وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْۚ فَفَر۪يقاً كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقاً تَقْتُلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | اتَيْنَا | verdik |
|
3 | مُوسَى | Musa’ya |
|
4 | الْكِتَابَ | Kitabı |
|
5 | وَقَفَّيْنَا | birbiri ardınca gönderdik |
|
6 | مِنْ | -ndan |
|
7 | بَعْدِهِ | arkası- |
|
8 | بِالرُّسُلِ | peygamberler |
|
9 | وَاتَيْنَا | ve verdik |
|
10 | عِيسَى | Îsa’ya |
|
11 | ابْنَ | oğlu |
|
12 | مَرْيَمَ | Meryem |
|
13 | الْبَيِّنَاتِ | açık deliller |
|
14 | وَأَيَّدْنَاهُ | ve onu destekledik |
|
15 | بِرُوحِ | Ruh ile (Ruh’ül-Kudüs) |
|
16 | الْقُدُسِ | Kudüs (Ruh’ül-Kudüs) |
|
17 | أَفَكُلَّمَا | öyle mi? |
|
18 | جَاءَكُمْ | size gelse |
|
19 | رَسُولٌ | bir peygamber |
|
20 | بِمَا | şey ile |
|
21 | لَا |
|
|
22 | تَهْوَىٰ | istemediği |
|
23 | أَنْفُسُكُمُ | canınızın |
|
24 | اسْتَكْبَرْتُمْ | büyüklük taslayarak |
|
25 | فَفَرِيقًا | kimini |
|
26 | كَذَّبْتُمْ | yalanlayacak |
|
27 | وَفَرِيقًا | kimini de |
|
28 | تَقْتُلُونَ | öldüreceksiniz |
|
Eyede أيد :
Teksir yani çokluk kalıbı olan tef'il babındaki أيَّدَ fiili şiddetli güç/kuvvet anlamına gelen أيْدٌ kökünden gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de bir isim ve bir fiil formunda olmak üzere 11 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri müeyyide ve te'yid etmektir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ
وَ istînâfiyyedir. ل harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir.Tekid ifade eder.
Fiil cümlesidir. اٰتَيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. مُوسَى mef‘ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Gayrı munsariftir. الْكِتَابَ ikinci mef‘ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
قَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ cümlesi atıf harfi وَ ile makabline matuftur.
قَفَّيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ بَعْدِ car mecruru قَفَّيْنَا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِالرُّسُلِ car mecruru قَفَّيْنَا fiiline mütealliktir. اٰتَيْنَا ع۪يسَى cümlesi atıf harfi وَ ile اٰتَيْنَا مُوسَى ’ ya matuftur.
اٰتَيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. ع۪يسَى mef‘ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Gayrı munsariftir. ابْنَ kelimesi ع۪يسَى ‘den bedel veya sıfat olup fetha ile mansubdur.
مَرْيَمَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mecrurdur. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْبَيِّنَاتِ ikinci mef’ûlün bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. اَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ cümlesi atıf harfi وَ ile ikinci اٰتَيْنَا fiiline atfedilmiştir.
اَيَّدْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِرُوحِ car mecruru اَيَّدْنَا fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. الْقُدُسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اٰتَيْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتى ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَيَّدْنَاهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi أيد ’dir.
قَفَّيْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi قفو ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
Nahivcilere göre Meryem مَفْعَلَ veznindedir. Zira kelime yapıları arasında عِثْيَرْ [toz duman] ve عُلْيَبْ [bir vadi] kelimelerinin aksine- ilk harfi fethalı فَعِيلاً vezni bulunmamaktadır. (Keşşâf)
اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْۚ
Hemze istifham harfidir. فَ atıf harfidir. كُلَّمَا şart manası taşıyan zaman zarfı olup اسْتَكْبَرْتُمْ fiiline mütealliktir. جَٓاءَكُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَ şart fiili olup, fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمْ mukaddem mef‘ûlun bih olup mahallen mansubdur. رَسُولٌ muahhar fail olup damme ile merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl بِ harfi ceriyle جَٓاءَكُمْ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası لَا تَهْوٰٓى ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَهْوٰٓى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. اَنْفُسُ fail olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ karînesi olmadan gelen اسْتَكْبَرْتُمْ cümlesi şartın cevabıdır.
اسْتَكْبَرْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ [Ama ne zaman size bir peygamber nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse]; istemediğiniz bir şeyi demektir. Buradaki هَوِىَ (mazi), هَوًى (masdar) kelimesi ‘alime babından olup “sevdi, istedi” anlamına gelir. Fiilin sonunda aslında bir hu zamiri vardır, zamir hazf edilince fiil مَا harfi ile masdar haline gelir. Yani, her ne zaman herhangi bir elçi size hevânıza uymayan bir şey getirse, demektir. بِمَا ifadesindeki بِ harfi, geçişsiz fiili geçişli yapmak içindir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
كُلَّمَا kelimesi كُلَّ ile masdariyye مَا ‘nın birleşimi olan cezmetmeyen şart edatıdır. Kendisinden sonra şart ve cevap olarak iki fiil bulunur. Bu fiiller daima mazi olur. Edat bu fiillerin tekrarlandığını ifade etmeye yarar. مَا ile masdara dönüşmüş şekline muzaf olarak onu cer eder. (Arap Dilinde Edatlar, Hasan Akdağ)
اسْتَكْبَرْ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, كبر ‘dir.
Bu bab fiile taleb,tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar.
فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلُونَ
فَ atıf harfidir.Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. فَر۪يقًا kelimesi كَذَّبْتُمْ fiilinin mukaddem mef‘ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. كَذَّبْتُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. فَر۪يقًا kelimesi تَقْتُلُونَ fiilinin mukaddem mef‘ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. تَقْتُلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
كَذَّبَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ‘dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mefulun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nisbet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, birşeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ
Ayet kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. Kasem hazf edildiğinden ayette îcâz-ı hazif vardır.
اٰتَيْنا - قَفَّيْنا - اَيَّدْناَ fiilleri azamet zamirine isnad edilmiştir. Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Sâmerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2)
موسى - عيسى isimlerinde ıttırad sanatı vardır. Ittırad; övülen kişilerin ve silsilesinin zorlamaksızın doğum sırasına uygun olarak zikredilmesidir.
Ayette وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَات buyurulmuştur. Burada alimlerimiz آيات şeklinde bir takdir yaparlar. Yani aslı وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ آيات الْبَيِّنَات şeklindedir. Ayetin bu şekilde hazifle gelmesinin sebebi ayetlerin ne kadar açık olduğunu vurgulu bir şekilde belirtmektir.
Rûhü'l-Kudüs, mukaddes ruh demektir ki o, İsâ'nın ruhudur diyenler vardır. Onun ruhunun, mukaddes olarak vasıflandırılması ya yüksek şerefinden ya da İsâ erkek sulbünde ve kadın rahminde kalmadığı için mukaddes diye vasıflandırılmaktadır.
Bir görüşe göre ise Rûhü'l-Kudüs, Cebrâîl’dir.
Bir diğer görüşe göre ise Rûhü'l-Kudüs, İncil’dir. Nitekim Kur’ân hakkında,"İşte sana da emrimizden bir ruh vahyettik." (Şûra 42/52) buyurulmuştur.
Son bir görüşe göre de Rûhü'l-Kudüs, Allah'ın İsm-i Azamıdır ki, onun zikri ile ölüler hayât bulur. (Ebüssuûd)
أيَّد ve قفَّى fiilleri destekledi manasındadır. Biri el, diğeri kafa kelimesinden türemiştir. Elele vermek, kafa kafaya vermek gibi deyimler bizde de vardır.
قَفَّيْنَا - اَيَّدْنَاهُ ve مُوسَى - ع۪يسَى - مَرْيَمَ - رُوحِ الْقُدُسِۜ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Arka arkaya gelen iki cümle arasında yedili mukabele vardır.
اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْۚ
فَ ile öncesine atfedilen cümlede hemze inkârî manadadır. كُلَّمَا şart ifade eden zaman zarfı olarak, جَٓاءَكُمْ cümlesine muzâf olmuştur. جَٓاءَكُمْ şart fiili, اسْتَكْبَرْتُمْۚ ise cevap cümlesidir.
İstifham üslubunda talebî inşaî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, cevap bekleme kastı taşımaksızın tevbih ve takrir manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Atıf edatı olan فَ ile matufun aleyhinin (…..وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ) arasına hemzenin girmesi, onları hemen bu davranışlarından dolayı kınamak ve hallerine şaşmak içindir. Cümlenin istinaf (yeni söz başı) olması da muhtemeldir, o zaman فَ hemzeden sonra takdir edilen atıf için olur. (Beyzâvî)
رَسُولٌ ‘ün nekre gelişi tazim ifade eder.
Cümlede takdim-tehir vardır. Mef’ûl önemine binaen faile takdim edilmiştir.
لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ cümlesi hal alakasıyla mecaz-ı aklîdir. Çünkü الهوى fiilinin faili yerine onun mahalli olan nefisleri söylenmiştir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim,Soru,760)
فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلُونَ
ف ile atfedilen cümle; müsbet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir vardır.
فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلون cümlelerinde kendisinden sonra gelecek olan şeyin önemine binaen ve dinleyiciyi de kendisine söylenecek şeye karşı uyarmak için mef‘ûller öne alınmıştır. (Safvetü't Tefâsir-Ebüssuûd)
Ayeti kerimede فَرِيقً kelimesi öne geçmiştir. Yalanlamaları ve öldürmeleri kötü birşey ama özellikle bu kişileri yalanlamaları ve öldürmeleri çok kötüdür. Çünkü فَرِيقً kelimesiyle bahsedilen kişiler rasullerdir.
فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلُونَ Burada yine iki fiil cümlesi birbirine atfedilmiştir. Ancak bunların biri mazi, diğeri muzari şeklinde gelmiştir. Aslında burada ikinci fiilin de mazi gelmesi gerekirdi. Zemahşerî bunda iki nükte olduğunu söyler. Birincisi; peygamberleri öldürmek çok çirkin bir fiildir. Bu çirkin fiilin hayalde canlandırılması için muzari sıygası tercih edilmiştir. Bunun yanında bu şekilde ayet sonuna da riayet edilmiş olur. Bu sıyga sayesinde Muhammed’i (sav) öldürmeye teşebbüs etmelerine de işaret edilmiş olur. (Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَذَّبْتُمْ ile تَقْتُلُونَ fiilleri arasında maziden muzariye geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.
Burada فَرِيقاً تَقْتُلون fiilinin muzari gelmesi bir kaç türlü yorumlanabilir; ya daha önce geçmiş olan halin hikayesi kastedilmiş olur, zira durum çok fecidir. Bu yüzden de bu durumun gönüllerde sanki şimdi yaşanıyor gibi resmedilmesi, kalplerde bu şekilde tasvir edilmesi murad edilmiş [bu yüzden muzari fiil kullanılmış] olabilir. Ya da “hâlâ bir kısmını katlediyorsunuz, çünkü Muhammed’i öldürmek için elinizden geleni yapıyorsunuz! manasındadır. (Keşşâf-Ebüssuûd)
ففريقاً kelimesindeki ف atıf harfi Yahudilerin büyüklenmelerinin neticesi olduğu için sebebiyyedir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim,Soru,764)
اٰتَيْنَا , الرُّسُلِ , فَر۪يقًا kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr, مُوسَى - ع۪يسَى kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مُوسَى - ع۪يسَى - الرُّسُلِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.