قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُث۪يرُ الْاَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَۚ مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ ف۪يهَاۜ قَالُوا الْـٰٔنَ جِئْتَ بِالْحَقِّۜ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | إِنَّهُ | şüphesiz O |
|
3 | يَقُولُ | şöyle diyor |
|
4 | إِنَّهَا | gerçekten o |
|
5 | بَقَرَةٌ | bir inektir |
|
6 | لَا | olmayan |
|
7 | ذَلُولٌ | boyundurluk altında |
|
8 | تُثِيرُ | sürmek için |
|
9 | الْأَرْضَ | yeri |
|
10 | وَلَا |
|
|
11 | تَسْقِي | ve sulamaz |
|
12 | الْحَرْثَ | ekin |
|
13 | مُسَلَّمَةٌ | kusursuz |
|
14 | لَا | yoktur |
|
15 | شِيَةَ | hiçbir alacası |
|
16 | فِيهَا | onda |
|
17 | قَالُوا | dediler |
|
18 | الْانَ | işte şimdi |
|
19 | جِئْتَ | getirdin |
|
20 | بِالْحَقِّ | doğruyu |
|
21 | فَذَبَحُوهَا | ve boğazladılar onu |
|
22 | وَمَا |
|
|
23 | كَادُوا | az daha |
|
24 | يَفْعَلُونَ | yapmayacaklardı |
|
Özellikle kutsiyet atfettikleri ineği kestiler. Bizim için de neye en çok önem veriyorsak, neyi gönlümüzde çok yüceltiyorsak odur kesmemiz gerekli olan, kalbimizden çıkarıp atmamız gereken. Çıkaramıyorsak Allah zorla bize çıkarttırıyor. Onunla imtihan oluyoruz.
Bu kadar çok soru sormaları, kesmemek için bahane aramalarındandır.
Burada kısasta hayat vardır ayetine de bir atıf var. Böyle bir cinayet işleyen birisine cezasını vermek, onun öldüreceği bir sürü insanın hayatını kurtarmak demek olduğu için, kısasta hayat vardır.
Ayette adeta Müslüman topluma bir şahsiyet belirlenmektedir.
Müslüman topluma boyunduruk vurulamaz. Müslüman toplum zelil olamaz. Müslüman ancak kendi inancı için çalışır. Kalbi başka, fiili başka olamaz. Kimseye boyun eğmez. Münafık olamaz.
قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُث۪يرُ الْاَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l kavli, اِنَّهُ يَقُولُ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هُ muttasıl zamir اِنَّ ‘ nin ismi olarak mahallen mansubdur. يَقُولُ cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَقُولُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavl, اِنَّهَا بَقَرَةٌ ’ dir. يَقُولُ fiilinin mef‘ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هَا muttasıl zamir اِنَّ ‘ nin ismi olarak mahallen mansubdur. بَقَرَة kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup fetha ile mansubdur.
لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. ذَلُولٌ kelimesi بَقَرَة ‘nün sıfatı olup damme ile merfûdur. تُث۪يرُ الْاَرْضَ cümlesi, بَقَرَةٌ ‘nün ikinci sıfatı olarak mahallen merfûdur.
تُث۪يرُ damme ile merfûdur. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. الْاَرْضَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لَا تَسْقِي cümlesi atıf harfi وَ ‘la تُث۪يرُ ‘ya matuftur.
لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَسْقِي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. الْحَرْثَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مُسَلَّمَةٌ kelimesi بَقَرَةٌ ‘nün üçüncü sıfatı olup damme ile merfûdur. لَا شِيَةَ ف۪يهَاۜ cümlesi بَقَرَةٌ ‘nün dördüncü sıfatıdır.
لَا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
شِيَةَ kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur. ف۪يهَا car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine mütealliktir.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُث۪يرُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ثور ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ ف۪يهَاۜ قَالُوا الْـٰٔنَ جِئْتَ بِالْحَقِّۜ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ۟
مُسَلَّمَةٌ kelimesi بَقَرَةٌ ‘nün üçüncü sıfatı olup damme ile merfûdur. لَا شِيَةَ ف۪يهَاۜ cümlesi بَقَرَةٌ ‘nün dördüncü sıfatıdır.
لَا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
شِيَةَ kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur. ف۪يهَا car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine mütealliktir.
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الْـٰٔنَ zaman zarfı, جِئْتَ fiiline mütealliktir. Mekulü’l-kavl, جِئْتَ بِالْحَقّ ’ dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
جِئْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. بِ ta’diyet içindir. بِالْحَقّ car mecruru جِئْتَ fiiline mütealliktir.
ذَبَحُوهَا cümlesi, atıf harfi فَ ile mukadder müstenef cümleye matuftur. Takdiri بحثوا عنها. فوجدوها فذبحوها. (Onu araştırdılar, bulup hemen kestiler) şeklindedir.
ذَبَحُوهَا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ haliyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كاد mukarebe fiillerinden olup nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasbeder.
كَادُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. يَفْعَلُونَ۟ cümlesi كَادُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.
يَفْعَلُونَ۟ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
مُسَلَّمَةٌ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.
ذَلُولٌ kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُث۪يرُ الْاَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَۚ مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ ف۪يهَاۜ
Ayet beyanî istînaf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Hazret-i Musa’nın Allah Teâlâ’ya dua edip kendisine vahiy geldikten sonra verdiği cevaptır. İki cümle arasında meskûtun anh vardır.
قَالَ mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil hudûs ifade eder.
Mekulü’l-kavl olan اِنَّهُ يَقُولُ cümlesi اِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede müsnedin, muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil, olayın zihinde daha kolay canlandırılmasını sağlayarak muhatabın dikkatini çeker.
قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ cümlelerinde mazi fiilden muzari fiile geçişte iltifat sanatı vardır.
Ayetteki اِنَّ ile tekid edilmiş ikinci mekulü’l-kavl cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. Nefy harfi لَا’nın tekrarı olumsuzluğu tekid etmek için yapılmış ıtnâbtır.
قَالَ - قَالُوا - يَقُولُ kelimeleri arasında iştikak cinası, لَنَا ve اِنَّ ’nin ve bu kelimelerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Önceki iki ayetteki قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ ibaresi bu ayette tekrarlanmıştır. Anlamı daha da yerleştirmek gayesiyle yapılan bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Son üç ayette, bahsedilen ineğin özellikleri sayılarak taksim sanatı yapılmıştır.
Burada ilk لَا olumsuzlama ifade eder; ikincisi ise ilkini tekit etmek için kullanılmış zaid harftir. Zira mana, “o, boyunduruğa koşularak ne tarla sürmüş ne de ekin sulamıştır.” manasıdır. Yani tarla sürmek ve ekin sulamak, boyunduruğa koşulan hayvanın [zelûl] sıfatıdır. Adeta, “tarla süren ve ekin sulayan ‘boyunduruklu bir hayvan’ değildir” denilmiştir. Ebû Abdurrahmân es-Sülemî [v.412/1021] لَا ذَلُولً şeklinde okumuştur; bu durumda ifade, ‘’boyunduruğa koşulma diye bir şey söz konusu değildir” manasına gelir. Bu, hayvanın boyunduruğa koşulmuş olmasını olumsuzladığı gibi böyle bir sıfatla nitelenmesini de olumsuzlar. Bu yüzden o hayvana zelûl [boyunduruğa koşulmuş] denilemez. Bu tıpkı, “bir kavme uğradım ki ne cimri var ne korkak!” ifadesi gibidir. Yani bu ifadede, o kavim içerisinde cimri ve korkak kimsenin bulunmadığı söylenmiş olmaktadır. (Keşşâf)
قَالُوا الْـٰٔنَ جِئْتَ بِالْحَقِّۜ
Ayet beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
قَالُوا mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil hudûs ifade eder.
Mekulü’l-kavl cümlesinde zaman zarfının amiline takdimi söz konusudur.
Zeccâc der ki: الْـٰٔنَ kelimesi elif-lamlı sair kelimelerden farklı olduğundan fethalı olarak mebnidir. Çünkü الْ ahid için gelmemiştir. Mesela: ‘’Sen şu ana kadar buradasın’’, derken "şu vakte kadar burdasın" demektir. İşte bu bakımdan mebni bir kelime olarak iki sakin arka arkaya geldiğinden dolayı نَ harfi de üstün almıştır. Bu kelime, geçmiş ile gelecek arasındaki zamanı (hali) ifade eder. (Kurtubî)
فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ۟
Cümle takip ifade eden فَ harfi ile öncesine atfedilmiştir. Aradan zaman geçmediği anlaşılmaktadır.
Ayetin son cümlesi haldir. وَ ’la gelen cümle كَادُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَادُ ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olması hükmü takviye ve teceddüt ifade eder.
Bu cümlede hazif vardır. Bu cümlenin başından manaları kelimelerin dizilişinden anlaşılan iki cümle hazfedilmiştir. Bu tür bir hazif, Kur’an'ın îcâzındandır. Takdiri şöyledir: İsrailoğulları, yukarıda zikredilen vasıfları taşıyan sığırı bulup satın aldılar. İstenilen sığırın bu sığır olduğunu anlayınca onu kestiler. Bu, hazif yoluyla îcâz kabilindendir. (Safvetü't Tefâsir)
68-69 ve 71.Ayetlerde اِنَّهُ يَقُولُ [şüphesiz o, o söylüyor] şeklinde vurgu yapılmıştır.