayet, 264.ayetteki teşbihin mukabilidir. İki ayet arasında mukabele sanatı vardır.
Tepe manasındaki رَبۡوَةٍ , riba’dan gelir. En görkemli yer diye tercüme edilmiş, 2tepede’ demektir.
261-271 arasındaki ayetlerde infak anlatılmış ve infak konusu ile ilgili üç misal verilmiştir. Verilen infakın nasıl kat kat artırıldığı anlatılmıştır. Bunlar gözle görebileceğimiz misallerdir. Böylece konu iyice hafızamıza yerleşir.
İnfak toplumsal sevgiyi, birliği sağlayan bir şeydir. Îsar’a, yani başkasını kendisine tercih etmeye teşvik eder. Gönlü geniş olmak öyle bir şeydir ki elindeki malla sınırlı değildir. Bazen sadece muhatabı dinlemek onun maddi bir ihtiyacını karşılamaktan daha değerlidir.
وَابِلࣱ , sağanak yağmurdur. Vebal kelimesi de bu köktendir. Bu yağmur zarara da neden olabilir.
Yağmurun çeşitleri vardır. Kur’an’da geçen şekilleri:
صيّب : Yağmur bulutu. Olumsuz bir manzara tasvirinde geçmiştir. (Bakara, 2/19.)
ماء : Su. Bakara 2/22. Hem olumlu hem olumsuz manada gelmiştir. (Kur’ân’da çok geçmiştir.)
وابل : Yoğun, sağanak yağmur. Bolca ve şiddetle düşen yağmur. Olumlu manada gelmiştir. (Bakara 2/264-265.)
طلّ : Çiseleme. Olumlu manada gelmiştir. (Bakara 2/265.)
مطر : Yağmur. Nisâ 4/102. Hepsinde olumsuz manada gelmiştir. (Kur’an’da 5 kere geçmiştir. A’râf 7/84, Furkân 25/40, Şuarâ 26/173, Neml 27/58)
مدرار : Fışkırtan, önüne geleni sürükleyen yağmur. در kökündeki inci gibi, sütünü bol veren hayvan ve cömertlik gibi manalar düşünülebilir. Kur’an’da En’âm sûresi’nde olumsuz, diğer iki ayette olumlu manada gelmiştir. (En’âm 6/6, Hûd 11/52, Nûh 71/11.)
ودق : Şiddetli yağmur. Olumlu manada gelmiştir. (Nûr 24/43, Rûm 30/48.)
غيث : Faydalı, bereketli yağmur. Kur’an’da hep olumlu manada gelmiştir. (Lokmân 31/34, Şûrâ 42/28, Hadîd 57/20.)
Bahçe / gönül, verimli / imanlı olunca yağmur bol da olsa az da olsa ürününü verir. Ayette ifade edilen amaçla yapılan infak da Allah katında bereketli olur. Mükafatı kişinin hallerine göre değişir, ama hiç bir zaman zayi olmaz.
فَاِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّۜ
فَ istînâfiyye, cümle şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi menfi fiil sıygasıyla faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Haber olan طَلࣱّ ’un mübtedası mahzuftur.
Müsnedün ileyh cümlenin asıl rüknü olduğu için zikri asıldır. Bununla beraber hazfedildiği durumlar da vardır. Müsnedün ileyh, şartın cevabının başına gelen ف harfinden sonra hazf edilebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَطَلࣱّ ibaresinde mübteda fazla sözden sakınmak için hazf olmuştur.
وَابِلࣱ ’daki tazim ifade eder.
وَابِلࣱ - طَلࣱّ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Bu bahçeye çok yağmur yağmasa bile taneleri küçük hafif bir yağmur yağar. Bir rivayete göre طَلࣱّ , çiğ anlamına gelir. Ayrıca yerin üstünü ıslatacak miktardaki yağmur manasına geldiği de söylenmiştir. Bu ayet-i kerime şu üç şekilde anlaşılabilir:
1. Tepeye yağmur bol da yağsa az da yağsa oradaki bostan her durumda iki kat ürün verir. Bulunduğu mevkiin güzelliği/elverişliliği sebebiyle bostandaki verim hiç azalmaz.
2. Eğer oraya bol yağmur yağarsa tepede olmayan bahçelerin verdiği ürünün iki katını verir. Eğer hafif yağmur çiselerse hafif yağmurla diğer bahçelerin vereceği ürünün iki katını verir.
3. Eğer bol yağmur yağarsa iki kat ürün verir. Hafif yağmur yağarsa miktarınca ürün verir. Asla verimsiz kalmaz. Allah için sadaka veren kişi -riya ile infak edenin aksine- az olsun çok olsun mutlaka kazancını alacaktır. Riya ile sadaka veren kişinin ise yaptıkları boşa gider, umutları boşa çıkar. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Ayetin son cümlesi istînâfiyyedir. Lafza-i celal mübteda, بَص۪يرٌ haberidir. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, teşvik ve heybet uyandırmak içindir.
Cümle, faide-i haber talebî kelamdır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâl’de tecrîd sanatı vardır.
Cümlede car mecrur, amilinin önüne geçmiştir. Bu takdim, tahsis ifade eder. Yani, ‘’O yaptıklarınızı görür. Görmediği hiçbir şey yoktur.’’ Bu cümle, mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle de olumlu mananın yanında bir de olumsuz mana ifade eder.
Sıla cümlesi تَعۡمَلُونَ , müsbet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
[Allah, yapmakta olduklarınızı görür.] Yani O, eda ettiğiniz amellerin az veya çok olduğunu bilmektedir. Niyetlerinizin nasıl olduğundan, riya ile mi yoksa ihlas ile mi hareket ettiğinizden haberdardır. O halde ihlaslı davranın ki Allah Teâlâ size muhlislere vereceği karşılığı versin. Çok infakta bulunun ki Allah Teâlâ size çok infakta bulunanların ecrini versin. Bu ifade itaat / ibadetlere karşı vaad, günahlara karşı da en etkili şekilde yapılmış bir tehdittir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) Lazım-melzum alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkeptir.