Tâ-Hâ Sûresi 117. Ayet

فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى  ...

Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقُلْنَا dedik ki ق و ل
2 يَا ادَمُ Adem
3 إِنَّ şüphesiz
4 هَٰذَا bu
5 عَدُوٌّ düşmandır ع د و
6 لَكَ sena
7 وَلِزَوْجِكَ ve eşine ز و ج
8 فَلَا sakın
9 يُخْرِجَنَّكُمَا sizi çıkarmasın خ ر ج
10 مِنَ -ten
11 الْجَنَّةِ cennet- ج ن ن
12 فَتَشْقَىٰ sonra yorulursun ش ق و
 
Genellikle müfessirler bu âyetlerle Kur’an’da uyarılara tekrar tekrar yer verildiğini bildiren 113. âyet arasında bağ kurarlar; burada, insanoğlunun ilâhî uyarılar karşısındaki hatalı tutumunun ilk atasından beri görülen bir durum olduğuna işaret bulunduğunu belirtirler (Taberî, XVI, 220; Râzî, XXII, 123). Bu sûreden önce inen Sâd ve A‘râf sûrelerinde Âdem’in yaratılması ve İblîs’in ilâhî buyruğa karşı gelmesi olayına geniş yer verilmiştir. Yine A‘râf sûresinde Âdem’e –yasak ağaca yaklaşmamaları koşuluyla– eşiyle birlikte cennette kalma imkânı verildiğinden, fakat şeytanın kışkırtması sonucu buradan çıkarıldıklarından, ardından da yaptıkları yüzünden derin pişmanlık duyduklarından söz edilmiştir. Aynı konulara farklı bağlamlarda ve farklı üslûplarla değinilmesi, Kur’an’ın hususiyetleri hakkında bilgi sahibi olanlar için yabancı bir durum değildir. Burada önceki değinilerden farklı olarak Âdem’in tövbesinin kabul edildiğinden hatta onun seçkin kılındığından yani peygamber olarak görevlendirildiğinden (Şevkânî, III, 439) söz edilmektedir. Bu bağlamdan şu sonucu çıkarmak mümkündür: Her ne kadar insanoğlunun ilâhî uyarı ve bildirimler karşısındaki hatalı tutumu ilk atasından beri görülen bir durum ise de, insanlar –hıristiyan inancında kabul edildiğinin aksine– dünyaya ilk atalarının işlediği günah sebebiyle günahkar olarak gelmezler; Âdem işlediği günahtan sonra tövbe etmiş ve tövbesi kabul edilmiştir. Şu halde Hz. Âdem’den sonra da her insan bir taraftan günah işlemeye yatkın bir ortamda ve iyiliğe de kötülüğe de kullanılabilecek yeteneklerle donatılmış olarak sınava tâbi olacak, bir taraftan da işlediği günahlardan arınmak için aracı koymaksızın, bizzat rabbine yalvarıp, af dileyecektir. Bu ilkeden yola çıkıldığında ise Hıristiyanlığın temel akîde esaslarından olan rabbin insanlığı bu aslî günahtan arındırmak için Îsâ’yı kurban ettiği iddiası temelden yoksun kalmaktadır. Dolayısıyla, burada Hz. Âdem hakkında bu bilgiye yer verilmesi ile bu sûrenin Hz. Îsâ’nın nasıl dünyaya geldiğini açıklayan ve bu konudaki yanlış kabulleri mahkûm eden Meryem sûresinden sonra inmiş olması arasında bir anlam örgüsü bulunduğunu söylemek mümkündür (Derveze, III, 92-93; Âdem’in yaratılışı, İblîs’in Allah’a isyan etmesi; kendisiyle birlikte, aldattığı Âdem ve eşinin cennetten çıkarılmaları hakkında bilgi için bk. Bakara 2/30 vd.; A‘râf 7/11 vd.).
 
 115. âyetin “Âdem’den söz almıştık” şeklinde çevirdiğimiz kısmını “Âdem’e buyruğumuzu bildirmiştik” şeklinde anlayanlar da vardır. Bu yorumda söz konusu olan buyruk, kendisinin ve eşinin düşmanı olan şeytana uymamasıyla ilgili uyarı olup 117. âyette ayrıca açıklanmıştır. 
 
 Aynı âyetin “Biz onda yeterli bir kararlılık görmedik” şeklinde çevirdiğimiz kısmı değişik şekillerde tefsir edilmiştir. Bir yoruma göre, burada Âdem’in önce yasak ağaçtan yememeye karar vermişken, şeytanın kışkırtması karşısında kararlı davranamadığı veya yapılan cazip öneriye karşı direnemediği anlatılmaktadır. Diğer bir yoruma göre ise burada maksat, Âdem’in günah işlemede ısrarlı davranmamış olduğudur (Şevkânî, III, 438). Bu âyetteki lafzan “unuttu” anlamına gelen fiil daha çok“Rabbinin buyruğunu terketti” şeklinde açıklanmıştır (Taberî, XVI, 220; Râzî, XXII, 124).
 
 124. âyette ifadesini bulan “Allah’ı anmaktan yüz çevirme”, Allah’ı inkâr etme, O’nun gösterdiği yolu beğenmeme, öğütlerine kulak asmama gibi mânalarla açıklanmıştır. Aynı âyette söz konusu edilen “sıkıntılı hayat”ın mahiyeti ve nerede olacağı hususunda ise ilk dönem müfessirlerinden farklı rivayet ve yorumlar nakledilmiştir. Burada sözü edilen sıkıntılı yaşantının kabir hayatı aşamasıyla ilgili olduğu veya âhirette yaşanacak sıkıntılara işaret edildiği rivayetlerinin yanı sıra dünya hayatındaki sıkıntılar anlamına ağırlık veren rivayet ve izahlar da vardır. Dünya hayatındaki sıkıntı, bu tür kimselerin maddî açıdan bolluk içinde olsalar bile, inançsızlığın, yanlış hedeflere yönelmenin, haram yollardan kazanmanın verdiği psikolojik baskı altında büyük bir darlık ve sıkıntı hissedecekleri, Allah’ın hoşnutluğunu kazanma amacının mutluluğundan yoksun kalmanın ıstırabını tadacakları şeklinde yorumlanabilir (bk. Taberî, XVI, 225-227). Allah’a ve âhirete inanmayanların, inananlara göre çok daha dar bir maddî-mânevî alan tasavvuru ve bu tasavvura bağlı darlık içinde yaşayacakları da ayrı bir gerçektir.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 657-658
 

فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir. قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir.  Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli  يَٓا اٰدَمُ ’dur. قُلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَٓا  nida harfidir.  اٰدَمُ  münada olup damme üzere mebni müfred alem mahallen mansubdur. Nidanın cevabı  اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ ’dir.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هٰذَا  ism-i işaret  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  عَدُوٌّ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  لَكَ  car mecruru  عَدُوٌّ’a mütealliktir.  لِزَوْجِكَ  atıf harfi  و ’la makabline matuftur.

فَ   mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن عرفتما عداوته فلا يخرجنّكما أي لا تمكّناه من أسباب إخراجكما (Onun düşmanlığını anladıysanız sizi asla çıkarmaz veya ona sizi çıkarma imkanını vermeyiz) şeklindedir. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُخْرِجَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  كُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنَ الْجَنَّةِ  car mecruru  يُخْرِجَنَّ  fiiline mütealliktir.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

فَ, sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir. Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, makablindeki nehiyden anlaşılan masdar manasına matuf olup mahallen merfûdur. Takdiri, لا يكن إخراج منه لكما فشقاء لك (Seni üzecek bir çıkış olmaz.) şeklindedir.

تَشْقٰى  elif üzere mukadder fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ‘dir. 

يُخْرِجَنَّكُمَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ 

 

فَ, istînâfiyyedir. Müstenefe cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

قُلْنَا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَٓا اٰدَمُ  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı olan  اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ’nin isminin işaret ismi olması, işaret edilene dikkati çekmenin yanında onu tahkir içindir. (Âşûr)

لِزَوْجِكَ  kelimesi,  لَكَ ’ye atfedildiği halde cer harfinin tekrarlanması da tekid sayılır.


فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى

 

فَ, takdiri  إن عرفتما عداوته  (onun düşmanlığını anladıysanız) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.

Cevap olan  لَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fiil nûn-u sakile ile tekid edilmiştir.

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Fâ-i sebebiyyenin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  فَتَشْقٰى  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar teviliyle, makablindeki nehiyden anlaşılan masdar manasına matuftur. Takdiri,  لا يكن إخراج منه لكما فشقاء لك (Seni üzecek bir çıkış olmaz.) şeklindedir.

Fiilin sonundaki şeddeli nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

Çıkarma fiilinin İblis’e isnad edilmiş olması, sebep müsebbep alakasıyla mecazî isnaddır.

Ayette, [ikinizi çıkarmasın] derken Âdem’in zevcini de söz konusu ettiği halde son cümlede  فَتَشْقٰى  fiilinin müfred sıygayla gelmesi iltifat sanatıdır. Fasılaya riayet de sağlanmıştır.

Beyzâvî, ayette Hz. Âdem ve Havva’ya birlikte hitap edilirken (sen ve eşin, siz ikinizi çıkarmasın) ardından sadece  Hz. Âdem’in bedbaht olacağını bildiren tekil kelime  فَتَشْقٰى  [mutsuz/bedbaht olursun] ile yetinilmesinin iktifâ sanatından kaynaklandığını şu ifadelerle açıkça ortaya koyar: “Cennetten çıkma hususunda  Hz. Âdem ve eşini birlikte zikrettikten sonra bedbahtlığı yalnızca Âdem’e nispet etmekle iktifa etmesi, onun mutsuzluğunun eşinin de mutsuzluğunu ilzam etmesindendir. Zira o, eşinin idarecisidir. Bir de ayet sonlarındaki fasılaların uyması içindir. Ya da geçim temini hususunda yorulanın erkek oluşundan dolayıdır.”  (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)