وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَاماً وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَاماً وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ
وَ istînâfiyyedir. لَوْلَا cezmetmeyen şart edatıdır.
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
كَلِمَةٌ mübteda olup lafzen merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri, موجودة (mevcuttur) şeklindedir. سَبَقَتْ cümlesi كَلِمَةٌ ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَبَقَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
مِنْ رَبِّكَ car mecruru كَلِمَةٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.
لَ harfi لَوْلَا ’in cevabının başına gelen rabıtadır. كَانَ fetha üzere mebni nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هو ’dir. لِزَاماً kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.
اَجَلٌ kelimesi atıf harfi وَ ’la كَلِمَةٌ ’e matuftur. مُسَمًّى kelimesi اَجَلٌ ’in sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
مُسَمًّى kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludur.
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَاماً وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ
Geçmiş kavimlerden ibret, tehdit ve uyarılar dikkate alınarak وَلَوْلَا كَلِمَةٌ cümlesi 128. ayetteki اَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ cümlesine atfedilmiştir. (Âşûr)
وَ istînâfiyyedir. Şart üslubunda gelen ayette şart cümlesi olan وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ sübut ifade eden menfi isim cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan كَلِمَةٌ ’un haberi mahzuftur.
Müspet mazi fiil sıygasındaki سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ cümlesi, كَلِمَةٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimi olarak ıtnâb sanatıdır. كَلِمَةٌ lafzındaki tenkir tazim içindir.
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: “olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi” şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Bu ayette bir takdim-tehir vardır. Eğer Rabbinden bir söz verilmemiş ve belli bir vade olmasaydı (bunlara da azap) lazım olurdu, demektir. Bu açıklamayı Katade yapmıştır. Türkçe cümle kuruluşu dolayısıyla meal de bu şekilde yapılmıştır. (Kurtubî)
Ayette, Peygamberimize hitaben مِنْ رَبِّكَ [Rabbinden] denilmesi, işaret ediyor ki o asırdaki müşriklerin cezalarının tehir edilmesi, Peygamberimizin (sav) şerefi hürmetinedir. Nitekim diğer bir ayette de şöyle denilmektedir: وما كان اللّه ليعذبهم وأنت فيهم [Ey Resulüm! Sen onların arasında iken Rabbin onlara azap gönderecek değildir. (Enfal Suresi, 33)] (Ebüssuûd)
Cevap cümlesi ise كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesidir. لَ , rabıta harfidir.
كَانَ ’nin haberi olan لِزَاماً ’in, bütün cinslere delalet eden masdar kalıbında gelmesi mübalağa ifade etmiştir.
Masdarlar bütün cinslere, çoğullar fertlerin toplamına delalet eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 1, s. 231)
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانَ ’nin ismine matuf olan اَجَلٌ ’deki tenvin nev ve kıllet ifade eder.
مُسَمًّى kelimesi اَجَلٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Bu, “Eğer ahirette o azap için belirlenmiş bir zaman olmasaydı.” demektir. Buna göre ayetin manası, “Eğer bu azabın ahirete bırakılması şeklinde önceden verilmiş bir hüküm bulunmasaydı.” şeklindedir. Bu tıpkı [Ama asıl vadeleri kıyamet günüdür ve kıyamet günü şüphesiz daha dehşetli ve daha acıdır.] (Kamer Suresi, 46)] ayetinde ifade edildiği gibidir. İşte geçmişte verilmiş böyle ilâhi bir hüküm olmasaydı, o zaman onların Hz. Peygamberi yalanlayıp eziyet etmelerine karşılık, onlar için ilâhi ceza hemen verilirdi. (Fahreddin er-Râzî)
Ayet-i kerimede geçen كَلِمَةٌ سَبَقَتْ [geçmişteki söz] ve وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ [tayin edilmiş vade] ifadelerinden neyin kastedildiği açıkça zikredilmemiştir. Bu bakımdan müfessirler bu ifadeleri çeşitli şekillerde izah etmeye çalışmışlardır.
Taberi'ye göre كَلِمَةٌ سَبَقَتْ [geçmişteki söz] den maksat, hiç kimsenin, kendisi için takdir edilmiş eceli değiştiremeyeceğidir. وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ [Tayin edilmiş bir süre]’den maksat ise levh-i mahfuzda herkes için takdir edilen vadedir.
Mücahid'e göre وَاَجَلٌ مُسَمًّى [tayin edilen süre] den maksat, dünyanın var olacağı süredir. Katade'ye göre ise bu süreden maksat, kıyamettir.
İbni Kesir’e göre ise “geçmişteki söz”den maksat, Allah Teâlâ'nın hiç kimseye, uyarıcı göndermeden azap etmemesidir. “Tayin edilen süre”den maksat ise Allah Teâlâ’nın, kâfirlere azap etme zamanına kadar tayin ettiği süredir. (Taberî)