وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلِسُلَيْمَانَ | ve Süleyman’a |
|
2 | الرِّيحَ | fırtınayı |
|
3 | عَاصِفَةً | şiddetli |
|
4 | تَجْرِي | akıp giderdi |
|
5 | بِأَمْرِهِ | onun emriyle |
|
6 | إِلَى |
|
|
7 | الْأَرْضِ | yere |
|
8 | الَّتِي |
|
|
9 | بَارَكْنَا | bereketlendirdiğimiz |
|
10 | فِيهَا | içini |
|
11 | وَكُنَّا | ve biz |
|
12 | بِكُلِّ | her |
|
13 | شَيْءٍ | şeyi |
|
14 | عَالِمِينَ | biliriz |
|
وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ
وَ atıf harfidir. لِسُلَيْمٰنَ car mecruru, mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, سَخَّرْنَا (Boyun eğdirdi) şeklindedir.
الرّ۪يحَ mahzuf fiilin mef’ûlün bihi olup fetha ile mansubdur. عَاصِفَةً kelimesi رّ۪يحَ ’nın hali olup fetha ile mansubdur. تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ cümlesi رّ۪يحَ ’nın ikinci hali olup mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَجْر۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
بِاَمْرِه۪ٓ car mecruru تَجْر۪ي fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَى الْاَرْضِ car mecruru تَجْر۪ي fiiline mütealliktir. الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûl الْاَرْضِ ’ın sıfatı olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası بَارَكْنَا ’dır. Îrabdan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَارَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا car mecruru بَارَكْنَا fiiline mütealliktir.
عَاصِفَةً kelimesi, sülasi mücerredi عصف olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُنَّا nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
نَا mütekellim zamir كُنَّا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. بِكُلِّ car mecruru كُنَّا’nın mahzuf haberine mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
عَالِم۪ينَ kelimesi كُنَّا ’nın haberi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
عَالِم۪ينَ kelimesi sülasi mücerredi علم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ
…وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Ayetin başındaki car mecrurun müteallik olduğu fiil mahzuftur. Takdiri سَخَّرْنَا ’dır. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
عَاصِفَةً kelimesi الرّ۪يحَ ’nın halidir. تَجْر۪ي cümlesi ise hal-i müekkide olarak وَ ’sız gelmiş, bu durumun sürekli olduğuna işaret etmiştir. Hal, ıtnâb sanatıdır.
Has ism-i mevsûl الَّت۪ي, cer mahallinde الْاَرْضِ ’nin sıfatıdır. Marife bir isimden sonra gelen ismi mevsûller o ismin sıfatı olurlar. Mevsûlün sılası بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
لِسُلَيْمٰنَ [Ona ram ettik] ifadesi سَخَّرْنَا لَهُ demektir. Belki de burada لِ kullanılıp da ötekisinde (Davud'unkinde) kullanılmaması, o harika şeyin Süleyman'a ait olup ondan istifade etmesindendir. Birincide ise dağlarda ve kuşlarda görülen bir durumdur, ona nispet edilmiştir. (Beyzâvî, Fahreddin er-Râzî)
Ayetin fasılası olan وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ cümlesi وَ ’la 79. ayetteki …سخّرنا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِكُلِّ شَيْءٍ, ihtimam için amili ve كَان’nin haberi olan عَالِم۪ينَ ’ye takdim edilmiştir.
كَان ’nin haberinin ism-i fail kalıbında gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
Cümlenin azamet zamirine isnadı tazim ifade etmiştir.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)
İsim cümlesi, fiil cümlesine atfedilmiştir.
İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, s. 190-191)
Râgıb el-İsfahânî كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur’an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
شَيْءٍ ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.
الرّ۪يحَ - عَاصِفَةً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Sayfadaki ayetlerin fasılalarındaki وَ - ن ve يْ - ن harfleriyle oluşan seci, muhatabı etkileyen bir ahenk oluşturmaktadır. Ayetlerin son kelimeleri arasında ayrıca lüzum ma la yelzem sanatı vardır.