Tâ-Hâ Sûresi 98. Ayet

اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً  ...

Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّمَا ancak
2 إِلَٰهُكُمُ tanrınız ا ل ه
3 اللَّهُ Allah’tır
4 الَّذِي
5 لَا olmayan
6 إِلَٰهَ tanrı ا ل ه
7 إِلَّا başka
8 هُوَ O’ndan
9 وَسِعَ kuşatmıştır و س ع
10 كُلَّ her ك ل ل
11 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
12 عِلْمًا O’nun bilgisi ع ل م
 

اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ

 

نَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir. 

اِلٰهُكُمُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اللّٰهُ  lafza-i celâl mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl,  اللّٰهُ  lafza-i celâl’in sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَٓا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir.  اِلٰهَ  kelimesi  لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.  

اِلَّا  istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri;  موجود (vardır) şeklindedir.

Munfasıl zamir  هُوَ  mahzuf haberin zamirinden bedeldir.


 وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَسِعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

كُلَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عِلْماً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi kasr edatı  اِنَّـمَٓا  ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Veciz ifade kastı taşıyan izafet formundaki  اِلٰهُكُمُ  mübteda,  اللّٰهُ  haberdir. 

Bütün esma-i hüsna ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâl telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak için müsned olarak gelmiştir. 

الَّذ۪ي  has ism-i mevsûlu, lafza-i celâlin sıfatı olarak mahallen merfudur. Sıfatın ism-i mevsûlle ifade edilmesi tazim amacına matuftur.  

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  şeklindeki sıla cümlesine dahil olan  لَٓا  cinsini nefyeden nefy harfidir. İsmi  اِلٰهَ ’dir. Haberi mahzuftur. اِلَّا  istisna edatı,  هُوَۜ  ise  لَٓا ’nın isminden bedeldir. Bedel anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Sıla cümlesi, kasr üslubuyla tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.

لَاۤ  ve  إِلَّا  ile oluşan kasr  هُوَ  ile  لَاۤ ’nın ismi  إِلَـٰهَ  arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur. 


 وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً

 

Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

Mef’ûl olarak gelmiş  كُلَّ ye muzâfun ileyh olan  شَيْءٍ ’deki tenvin nev ve kesret ifade eder. Umum ifade eden  كُلَّ  bu manayı tekid etmiştir. عِلْماً  temyizdir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu takdirde lafz-ı celâlde tecrîd sanatı vardır.

89, 97, 98. ayetlerin sonundaki  نَفْعاً۟ - نَسْفاً - عِلْماً  kelimelerinde akıcı, güzel bir seci vardır. (Safvetü’t Tefasir)  

وَسِعَ  fiili; tam bir ihata manasında istiare edilmiştir. Çünkü geniş bir kap, kendisi dışındaki bir çok şeyi kapsar. Burada da عِلْماً kelimesi temyiz olarak gelip söz konusu genişlik Allah Teâlâ’ya nispet edilerek ilmiyle her şeyi ama her şeyi kuşattığı belirtilmiştir. O halde mana; وسِعَ عِلْمُهُ كُلَّ شَيْءٍ ; sonsuz ilmi, her şeyi kuşattı şeklindedir. Yani, كُلَّ  lafzının umum ifade etmesi hasebiyle, ilmi yalnızca en gizli şeylerle sınırlı değildir. (Âşûr)