وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأْمُرْ | ve emret |
|
2 | أَهْلَكَ | ailene |
|
3 | بِالصَّلَاةِ | namazı |
|
4 | وَاصْطَبِرْ | ve dayan |
|
5 | عَلَيْهَا | ona (namaz kılmaya) |
|
6 | لَا |
|
|
7 | نَسْأَلُكَ | biz senden istemiyoruz |
|
8 | رِزْقًا | rızık |
|
9 | نَحْنُ | biz |
|
10 | نَرْزُقُكَ | seni besliyoruz |
|
11 | وَالْعَاقِبَةُ | ve akıbet |
|
12 | لِلتَّقْوَىٰ | takva(sahipleri)nindir |
|
Riyazus Salihin, 303 Nolu Hadis
Amr İbni Şuayb babası Şuayb’dan, o da dedesi Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anh’den Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Çocuklarınıza yedi yaşındayken namaz kılmalarını söyleyiniz. On yaşına bastıkları hâlde kılmazlarsa kendilerini cezalandırınız yataklarını da ayırınız.”
(Ebû Dâvûd, Salât 26)
Riyazus Salihin, 285 Nolu Hadis
İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.”
(Buhârî, Cum`a 11, İstikrâz 20, İtk 17, 19, Vesâyâ 9, Nikâh 81, 90, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İmâre 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27)
Resulullah (sav) bir Kutsi hadisinde, Yüce Allah’ın, “ Ey Âdemoğlu! Her durumda kendini bana ibadete ver ki, gönlünü zenginlikle doldurup ihtiyaçlarını da gidereyim. Böyle yapmazsan kurtarmaz. ellerini meşguliyetle doldururum, ihtiyaçlarını da gidermem.”
(Tirmizi, Sıfatu’l-kiyame, 30.)
وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. أْمُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
اَهْلَكَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur, كَ muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِالصَّلٰوةِ car mecruru أْمُرْ fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. اصْطَبِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir. عَلَيْهَا car mecruru اصْطَبِرْ fiiline mütealliktir.
اصْطَبِرْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi نبذ ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
İftial babının fael fiili ص ض ط ظ olursa iftial babının ت si ط harfine çevrilir.
b) İftial babının fael fiili د ذ ز olursa iftial babının ت si د harfine çevrilir.
c) İftial babının fael fiili و ي ث olursa fael fiili ت harfine çevrilir.
İftial babı fiile şu manaları kazandırabilir:
1) Mutavaat, 2) İstek, 3) Gayret ve devamlılık, 4) Tadiye, 5) Edinmek ve tedarik etmek, 6) Müşareket, 7) Seçmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نَسْـَٔلُكَ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
رِزْقاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir نَحْنُ mübteda olarak mahallen merfûdur. نَرْزُقُكَ fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
نَرْزُقُكَ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَ atıf harfidir. الْعَاقِبَةُ mübteda olup lafzen merfûdur. لِلتَّقْوٰى car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. Muzâf mahzuftur. Takdiri; لذوي التقوى (takva sahipleri için) şeklindedir.
وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki …وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İlk cümle وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üsluptaki وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. İki cümle arasında lafzen ve manen ittifak vardır.
اصْطَبِرْ fiili, اِفْتِعال babındadır. اِفْتِعال babı, fiile mutavaat, ittihaz, müşareket, izhar, ihtiyar, talep ve çaba göstermek manaları katar.
لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İki mef’ûle müteaddi olan نَسْـَٔلُكَ fiilinin ikinci mef’ûlü olan رِزْقاًۜ ’daki tenvin, kıllet ve nev ifade eder. Nefy siyakında nekre, umum ve sumûla işarettir.
Ayetteki, senden rızık istemiyoruz ifadesi, “Senden ne kendin, ne de ailen için rızık istiyoruz. Aksine seni de ehlini de biz rızıklandırıyoruz. Binaenaleyh gönlünü ahiret işlerine ver.” demektir. İnsanların, “Allah'ın işinde olanların Allah da işinde olur.” şeklindeki sözleri de bu manadadır. Bu: “Biz sana namazı emredince bu emir, biz senin namazından istifade edelim diye değildir.” demektir. Abdullah b.Selâm (ra) şöyle der: “Hz. Peygamber (sav) ailesinin başına bir darlık ve sıkıntı geldiğinde, onlara namaz kılmalarını emreder ve bu ayeti okurdu.” (Fahreddin er-Râzî)
نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ
Cümle ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.
Cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânîİlmi)
رِزْقاًۜ - نَرْزُقُكَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى
وَ , istînâfiyyedir. وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur لِلتَّقْوٰى , mahzuf habere mütealliktir.
الْعَاقِبَةُ ’nun, takva sahibine isnad edilmesi gerekirken لِلتَّقْوٰى ’ya isnad edilmesi, mecazî isnaddır.
Bu kelam, her şeyin temelinin takva olduğuna dikkat çekmektedir. (Ebüssuûd)