فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَوَيْلٌ | vay haline |
|
2 | لِلَّذِينَ | o kimselerin ki |
|
3 | يَكْتُبُونَ | yazıyorlar |
|
4 | الْكِتَابَ | Kitabı |
|
5 | بِأَيْدِيهِمْ | elleriyle |
|
6 | ثُمَّ | sonra |
|
7 | يَقُولُونَ | diyorlar |
|
8 | هَٰذَا | bu |
|
9 | مِنْ |
|
|
10 | عِنْدِ | katındandır |
|
11 | اللَّهِ | Allah |
|
12 | لِيَشْتَرُوا | satmak için |
|
13 | بِهِ | onu |
|
14 | ثَمَنًا | paraya |
|
15 | قَلِيلًا | azıcık |
|
16 | فَوَيْلٌ | vay haline |
|
17 | لَهُمْ | onların |
|
18 | مِمَّا | ötürü |
|
19 | كَتَبَتْ | yazdığından |
|
20 | أَيْدِيهِمْ | ellerinin |
|
21 | وَوَيْلٌ | vay haline |
|
22 | لَهُمْ | onların |
|
23 | مِمَّا | ötürü |
|
24 | يَكْسِبُونَ | kazandıklarından |
|
Ketebe كتب :
كَتْبٌ iki deriyi dikmek suretiyle birleştirmek demektir. Bu kökün bilinen yaygın manası ise harfleri birbirine eklemek suretiyle yazmak, yani münasip sebeplerle hakkındaki niyet ve tesbitini dışarıya aktararak ikrar etmektir. İlimlerin, iddiaların, sözleşmelerin ve kalbî itikadların harfler, kelimeler ve cümleler vasıtasıyla tesbit edilmesi gibi..
كِتابٌ temelde yazılan şeyler için kullanılan ve mübalağa ifade eden bir mastardır. كِتابَةٌ ise sanki önemsiz ve sıradan yazılı bir levha demektir (kitabe).) Bu sıkça rastlanan bir durumdur. Yani mastar, üzerinde tecelli ettiği şey hakkında kullanılır. Tıpkı şunlar gibi; زَيْدٌ عَدْلٌ ve الصَّلاة vs. Aslında كِتاب içindeki yazı ile birlikte sayfanın adıdır.
Bu maddede aslen beyan etme ve tesbit etme olarak iki kayıt mülahaza edilir.
İspat ve tespit etme (yazma ve kaydetme) takdir etme, vacip, gerekli kılma, farz kılma ve azim de كِتابة sözcüğüyle ifade edilir. Bunun anlamı şudur: bir şey önce istenir, irade edilir sonra söylenir, ardından da yazılır. Dolayısıyla irade, istek bir başlangıç, yazma da bir sondur. Sonra da başlangıç anlamındaki murad ve istek, (tekid edilmesi/pekiştirilmesi istendiğinde) son anlamındaki yazma ile ifade edilir.
Bu köke ait إكْتِتابٌ mastarına gelince; uydurulan sözlerle ilgili kullanımı yaygındır. Örneğin Furkan, 25/5 وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً (Müfredat-Tahqiq)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 310 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri kâtip, kitap, mektep, mektup, mektubât ve kütüphanedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Semene ثمن:
ثَمَن satanın sattığında karşılık olarak aldığı şeydir. Bir şeyin yerine alınan her şey onun semeni sayılır. أثْمَنَ parası arttı demektir. ثَمِينٌ değeri çok olan, çok değerli şey anlamına gelir. (Müfredat)
Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte toplam 19 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri semen ve semindir.(Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
Veyl kelimesi Türkçe’ye ‘yazıklar olsun’ veya ‘vay haline’ olarak çevrilebilir. Veyl, çirkinlik, kötülük, bela, skandalın ortaya çıkması halinde söylenen hüzün, helak, zorluk manası taşıyan bir yanma yakılma sözüdür.
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ
İsim cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. وَيْلٌ mübteda olup damme ile merfûdur. لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle mahzuf habere mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası يَكْتُبُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَكْتُبُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الْكِتَابَ mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بِاَيْد۪يهِمْ car mecruru يَكْتُبُونَ fiiline müteallik olup ي üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.
يَقُولُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l kavli, هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ ‘dir. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İşaret ismi هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. مِنْ عِنْدِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لِ harfi, يَشْتَرُوا fiilini gizli اَنْ ’ le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يَقُولُونَ fiiline mütealliktir.
يَشْتَرُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru يَشْتَرُوا fiiline mütealliktir. ثَمَنًا mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur. قَل۪يلًا kelimesi ثَمَنًا ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
ألأيدي kelimesi mankus isimlerdendir. Çoğuldur. Nekre geldiği zaman sonundaki ي harfi hazf edilir. Ref ve cer hallerinde sonunda damme ve kesra takdir edilir. Mansub olduğunda ي harfi hazf olmaz. Görünür ve sonuna tenvin elifi gelir. يد kelimesinin bir diğer çoğulu أياد şeklindedir. Aynı şekilde irab edilir. Ancak gayrı munsarıf olduğu için tenvin almaz.
نْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,
2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lamul cuhuddan sonra,
4) Lamut talilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vavul maiyye (وَ)’ den sonra,
6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَشْتَرُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi شري ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ
İsim cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيْلٌ mübteda olup damme ile merfûdur. Tekid için tekrar edilmiştir. لَهُمْ car mecruru mahzuf habere mütealliktir. ما müşterek ism-i mevsûl مِنْ harf-i ceriyle mahzuf habere mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَتَبَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. اَيْد۪يهِمْ fail olup, ي üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. وَيْلٌ atıf harfi وَ ile birincisine matuftur.
وَيْلٌ mübteda olup damme ile merfûdur. Tekid için tekrar edilmiştir. لَهُمْ car mecruru mahzuf habere mütealliktir. ما müşterek ism-i mevsûl مِنْ harf-i ceriyle mahzuf habere mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası يَكْسِبُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَكْسِبُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ
Cümlenin başındaki ف , istinâfiyyedir. Müstenefe cümlesidir. Ya da sebebiyedir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim)
Cümlede haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Cümle, haber formunda geldiği halde beddua manası taşıdığı için muktezayı zahirin hilafına durum oluşmuştur. Lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Müsnedün ileyh olan وَيْلٌ kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir.
وَيْلٌ cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azab manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir. وَيْلٌ , kafirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira vav, ya ve lam harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî) İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır. قَل۪يلًا sıfat olarak gelmiştir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
عِنْدِ اللّٰهِ izafeti muzâfın tazimini ifade eder. Allah lafzında tecrîd sanatı vardır.
الْكِتَابَ lafzının başındaki ال ahd-i ilmidir. (Yahudilerin kitabı olan tevrat olduğu bilindiği için)
ايديهم deki izafet kısa yoldan tarif ve iki tarafın da (hem muzâfın, hem de muzâfun ileyhin) tahkiri içindir.
Kitabı elleriyle yazarlar sonra bu Allah katından derler. Böyle demelerinin sebebi sırf onu az bir değere satmak içindir. Az bir değer dediği; aslında maddi anlamda çok değer olabilir ama bu, dünyevi bir değerdir. Ahiret katında hiçbir değeri yoktur. ‘’Elleri ile yazdığı şey’’ ibaresi iki kere geçmiş ve ikisinde de “vay onlara” denmiş. Üçüncü “vay onlara” kazandıkları şeyler yüzünden gelmiştir. Burada tekid ve itnâb sanatları vardır.
‘’Elleriyle ifadesi’’ o fiili küçümsemek, hor görmek için ilave edilmiştir.
Buradaki ويل lafzı, Türkçe’ye ‘yazıklar olsun’ veya ‘vay haline’ olarak çevrilebilir. Sözlükte, ويل (veyl), çirkinlik, kötülük, bela, skandalın ortaya çıkması halinde söylenen hüzün, helak, zorluk manası taşıyan bir yanma yakılma sözüdür.
ويل lafzının tekrarında reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ
Ayetin ikinci cümlesi ثُمَّ ile atfedilmiş müsbet fiil cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mekulü’l-kavl ise isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidâî kelamdır. ثَمَنًا ’deki tenvin kıllet ifade eder. Sıfat olan قَل۪يلًاۜ de bu azlığı tekid eder. Sıfat dolayısıyla cümlede itnâb sanatı vardır.
عِنْدِ اللّٰهِ izafeti muzâf için teşrif ifade eder.
فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ
فَ atıftır. Cümle önceki وَيْلٌ ’e matuftur. Mübteda ve haberden oluşan, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi formunda geldiği halde, beddua manası taşıması sebebiyle muktezayı zahirin hilafına durum oluşmuştur. Bu nedenle cümle mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Aynı formda gelen sonraki cümle وَ ’la öncesine atfedilmiştir.
يَكْسِبُونَ fiilinin muzari olarak gelmesi olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.
لَهُمْ , مِمَّا ibarelerinin tekrarında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يكتبون الكتاب بايديهم “Kitabı elleriyle yazarlar” ifadesinde "elleriyle" kaydı, ifadenin mecaz olmadığını vurgulamak ve doğrudan doğruya, bizzat kendi elleriyle yazdıklarını bildirmek içindir. Nitekim: "onu sağ elimle yazdım", "onu kulağımla işittim", denir ki, bu ifadeler de hakiki manalarında kullanılmıştır. (Safvetü't Tefâsir ve Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim)
Ayet-i kerimede وَيْلٌ َkelimesinin üç kere tekrarlanması azarlamak, sitem etmek ve işledikleri kitabı tahrif etme suçunun çirkinliğini ortaya koymak içindir. (Zuhayli)
Râzî de; şayet ayette وَيْلٌَ kelimesi tekrar edilmemiş olsaydı burada zikredilen maddelerin tamamını birden işleyene büyük azap tehdidi bulunduğu, fakat sadece birini işleyene tehdit bulunmadığı düşünülebilirdi. Dolayısıyla وَيْلٌ kelimesinin tekrar edilmiş olması (her bir madde karşılığında azap olduğunu tekit ederek) bu vehmi bertaraf etmiştir demektedir. (Fahreddin er-Râzî)
كسب ; kazandı, yaptı demektir. İnsanın devamlı, zorla ve ısrarla yaptığı şeyler hakkında olumlu veya olumsuz olarak kullanılmaktadır.
اكتسب ; daha zorlanarak yaptı demektir. İftiâl babında zorlanarak yapmak ve o işin zaman alması manaları vardır.
يكتبون - الكتاب - كَتَبَتْ kelimeleri arasında cinas-i iştikak vardır.