فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّـحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاصْبِرْ | o halde sabret |
|
2 | عَلَىٰ |
|
|
3 | مَا | şeylere |
|
4 | يَقُولُونَ | onların dedikleri |
|
5 | وَسَبِّحْ | ve tesbih et |
|
6 | بِحَمْدِ | överek |
|
7 | رَبِّكَ | Rabbini |
|
8 | قَبْلَ | önce |
|
9 | طُلُوعِ | doğmasından |
|
10 | الشَّمْسِ | güneşin |
|
11 | وَقَبْلَ | ve önce |
|
12 | غُرُوبِهَا | batmasından |
|
13 | وَمِنْ | bir kısmında |
|
14 | انَاءِ | sa’atlerinden |
|
15 | اللَّيْلِ | gece |
|
16 | فَسَبِّحْ | tesbih et |
|
17 | وَأَطْرَافَ | ve taraflarında |
|
18 | النَّهَارِ | gündüzün |
|
19 | لَعَلَّكَ | umulur ki |
|
20 | تَرْضَىٰ | hoşnut olursun |
|
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ
Fiil cümlesidir. فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن سمعت ما يؤذيك (Sana eziyet veren şeyi işitirsen) şeklindedir.
اصْبِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
مَا müşterek ism-i mevsûl, عَلٰى harf-i ceriyle birlikte اصْبِرْ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يَقُولُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَقُولُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. سَبِّحْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
بِحَمْدِ car mecruru سَبِّـحْ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.
رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِحَمْدِ رَبِّكَ sözündeki بِ harf-i ceri fail ile fiili arasındaki mülâbese içindir. (Âşûr)
قَبْلَ zaman zarfı, سَبِّحْ fiiline müteallıktır. طُلُوعِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. الشَّمْسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قَبْلَ غُرُوبِهَا cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
سَبِّحْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi سبح ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّـحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى
وَ atıf harfidir. مِنْ اٰنَٓائِ car mecruru سَبِّـحْ fiiline müteallıktır. الَّيْلِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ zaid harftir. Atıf olması da caizdir. سَبِّـحْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
اَطْرَافَ kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. النَّهَارِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamiri لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَرْضٰى fiili, لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ
فَ , takdiri إن سمعت ما يؤذيك (Sana eziyet veren şeyi işitirsen) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.
Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cevap cümlesi olan فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu, عَلٰى harfiyle birlikte اصْبِرْ fiiline mütealliktir. Sılası olan يَقُولُونَ cümlesi, müspet muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.
Aynı üsluptaki وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. İki cümle arasında lafzen ve manen ittifak vardır.
بِحَمْدِ رَبِّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması, كَ zamirinin ait olduğu Hz. Peygambere, yine Rabb ismine muzâf olması حَمْدِ ’ye tazim kazandırmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
بِحَمْدِ - سَبِّحْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
طُلُوعِ - غُرُوبِهَا kelimeler arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır. قَبْلَ ve سَبِّـحْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cenab-ı Hak, sabrın hemen peşi sıra tesbihi emretmiştir. Çünkü Allah'ı zikretmek teselli ve rahatlık sağlar. Zira müminin Allah'a kavuşmaktan başka rahatı yoktur. (Fahreddin er-Râzî)
وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّـحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ
وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّـحْ cümlesi vav’la …فَاصْبِرْ عَلٰى cümlesine atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede car mecrur مِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ , ihtimam için amili olan فَسَبِّـحْ fiiline takdim edilmiştir. Fiiile dahil olan فَ , tekid ifade eden zaid hartir.
Zaman zarfı اَطْرَافَ النَّهَارِ , tezâyüf nedeniyle مِنْ اٰنَٓائِ ’nin mahalline matuftur.
الَّيْلِ - النَّهَارِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Arapça söz dizimine göre cümlede önce amil sonra mamul yer alır. Ancak bu ayette mamul olan وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ ; (gecenin bir kısım saatlerinde) ifadesi, amili olan فَسَبِّـحْ (tesbih et) fiilinden önce zikredilmiştir. Burada mamulün amiline takdîm edilmesinin hikmetini Beyzâvî şöyle açıklar: “Gece vaktinin ‘’Tesbih et!’’ emrinden önce zikredilmesi, faziletinin çokluğuna işaret etmektedir. Çünkü kalp o vakitte daha toplu, nefis de rahata daha meyillidir. O nedenle geceleyin yapılan ibadet daha meşakkatlidir. Allah Teâlâ’nın [“Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (Kur’an ve dua okuyuşlar) ise daha düzgün ve açıktır.”] (Müzzemmil Suresi, 6) sözü de buna delildir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)
Buradaki النَّهَارِ (gündüz) cins için kullanılmıştır. Her bir günün bir tarafı vardır. Burada çoğul getiriliş sebebi, bu tarafın her bir günde tekrar edilmesinden ötürüdür. (Kurtubî)
لَعَلَّكَ تَرْضٰى
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılan اِنّ۪ٓ ’nin kardeşlerinden olan terecci harfi لَعَلَّ ’nin dahil olduğu ayet, gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
لَعَلَّ ’nin haberi olan تَرْضٰى , müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde لَعَلَّ ‘için’ manasına geldiğinden; cümle, vaz edildiği anlamın dışında mana kazanması dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir. Yani ‘ümitvar olma’ manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrûb: ‘’ لَعَلَّ kelimesi ‘için’ manasındadır’’, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
لعل harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad takvalı olmaya teşviktir. Kur'an’da Allah’a isnad edilen لَعَلَّ sözleri ’muhakkak ki’ anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 58)
Hak Teâlâ’nın, [Ta ki rızayı ilâhiye eresin] ifadesi tıpkı büyük bir padişahın, “Ey falanca, hizmetimle meşgul ol. Belki bundan, istifade edersin.” demesi gibidir. Hak Teâlâ’nın bu ifadesi, [Rabbin sana (bol bol) verecek ve böylece sen hoşnut olacaksın. (Duha Suresi, 5)] ayetiyle [Ümit edebilirsin, Rabbin seni bir makam-ı mahmûda gönderecektir.] (İsra Suresi, 79) ayetlerine bir işaret olmuş olur. Böylece sen, elde ettiğin sevaba razı olur, hoşnut olursun… ifadesini Kisaî ve Asım, تَ 'nın dammesiyle تُرْضٰى şeklinde okumuşlardır ki mana değişmez. Çünkü Allah Teâlâ onu memnun etti mi Peygamber O'ndan razı olmuş; O razı olunca da Allah'ı hoşnut etmiş olur. (Fahreddin er-Râzî)
117. ayet تَشْقٰى ve 118. ayetteki تَعْرٰىۙ ve 130. ayetin تَرْضٰى şeklindeki son kelimelerinde akıcı, güzel bir seci vardır. (Safvetü’t Tefasir)