وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
İsim cümlesidir. Ayet atıf harfi وَ ile 75.ayete وَقَدْ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْهُمْ matuftur. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اُمِّيُّونَ muahhar mübteda olup ref alameti و ' dır. Cemi müzekker salimler harf ile irablanır.
لَا يَعْلَمُونَ cümlesi اُمِّيُّونَ ‘ nin sıfatı olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُونَ fiili, نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur. الْكِتَابَ mef’ulün bih olup fetha ile mansubdur.
اِلَّٓا istisna harfidir. اَمَانِيَّ müstesna munkatı’a olup fetha ile mansubdur.
Cümle atıf harfi وَ ile مِنْهُمْ اُمِّيُّونَ ‘ye matuftur. اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamiri هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يَظُنُّونَ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. اِلَّٓا hasr edatıdır.
يَظُنُّونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur. يَظُنُّونَ ‘nin iki mef’ûlüde mahzuftur. Takdiri, يظنّون الأباطيل حقّا şeklindedir.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
Müstesna minh;a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,
(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.
(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)
Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde irablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı istisna 3. Müferrağ istisna.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
Ayet 75. ayetteki كان فريق منهم ibaresine matuftur. وَ ’ın istînâfiyye olması caizdir.
Cümlede takdim - tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. İsim cümlesi, faide-i haber ve inkâri kelamdır.
Car mecrurun takdimi, hemen akabinde gelen اُمِّيُّونَ ‘ye teşvik içindir. Bunlardan kasıt da, yahudilerin avam taifesidir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim)
Ayetteki ilk kasır لَا ve اِلَّٓا ile oluşmuştur. Fiil mef’ûle, yani bilmemek, kuruntuya kasredilmiştir. Kasr-ı mevsuf ales-sıfattır.
لا يعلمون الكتلب الا اماني cümlesindeki istisna aynı cinsten olmadığı için, munkatı’ olarak kabul edilmiştir. Çünkü kuruntuları kitaba dayalı şeyler değildir. Sadece kendilerince kabul ettikleri batıl şehvetlerden ibaret şeyleri almaktadırlar. (Ruhu’l-Beyan)
اِنْ ve اِلَّٓا ile oluşan kasr ise mübteda ve haber arasındadır. Mübteda maksur-mevsuf, haber maksurun aleyh-sıfattır. Mübteda, habere kasredilmiştir. Yani kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
اُمِّيُّونَ - يَعْلَمُونَ ve يَعْلَمُونَ - يَظُنُّونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
اَمَانِيَّ - يَظُنُّونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Burada gelen اِنْ harfi olumsuzluk manasındadır. Kendisinden sonra اِلَّٓا harfinin geldiği yerlerde bu harf genellikle olumsuzluk ifade eder. Bu harf, başındaki hemze harfinden dolayı, ما olumsuzluk harfinden daha kuvvetlidir. Şiddetli durumlarda اِنْ harfi tercih edilir. (Sâmerrâî, Meâni’n Nahvi)
اَمَانِيَّ ; Birtakım dayanaksız kuruntular demektir. Örneğin; Allah kendilerini bağışlayacakmış, onlara merhamet edecekmiş, sayılı günler dışında onları cehennem ateşinde yakmayacakmış gibi. Yahut da kendi bilginlerinden dinleyip öğrendikleri birtakım uydurma yalanlar olup, taklit yoluyla aldıkları bu şeyleri doğru kabul etmelerinden ibaret olan boş laflar. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Ümmi; anasından doğduğu gibi kalmış, yani fıtratı bozulmamış demektir.
Kur’an’da bu terim kitap ehli olmayanlar için kullanılmıştır. Araplarda bir âdet vardı, çocuğu olmayan Araplar şöyle dua ederlerdi: “Allahım bana bir çocuk ver, ben bu çocuğu Yahudilere vereceğim”. Yahudiler ehli kitap olduğu için onları kendilerinden üstün görürlerdi, Hz.Meryem'in kiliseye adanması gibi. Dolayısıyla o çocuklar yahudileştirilirlerdi. Burada o yahudileşmiş Araplardan bahsediliyor olabilir.
Peygamber Efendimiz’in de sıfatı ümmi idi. Yalnız, ümmi kelimesi cahil diye anlaşılmamalıdır. Okuma yazma bilmeyen anlamında değildir. Zaten o dönemde çok az kişi okuma yazma biliyordu. Ümmi olmak olumsuz değil, aksine övülen bir sıfattı. Fıtratı saf kalmış; bozulup da tahrif edilmiş inançlardan uzak kalmış demekti. O dönemde ümmi kelimesi Yahudiler için de kullanılıyordu, çünkü onların da bir kitabı vardı. Putperest değillerdi. Dinleri semavi din idi. Fakat buradaki “ümmi” kelimesi olumlu manada kullanılmamıştır.