اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۘ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أُولَٰئِكَ | işte onlar |
|
2 | الَّذِينَ | kimselerdir |
|
3 | اشْتَرَوُا | satın alan |
|
4 | الْحَيَاةَ | hayatını |
|
5 | الدُّنْيَا | dünya |
|
6 | بِالْاخِرَةِ | ahireti verip |
|
7 | فَلَا |
|
|
8 | يُخَفَّفُ | hiç hafifletilmez |
|
9 | عَنْهُمُ | onlardan |
|
10 | الْعَذَابُ | azab |
|
11 | وَلَا | ve hiç |
|
12 | هُمْ | onlara |
|
13 | يُنْصَرُونَ | yardım edilmez |
|
خفّ Haffe:
خَفِيفٌ kavramı, ağır kelimesinin zıddıdır. خَفَّفَ Bir nesneyi hafifletmek manasında kullanılır. إسْتَخَفَّ fiilinin anlamıyla ilgili iki görüş vardır:
Kendisiyle beraber hafif olmaya sürükledi ya da onları bedenleri ve azimleri bakımından hafif insanlar olarak buldu demektir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 17 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri hafif, tahfif, kavaf ve istihfaftır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۘ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ۟
İsim cümlesidir. İşaret ismi اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اشْتَرَوُا ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اشْتَرَوُا iki sakinin birleşmesinden dolayı mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الْحَيٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةَ ‘nin sıfatı olup, elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. بِالْاٰخِرَةِ car mecrur اشْتَرَوُا fiiline mütealliktir.
ف harfi sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُخَفَّفُ damme ile merfû meçhul muzari fiildir. عَنْهُمُ car mecruru يُخَفَّفُ fiiline mütealliktir. الْعَذَابُ naib-i fail olup damme ile merfûdur. لَا هُمْ يُنْصَرُونَ۟ cümlesi atıf harfi وَ ile makabline matuftur.
لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُنْصَرُونَ۟ fiili haber olarak mahallen merfûdur.
يُنْصَرُونَ۟ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اشْتَرَوُا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi شري ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
يُخَفَّفُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi خفف ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۘ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl nedeni şibh-i kemâli ittisâldir. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedün ileyhin ism-i işaretle marife olarak gelmesi, işaret edilene dikkat çekip tahkir etmek içindir. İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.
اشْتَرَوُا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۘ [Dünya hayatını, ahiretle değiştirdiler.] cümlesinde istiare vardır. Satın almak manasındaki اشْتَرَوُا lafzı, değiştirmek manasında müstear olarak kullanılmıştır.
Dünya ve ahiret hayatı satın alınacak, ticareti yapılacak şeyler değildir, dolayısıyla hakiki manada kullanılmadıkları anlaşılır. Muhatabı etkilemek için düz manalar yerine mecazî manalar kullanılmıştır. Bu üslup daha etkilidir. ‘’Oğlum geldi’’ yerine ‘’aslanım geldi’’ demek gibidir. İkinci cümle daha etkilidir. Ticaretin kâr etmemesi istiarenin karinesidir.
Bu ayet 16. ayeti hatırlatmaktadır. O ayette geçen dalalet yerine burada dünya hayatı, hidayet yerine de ahiret kelimeleri gelmiştir. 16.ayetle bu ayet arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِۘ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
الدُّنْيَا kelimesi sıfat olduğundan cümlede ıtnâb sanatı vardır.
فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ
ف ile atfedilen ikinci cümle menfi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidâi kelamdır. Cümlede takdim-tehir vardır. Car mecrur naibi faile takdim edilmiştir.
يُخَفَّفُ fiili, hafifletme manasında olup Türkçede de hafif olarak kullanmaktayız.
الْعَذَابُ ’deki tarif ahd-i sarîhidir.
وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ۟
و ile atfedilen son cümle ise isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüd ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.
Müsnedün ileyhin nefyden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması durumunda bu takdim kesinlikle tahsis ifade eder. (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لا ve هُمْ ‘lerin tekrarında reddü’l-acüz ale's- sadr vardır.
Dünyada, kendilerinden alınan cizyenin eksiltilmesi şeklinde “azabın hafifletilmesi” söz konusu olmadığı gibi, [onlara hiç kimse yardım da edemeyecektir]; onları savunamayacaktır. Aynı şey ahiret azabı için de geçerlidir. (Keşşâf-Ebüssuûd)