Bakara Sûresi 42. Ayet

وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ  ...

Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا
2 تَلْبِسُوا ve katıştırmayın ل ب س
3 الْحَقَّ gerçeği ح ق ق
4 بِالْبَاطِلِ batılla ب ط ل
5 وَتَكْتُمُوا ve gizlemeyin ك ت م
6 الْحَقَّ hakkı ح ق ق
7 وَأَنْتُمْ siz
8 تَعْلَمُونَ bildiğiniz halde ع ل م
 

وَلَا تَلۡبِسُوا۟ ٱلۡحَقَّ بِٱلۡبَـٰطِلِ وَتَكۡتُمُوا۟ ٱلۡحَقَّ وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَلْبِسُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الْحَقَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

بِالْبَاطِلِ  car mecruru  تَلْبِسُوا  fiiline mütealliktir. بِ  harf-i ceri mülabeset veya istiane içindir. تَكْتُمُوا الْحَقَّ  cümlesi atıf harfi وَ ‘ la  تَلْبِسُوا  ‘ye matuf olup mahallen meczumdur. 

Veya vav-ı maiyyedir. Bu durumda  تَكۡتُمُوا۟  fiili gizli bir  أَن ’ le nasb olup,  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. ٱلۡحَقَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ  hal cümlesi olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir. و  haliyyedir. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. تَعْلَمُونَ  cümlesi haber olarak mahallen merfûdur. 

تَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَا تَلۡبِسُوا۟ ٱلۡحَقَّ بِٱلۡبَـٰطِلِ وَتَكۡتُمُوا۟ ٱلۡحَقَّ وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ

Ayet temasül nedeniyle önceki ayete atfedilmiştir. İlk iki cümle nehiy üslubunda talebî inşai isnaddır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi, hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Ayette geçen لبس kelimesinin iki şeyi birbirinden ayrılmayacak derecede karıştırmak anlamına geldiğini ifade eden Beyzâvî, ayeti ‘’Allah tarafından size indirilen hak kelamı kendi uydurduğunuz batıl sözlerle karıştırmayın, doğru ile yanlışı seçilemez hale getirmeyin. Uydurup yazdığınız kendi batıl fikirlerinizi doğru ile bulayıp bile bile hakkı gizleme yoluna gitmeyin.’’ şeklinde izah etmektedir. (Beyzâvî, I, 313.)

وَتَكۡتُمُوا۟ ifadesi, nehiy fiilinin kapsamında olup meczumdur, yani “gizlemeyin” demektir. Ya da bu ifade, başında gizli bir أنْ edatı olduğu düşünülerek mansubtur. (Keşşâf)

بِٱلۡبَـٰطِلِ ibaresindeki بِ harfi "kalem ile yazdım" sözünde olduğu gibi istiane (yardım istemek ve vasıtasıyla yapmak) ifade eder. (Fahreddin er-Râzî)

Ayette ikinci الْحَقَّ kelimesinin zamirle ifade edilmesi gerekirken açık isim şeklinde tekrarı, yasaklanan şeyin aşırı derecede çirkin olduğunu ifade eder. Çünkü açık isimdeki kuvvetlilik zamirde yoktur. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere لَا تَلْبِسُوا nehiy fiili, yasaklama anlamında kullanılmakla birlikte, kasıtlı olarak hakkı batılla karıştıranlar için üstü kapalı olarak kınama ve azarlama anlamı da içermektedir. (Safvetü’t Tefâsir)

الْبَاطِلِ - الْحَقَّ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, ٱلۡحَقَّ kelimesinin tekrarında ıtnâb, cinas ve reddü’l-acüz ales-sadr vardır. Bu kelimelerin ال (marife) oluşu, ahd içindir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 521)

تَلْبِسُوا - تَكْتُمُوا arasında mürâât-ı nazîr vardır. تَلۡبِسُو ifadesinde istiare vardır. Bununla anlatılmak istenen ''Hakkı batıl ile karıştırmayın ki ona götüren yollar çıkmaz olmasın, onu tanıtan işaretler karışmasın'' demektir. Bu tabir ''karmaşık iş'' demek olan ''el-emru'l-multebis''ten alınmıştır. (Bir kimse) bir şeyi bilme kapıları (kendisine) kapandığında ve onu anlama yerleri tıkandığında قد ألبس عليّ هذا ألأمر (Bu iş bana kapandı) der. (Gerçekte bu ayette iki yoruma göre istiare kurgusu düşünmek mümkündür:

1. Soyut kavramlar olan batıl ile hakkın karıştırılması, somut varlıkların birbiriyle karıştırılmasına benzetilerek istiare olabilir.

2. لۡبِسُ 'nin ''örtmek, gizlemek, bürümek'' anlamıyla ilgili olarak hakkın batıl ile örtülüp gizlenmesi, somut bir şeyin bir örtü veya giysi ile örtülüp gizlenmesine teşbih ile istiare olabilir. (Kur'an Mecazları Şerîf er-Radî)

Ayetin sonundaki وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ cümlesinde وَ haliyyedir. İsim cümlesi formunda gelen cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri, konuya açıklık getirmek amacıyla yapılan ıtnâbtır.

Müsnedin muzari fiil sigasıyla gelmesi, cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.