اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَتَأْمُرُونَ | emir mi ediyorsunuz |
|
2 | النَّاسَ | insanlara |
|
3 | بِالْبِرِّ | iyiliği |
|
4 | وَتَنْسَوْنَ | unutuyorsunuz da |
|
5 | أَنْفُسَكُمْ | kendinizi |
|
6 | وَأَنْتُمْ | ve siz |
|
7 | تَتْلُونَ | okuduğunuz halde |
|
8 | الْكِتَابَ | Kitabı |
|
9 | أَفَلَا | hâlâ |
|
10 | تَعْقِلُونَ | aklınızı kullanmıyor musunuz? |
|
Riyazus Salihin, 200 Nolu Hadis
Ebû Zeyd Üsâme İbni Zeyd İbni Hârise radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i şöyle buyururken işittim:“Kıyamet günü bir adam getirilir ve cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkeb gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanına toplanırlar ve derler ki:
– Ey filân! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip kötülükten nehyetmez miydin? O kişi de:
– Evet, iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım, münkerden nehyederdim, fakat kendim yapardım, der.”
(Buhârî, Bed’ül-halk 10; Müslim, Zühd 51)
Kur'an-ı Kerim'de okumak manasında 3 fiil vardır: Tilavet, kıraat ve tertil.
Tilavet aktarmak için okumaktır, kıraat anlamak için okumaktır. Tilavette takip etme manası vardır. Tilavet secdesi, okumamızı secde takip ediyor. Tilavet için en az iki kelime gerekir, kıraatte tek kelime yeterlidir. Tertil ise muntazam ve güzel bir şekilde okumaktır.
اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ
Fiil cümlesidir. Hemze istifham harfidir. تَأْمُرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. النَّاسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بِالْبِرِّ car mecruru تَأْمُرُونَ fiiline mütealliktir. تَنْسَوْنَ atıf harfi وَ ‘ la تَأْمُرُونَ ’ ye matuftur.
تَنْسَوْنَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اَنْفُسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ cümlesi تَنْسَوْنَ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. وَ haliyyedir. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olup mahallen merfûdur. تَتْلُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
تَتْلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الْكِتَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Fiil cümlesidir. Hemze istifham harfidir. فَ atıf harfidir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَعْقِلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cevap bekleme kastı taşımaksızın tevbih ve takrir manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
بِِرّ iyilik; بَِرّ kara parçası; بُرّ buğday demektir. Buğday karada yetişir ve iyiliği, bereketi temsil eder. İnsan, karada kendini güvende hisseder.
و تنسون انفسكم ifadesi, terk etmeyi mübalağalı bir şekilde anlatırken وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ ifadesinde azarlama ve ilzam etme vardır. Devamında gelen تَعْقِلُونَ اَفَلَا da bulunan istifham da inkârîdir. (Zuhaylî, C. I, s. 166; Sâbûnî, Safvetü't Tefâsir, C. I, s. 55-56)
اَتَأْمُرُونَ [Emir mi veriyorsunuz?] cümlesindeki soru edatı, hakiki manasında değil, kınama ve tenkit manasında kullanılmıştır. (Safvetü't Tefâsir)
Bu ayet-i kerimeler, Kitap Ehli hakkında özellikle de hahamlar ve rahipler hakkında nazil olmuştur. Onlar (yani bir kısmı) insanlara hayrı/iyiyi emreder, İslam üzere sebat etmelerini söyler, kendilerini ise terk ederlerdi. Bu gerçekten şaşılacak, garipsenecek bir haldir. Halbuki bir işi emreden kimse, o konuda uyulacak örnek kişi, öncü olmalıdır. Bizzat kendisi başkasına emrettiği şeyi yapmak hususunda dikkatli ve gayretli davranması gerekir. Aksi takdirde insanları aydınlatırken kendisi yanan kandile benzerler. İşte bu ifadelerde tevbih, paylama ve şiddetli bir azarlama bulunmaktadır. (Zuhaylî, C. I, s. 168.)
Okumak manasında üç fiil vardır: Tilavet, kıraat, tertil. Tilavet aktarmak için okumaktır, kıraat anlamak için okumaktır.Tilavette takip etme manası vardır. Tilavet secdesinde okumayı secde takip eder. Tilavet için en az iki kelime gerekir, kıraatte tek kelime yeterlidir. Tertîl ise muntazam ve güzel bir şekilde okumaktır.
Kur’an’da akıl kelimesi, hep fiil formatında gelmiştir. Yani onu işletmek, fiil haline getirmek gerekir. Hayvanlar için “akıllı” kelimesini kullanmak doğru değildir. Akıl insanın yaratıcısı ile olan bağını keşfetmesini sağlayan bir melekedir.
اَتَأْمُرُونَ Onlar, bu fiilleri geçmişte yaptıkları halde fiil, şimdiki zaman olarak kullanılmıştır. Zira geniş zaman kipi yenilenme ve sonradan olma ifade eder. تَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ cümlesinde, Yüce Allah, onların yapmaları gereken şeyleri terketmelerini "unuttular" şeklinde ifade etmiştir. Bu ise akıllarına hiç gelmiyormuş gibi aşırı derecede terkettiklerini gösterir. Onların aşırı derecede gaflette olduklarını vurgulamak için أَنفُسَ kelimesini zikretmiştir.
Burada ayrıca تنسون kelimesi istiare-i tasrihiyye ve tebeiyyedir. Veya الترك manasında kinayedir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 528)
Hal cümlesi olan وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ ifadesindeki kınama, tenkit etme ve susturma manaları açıktır. (Safvetü't Tefâsir)
وَأَنتُمۡ تَتۡلُونَ ٱلۡكِتَـٰبَۚ cümlesi hal olarak mahallen mansubtur. Hal, itnâb sanatı babındandır.
Haberi muzari fiil olan isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi, cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıranı tecessüm özelliği vardır.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Ayet istînâf cümlesine matuftur. Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr ve tevbih manasında olduğu için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ cümlesi çok büyük bir kınama ifadesidir. Anlam ise, “yaptığınız şeyin çirkin olduğuna akıl erdiremiyor musunuz da, bu fiillerin kötülüğü sizi onları yapmaktan alıkoymuyor? Adeta akılları örtülmüş kimseler gibisiniz. Çünkü akıl bu tür şeylerden kaçınır, bunları reddeder” şeklindedir. (Keşşâf)
افلا, burada mahzufa işaret eder.
الا, tenbih edatıdır. ف ise atfa işaret eder. Yani bu cümleden önce hazfedilen bir cümle vardır.