فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّـبَعَ الْهُدٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَأْتِيَاهُ | haydi varın ona |
|
2 | فَقُولَا | deyin ki |
|
3 | إِنَّا | şüphesiz biz |
|
4 | رَسُولَا | elçileriyiz |
|
5 | رَبِّكَ | senin Rabbinin |
|
6 | فَأَرْسِلْ | gönder |
|
7 | مَعَنَا | bizimle |
|
8 | بَنِي | oğullarını |
|
9 | إِسْرَائِيلَ | İsrail |
|
10 | وَلَا | ve |
|
11 | تُعَذِّبْهُمْ | onlara azab etme |
|
12 | قَدْ | kuşkusuz |
|
13 | جِئْنَاكَ | biz sana getirdik |
|
14 | بِايَةٍ | bir ayet |
|
15 | مِنْ | -den |
|
16 | رَبِّكَ | Rabbin- |
|
17 | وَالسَّلَامُ | ve Esenlik |
|
18 | عَلَىٰ | üzerinedir |
|
19 | مَنِ | kimseler |
|
20 | اتَّبَعَ | uyan |
|
21 | الْهُدَىٰ | hidayete |
|
فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. أْتِيَاهُ fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
قُولَٓا atıf harfi فَ ile makabline matuftur. فَ , matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُولَٓا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اِنَّا رَسُولَا ‘dir. قُولَٓا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. رَسُولَا kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup ref alameti tesniye elifidir. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. اَرْسِلْ fiili mukadder istînâfa matuftur. Takdiri; تنبّه فأرسل (Dikkat et ve gönder.) şeklindedir.
اَرْسِلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
Muzari fiillerin ( أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ...) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. ( هُوَ - هِيَ ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevâzendir, yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَعَنَا mekan zarfı, اَرْسِلْ fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَن۪ٓي mef’ûlun bih olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ى ‘dir. İzafetten dolayı ن harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır.
Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِسْرَٓائ۪لَ muzâfun ileyh olarak cer alameti fethadır. Gayri munsarif kelimedir.
Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf ( اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ )” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُعَذِّبْهُمْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تُعَذِّبْهُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عذب ‘dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlun herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اَرْسِلْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رسل ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ
Fiil cümlesidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. جِئْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِاٰيَةٍ car mecruru جِئْنَا fiiline müteallıktır.
مِنْ رَبِّكَ car mecruru اٰيَةٍ ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّـبَعَ الْهُدٰى
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. السَّلَامُ mübteda olup lafzen merfûdur.
مَنْ müşterek ism-i mevsûlu عَلٰى harf-i ceriyle اَنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اتَّـبَعَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اتَّـبَعَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
الْهُدٰى mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
اتَّـبَعَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ‘dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ
Önceki ayetteki … لَا تَخَافَٓا cümlesine matuf olan ayetin ilk cümlesi فَأْتِيَاهُ , Musa (a.s) ile Harun’a (as) ‘’İkiniz gidin!’’ emridir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üsluptaki فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ cümlesi, makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
قُولَٓا fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mekulü’l-kavl Allah Teâlâ'nın onlara, Firavun’a aktarmaları için öğrettiği sözlerdir.
رَبِّكَ izafeti veciz ifade içindir.
Hz. Musa ile Hz. Harun'un bu şekilde emrolunmaları, daha baştan hakkı tahkik etmek içindir. Ta ki o azgın, onların şanını bilsin de cevabını ona göre versin. Keza burada Rabb isminin zikri de bunun içindir. (Ebüssuûd)
Tamlama; davetin en uzağındaki Firavun’a ait olan muhatap zamiri كَ ile rabbe izafe edilmiştir. Çünkü Allah'ın, Musa ile Harun’un Rabbi olduğu "Biz senin Rabbinin elçileriyiz" şeklindeki sözlerinden ve Allah’ın insanların Rabbi olduğu sözünden anlaşılmaktadır. Oysa Firavun onlara kendisinin Rab olduğunu öğretmişti. (Âşûr)
فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ
فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ cümlesine dahil olan فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. Takdiri تنبّه /dikkat et! olan mukadder istînâfa matuftur. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiş olan وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ
Ta’liliyye veya beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
رَبِّكَ lafzı ayette tekrarlanmıştır. Tekrarlama ve zamir yerine isim kullanılması şeklinde yapılan ıtnâbla رَبِّ ismi yüceltilerek, muhatabın zihnine iyice yerleşmesi sağlanmıştır.
Firavun’a hitap ederken “biz Rabbimizin elçileriyiz” değil, “biz senin Rabbinin elçileriyiz” demelerini buyurması dikkate değer bir inceliktir.
Bu ayetlerde Allah Teâlâ, hz. Musa ve Harun’u yatıştırmış, korkularını almış, sonra da nasıl konuşacaklarını öğretmiştir. Önce ‘’Söyleyin’’ buyurarak yumuşak söz söylemelerine giriş yapmıştır. Bu istidrâc sanatıdır.
İstidrâc, muhatabı fethetmek için onu etkileyecek, yaklaştıracak veya korkutup rağbet ettirecek, vazgeçirecek, teşvik edecek şeyleri aniden değil de alıştıra alıştıra söyleme sanatıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)
Onların Allah (cc) tarafından mucize getirmeleri, onların peygamberliklerini tahkik ve izah etmekte ve emirlerine uyulmasını zorunlu kılmaktadır. (Ebüssuûd)
فَأْتِيَاهُ - جِئْنَاكَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
رَسُولَا - اَرْسِلْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
جاء fiili ‘geldi’ demektir. بِ harf-i ceriyle kullanıldığında ‘getirdi’ manasına gelir. Bu tazmin sanatıdır.
قَدْ جِئْناكَ بِآيَةٍ مِن رَبِّكَ cümlesi içerisinde إنّا رَسُولا رَبِّكَ cümlesinin açıklamasını barındırır. İlk cümle icmali olup ikincisi beyanidir. Burada, ikisinin de Allah tarafından gönderilmiş elçiler olması hasebiyle, Allahın onlardan birinin eliyle hakikati göstereceğinin sebebi vardır. Her ikisi de cümlenin, ondan önce gelen kısmına fasılla gelmesi gerektiğini gösterir. (Âşûr)
وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّـبَعَ الْهُدٰى
Ayetin son cümlesindeki وَ istînâfiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur عَلٰى مَنِ ‘in müteallakı olan haber mahzuftur. Cümle sübut ve istikrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, عَلٰى harfiyle birlikte mahzuf habere müteallıktır. Sılası olan اتَّـبَعَ cümlesi müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
السَّلَامُ kelimesi, ‘selamet, esenlik’ anlamındadır. Buradaki عَلٰى harf-i ceri, لِ harf-i ceri anlamındadır. Nitekim اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ [Lanet onlara, yurdun kötüsü de onlara] (Ra'd/25) buyurulmuştur ki; bunun manası عَليهم ’dir. Cenab-ı Hak yine مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ [Kimi iyi amel ederse, kendi lehine kimi de kötülük ederse bu da kendi aleyhinedir] (Fussilet/46) buyurmuştur. Bir diğer yerde de اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَاۜ [Eğer iyilik yaparsanız kendiniz için yapmış olursunuz. Eğer kötülük yaparsanız bu da onun aleyhinedir] (İsrâ/7) buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
السَّلامُ ; Selamet ve şeref demektir. Burada selam verilecek muayyen biri olmadığı için selamlama veya Firavun'u selamlamak kastedilmemiştir. Çünkü selamlama ilk karşılaşma esnasında olur, kelamın ortasında olmaz. (Âşûr)
عَلى harf-i ceri temekkün içindir. Yani hidayete uyanların emniyeti sabittir, onlar için hiçbir şüphe yoktur. (Âşûr)
Bu kelam, hz. Musa ile Harun'a uymalarını en nazik şekilde açıkça teşvik etmektedir. (Ebüssuûd)