Tâ-Hâ Sûresi 104. Ayet

نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ اِذْ يَقُولُ اَمْثَلُهُمْ طَر۪يقَةً اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟  ...

Aralarında birbirlerine “(Dünya’da) sadece on (gün) kaldınız” diye gizli gizli konuşacaklar. -Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi biliriz.- O vakit içlerinden en aklı başında olanları, “Siz sadece bir gün kaldınız” diyecektir.  (103 - 104. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 نَحْنُ biz
2 أَعْلَمُ daha iyi biliriz ع ل م
3 بِمَا şeyleri
4 يَقُولُونَ onların dedikleri ق و ل
5 إِذْ o zaman
6 يَقُولُ der ki ق و ل
7 أَمْثَلُهُمْ onların seçkinleri م ث ل
8 طَرِيقَةً yol (hayat tarzı) bakımından ط ر ق
9 إِنْ
10 لَبِثْتُمْ siz kalmadınız ل ب ث
11 إِلَّا başkaca
12 يَوْمًا bir gün(den) ي و م
 

نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ اِذْ يَقُولُ اَمْثَلُهُمْ طَر۪يقَةً اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  

اَعْلَمُ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اَعْلَمُ ’ya mütealliktir. İsm-i mevsûlun  sılası  يَقُولُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَقُولُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اِذْ  zaman zarfı olup  اَعْلَمُ ’ya mütealliktir.

(إِذْ) : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ)’den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَقُولُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَقُولُ  merfû muzari fiildir.  اَمْثَلُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  طَر۪يقَةً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Mekulü’l-kavli, ... اِنْ لَبِثْتُمْ dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  لَبِثْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  يَوْماً۟  zaman zarfı, mef’ûlun fih olup fetha ile mansubdur. Fiilin işlendiği zamanı veya yeri belirten mef’ûldür. 

- Mef’ûlün fihin diğer adı zarftır. 

- Mef’ûlün fih mansubdur. Başına harf-i cer gelirse mahallen mansub olur. 

- Mef’ûlün fihin harf-i cerleri şunlardır: فِي - بِ  

- Mef’ûlün fih fiilinin önüne geçebilir. 

- Mef’ûlün fihi bulmak için fiile “nerede, ne zaman?” soruları sorulur.

- Mef’ûlün fih ikiye ayrılır: 

1. Zaman zarfı: Fiilin oluş zamanını bildiren mef’ûlün fihtir. 

2. Mekân zarfı: Fiilin oluş yerini, mekânını bildiren mef’ûlün fihtir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَعْلَمُ -  اَمْثَلُ  kelimeleri ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh” denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ اِذْ يَقُولُ اَمْثَلُهُمْ طَر۪يقَةً اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Azamet zamirine isnad, tazim ifade etmiştir.

Âşûr ise bu cümlenin itiraziyye olduğu görüşündedir.

Cümlenin müsnedi olan  اَعْلَمُ, ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. 

اَعْلَمُ ’ya müteallik olan mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  يَقُولُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَا nın masdariye olduğu da söylenmiştir.

يَقُولُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

يَقُولُونَ  fiiline müteallik olan zaman zarfı  اِذْ ’in muzâfun ileyhi olan  يَقُولُ اَمْثَلُهُمْ طَر۪يقَةً اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyh olan  اَمْثَلُ  kelimesi, ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. 

Ayetin sonundaki  اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟  cümlesi,  يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavlidir. Cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Nefy harfi  اِنْ  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiille, mütealliki olan zaman zarfı arasındadır. Maksûr/ لَبِثْتُمْ, maksûrun aleyh/  يَوْماً۟ ’dir. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

يَوْماً۟ ’deki tenkir azlık ifade eder.  طَر۪يقَةً  temyizdir.

Arapçada bir kelime veya cümle ifade edilişi itibariyle ek bir açıklamaya ihtiyaç duyabilir. Açıklanmaya ihtiyaç duyan müphem isim veya cümleye yapılan ek izahat, o müphem kelime veya cümlenin açıklayıcısı manasında temyizi, başka bir deyişle mümeyyizi olur. (Halil İbrahim Karaöz Arap Dili Gramerinde Temyiz Y. L. Tez.)

يَقُولُونَ  -  يَقُولُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Mücrimlerin sözlerini kasırla tekid etmeleri birbirlerini inandırma çabasında olduklarını gösterir.

Konuştukları söylendikten sonra neler konuştuklarının açıklanması konuyu açıklayıp pekiştirmek kastıyla yapılan ıtnâbdır. 

Onlar, dünyada ne kadar yaşadıklarını biliyorlardı. Fakat dünyadaki ömürlerini, ahiret ömrü ile karşılaştırınca bazıları “dünyada on gün kadar yaşamışız” derken en akıllıları “Hayır, tek bir gün yaşamışız” yani “Dünya hayatımız, ahirette kalışımızın miktarına kıyasla tıpkı on gün veya bir tek gün hatta hiç yok hükmündedir.” demiştir. Ayette on gün ve bir gün ifadeleri zikredilmiştir. Çünkü bu gibi yerlerde azlık, on veya bir ile ifade edilir. (Fahreddin er-Râzî) 

Bir önceki ayetteki  اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْراً  cümlesi,  عَشْراً  yerinde  يَوْماً۟  olmak üzere tekrarlanmıştır. Konunun önemine dikkat çekmek için yapılan tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri Ahkaf Suresi 28, s. 314)

Böyle tekrarlar kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

“Onların aralarında konuştukları konuyu biz en iyi bileniz. Onların en olgun olanı o zaman ‘Bir günden fazla kalmadınız.’ diyecektir.”

Bu sözün onların en olgun olanına isnad edilmesi, Allah'ın, bunu tercih buyurduğu anlamına gelmektedir. Fakat bu tercih, onun doğruya daha yakın olduğu için değil fakat durumun korkunçluğunu daha iyi bildirdiği içindir. (Ebüssuûd)