فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَأَزَلَّهُمَا | onlar(ın ayağın)ı kaydırdı |
|
2 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
3 | عَنْهَا | oradan |
|
4 | فَأَخْرَجَهُمَا | çıkardı |
|
5 | مِمَّا | yerden |
|
6 | كَانَا | bulundukları |
|
7 | فِيهِ | içinde |
|
8 | وَقُلْنَا | ve dedik ki |
|
9 | اهْبِطُوا | inin |
|
10 | بَعْضُكُمْ | kiminiz |
|
11 | لِبَعْضٍ | kiminize |
|
12 | عَدُوٌّ | düşman olarak |
|
13 | وَلَكُمْ | sizin için vardır |
|
14 | فِي | -nde |
|
15 | الْأَرْضِ | yeryüzü- |
|
16 | مُسْتَقَرٌّ | kalmak |
|
17 | وَمَتَاعٌ | ve nimet |
|
18 | إِلَىٰ |
|
|
19 | حِينٍ | bir süre |
|
Burada İblis’ten şeytan diye bahsediliyor. İblis o cennetteki (cennete yerleşmeden önceki) adıydı, dünyaya (cennete) gelince şeytana dönüştü. Şeytan kelimesi Allah’ın rahmetinden uzak olmayı ifade eder.
Şeytan Allah’ın rahmetinden uzak olandır. İnsanların ayağını kaydırmak için (zelle) çalışmaktadır. Ona karşı güçlü olmak için onun tuzak yöntemlerini iyice öğrenip bu duruma kalkan oluşturarak yaşayalım. (Kendimizi geliştirmek için ‘Dünden Bugüne Şeytan ve Dostları’ vb. kitapları okuyalım)
فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اَزَلَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُمَا mef‘ûlin bih olarak mahallen mansubdur. الشَّيْطَانُ fail olup damme ile merfûdur. عَنْهَا car mecruru اَزَلَّ fiiline mütealliktir.
اَخْرَجَهُمَا cümlesi atıf harf فَ ile اَزَلَّهُمَا cümlesine matuftur. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَخْرَجَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُمَا mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl مِنْ harfi ceriyle birlikte اَخْرَجَهُمَا fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası كَانَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesidir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
Zamir olan tesniye elifi كَانَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar. ف۪يهِۖ car mecruru كَانَا ’nın mahzuf haberine mütealliktir.
اَخْرَجَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi خرج ’dir.
اَزَلَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi زلل ‘dir.
İf’al babı fiille ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ ’dur. قُلْنَا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اهْبِطُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ cümlesi hal olup mahallen mansubdur. Takdiri, اهبطوا متعادين (Düşman olarak inin.) şeklindedir.
بَعْضُكُمْ mübteda olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لِبَعْضٍ car mecruru عَدُوٌّ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. عَدُوٌّۚ haber olup damme ile merfûdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması caizdir. لَكُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. فِي الْاَرْضِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
مُسْتَقَرٌّ muahhar mübteda olup damme ile merfûdur. مَتَاعٌ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. اِلٰى ح۪ينٍ car mecruru, مَتَاعٌ ’ un mahzuf sıfatına mütealliktir.
فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ
فَ istînâfiyedir. Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. فَاَزَلَّهُمَا fiilinin mef‘ûlu önemine binaen faile takdim edilmiştir.
İkinci cümle öncesine ف ile atfedilmiştir.
ف َedatı zaman tertibi (fâ-i takibiyye/aralıksız sıralama) kullanımında kendisinden sonraki ögenin, öncekinin hemen ardından, araya süre girmeden gerçekleştiğini ifade eder. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi)
كَانَ ’nin haberinin hazfedilmesi sebebiyle cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Şeytan, her ikisini de cennetten uzaklaştırmaya ve ayaklarını buradan kaydırmaya sebep oldu. اَزَلَّ kaydırma hata demektir. Bu da kasıtsız olarak doğrudan ayrılmaktır. Burada şeytan her ikisini de vesvese, hile ve davet yoluyla oradan çıkarmaya sebep olmuştur. (Keşşâf)
Bu cümlede cennet kelimesinin sarih olarak geçmemesi ve onun yerine zamir kullanılması, onun büyüklüğünü (fehamet, azamet, celâlet) ve Âdem ile Havva'nın cennetle alakalarını (mülabeset) bildirmek içindir. Öyle ki şeytan onları yanıltarak ve kandırarak içinde bulundukları o muazzam mekân ve nimetlerden yoksun kalmalarına sebep olmuştur. (Ebüssuûd)
عَنْهَا’daki zamir, ağaca işaret eder; anlam, şeytan onların, ağaç yüzünden, ağaç sebebiyle ayaklarını kaydırdı şeklindedir. Yani şeytan onların ayaklarını kaydırmayı, ağacı bahane ederek başarmıştır. (Keşşâf)
‘Onları cennetten çıkardı’ değil de ‘bulundukları yerden çıkardı’ buyurulmuştur. Bu ifade; içinde bulundukları nimetlerin büyüklüğünü göstermek bakımından ‘cennetten çıkardı’ ifadesinden daha vurguludur. Bir şeyin büyüklüğünü göstermek için o şeyi mübhem olarak ifade etmek belâgat üsluplarındandır. Bundan maksat, dinleyen kimsenin o şeyin büyüklüğünü ve kemâlini mümkün olan en yüksek seviyede tasavvur etmesini sağlamaktır.
وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ
Cümle önceki cümleye و ’la atfedilmiştir.
Müsbet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mekulü’l-kavl cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Hal cümlesinde takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Hal manayı kuvvetlendirmek için gelen ıtnâb sanatıdır.
كَانَا ’daki tesniye zamiriyle اهْبِطُوا ‘da cemi zamire iltifat edilmiştir.
بَعْضُ - لِبَعْضٍ kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.
اهْبِطُوا ; yeryüzüne inmektir. Burada hitap ya da sesleniş; Hz Âdem (a.s), eşi Havva ve İblis’edir. Diğer bir yoruma göre yılanadır. Ancak doğru olan, seslenişin Hz. Âdem ile eşi Hz. Havva’ya olmasıdır. Dolayısıyla, o ikisi ve bir de onların soyundan gelecek olan çocukları murat olunmaktadır. Çünkü, Hz. Âdem ile eşi insanlığın aslı olmaları ve onların da soyundan gelecek olanlar bakımından sanki o ikisi tüm insanların kendileri imişçesine hitap olunmuşlardır. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ
Atıfla gelen cümlenin atıf sebebi tezayüftür.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Müsnedün ileyh olan مُسْتَقَرٌّ kelimesinin nekre gelmesi tazim ve kesret ifade etmiştir
مُسْتَقَرٌّ ve مَتَاعٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
اهْبِطُ - مُسْتَقَرٌّ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.
هْبوط yere iniş; مُسْتَقَرٌّ istikrar yeri, ya da istikrar; مَتَاعٌَ yaşamdan istifade etmektir. اِلٰى ح۪ينٍ ise ‘’kıyamet gününe kadar’’ demektir. Bir görüşe göre bu ifade, “ölüme kadar” anlamına gelir. (Keşşâf)