Enbiyâ Sûresi 82. Ayet

وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلاً دُونَ ذٰلِكَۚ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ  ...

Bir de şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık eden ve daha bundan başka işler yapanları da onun emrine verdik. Hep onları zapteden bizdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنَ ve
2 الشَّيَاطِينِ şeytanlardan ش ط ن
3 مَنْ kimseleri
4 يَغُوصُونَ denize dalan غ و ص
5 لَهُ kendisi için
6 وَيَعْمَلُونَ ve yapan ع م ل
7 عَمَلًا işler ع م ل
8 دُونَ başka د و ن
9 ذَٰلِكَ bundan
10 وَكُنَّا ve biz idik ك و ن
11 لَهُمْ onları
12 حَافِظِينَ onun emrinde tutuyor ح ف ظ
 

 

 Şetane شطن :

  Şeytan شَيْطانٌ uzaklaşmak anlamındaki şetane شَطَنَ kökünden gelir. Ebu Ubeyde şöyle der: Azgın olan cinlere insan ve hayvanların tümüne şeytan denir. İnsana ait bütün yerilen kötü huylara da şeytan denilmiştir. Çoğulu شَياطِين şeklindedir.

 Bir görüşe göre ise nûn -ن- harfi zâiddir ve sözcük öfkeyle yanıp tutuşmak demek olan شَطا fiilinden gelir. Zira Rahman, 55/15 ayetine geçtiği üzere şeytan da ateşten yaratılmıştır.

 Ebu Ubeyde ise 'şeytan sözcüğü, cinlerden, insanlardan ve hayvanlardan kötü huylu/serkeş olanların tümüne verilen bir addır' demiştir. Ayrıca insanın sahip olduğu her türlü yerilen kuvve de olarak adlandırılmıştır. Bundan dolayı Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:  ''Haset bir şeytandır; öfke bir şeytandır.''(Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de isim formunda 88 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekli şeytandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلاً دُونَ ذٰلِكَۚ 

 

Cümle atıf harfi  وَ ’la  سَخَّرْنَا ’ya matuftur.

مِنَ الشَّيَاط۪ينِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  muahhar mübteda olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَغُوصُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَغُوصُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  لَهُ  car mecruru  يَغُوصُونَ  fiiline müteallıktır. 

يَعْمَلُونَ  atıf harfi  وَ ’la  يَغُوصُونَ ’ye matuftur.  

يَعْمَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. عَمَلاً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. 

دُونَ ذٰلِكَ  zarfı,  عَمَلاً ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. İsm-i işaret  ذٰلِكَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.


وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

نَا  mütekellim zamiri  كُنَّا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.  لَهُمْ  car mecruru  حَافِظ۪ينَ’e müteallıktır.

حَافِظ۪ينَ  kelimesi  كُنَّا ’nın haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

حَافِظ۪ينَ  kelimesi sülasi mücerredi  حفظ  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلاً دُونَ ذٰلِكَۚ 

 

Ayet, …سَخَّرْنَا  cümlesine matuftur. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesi, fiil cümlesine atfedilmiştir.

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, s. 190-191)

Cümlede, îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  مِنَ الشَّيَاط۪ينِ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, merfû mahalde muahhar mübtedadır. Sılası olan  يَغُوصُونَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle ifade edilmesi, sonraki habere dikkat çekmek içindir.

يَعْمَلُونَ  cümlesi, sıla cümlesine matuftur. Aynı üslupta gelen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

Mef’ûl olan  عَمَلاً ’deki tenvin kesret, tazim ve nev içindir.


 وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ

 

Ayetin fasılası, …وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُمْ, ihtimam için amili ve  كَان ’nin haberi olan  حَافِظ۪ينَۙ ’ye takdim edilmiştir.

لَهُمْ  car mecrurundaki lam burada takviye için gelmiştir. Yani onları korumak, insanlardan uzak tutmak anlamındadır. (Âşûr)

كَان ’nin haberinin ism-i fail kalıbında gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426) 

Cümlenin azamet zamirine isnadı tazim ifade etmiştir.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

İsim cümlesi, fiil cümlesine atfedilmiştir.

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. (Sevinç Resul Arapçada Cümle Yapısı 2010 Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, s. 190-191)

Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ nin Fiili ve Kur’an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

[Şeytanlardan kimi onun için denize dalar], nefis şeyler çıkarırlardı.  مَنْ  edatı  الرّ۪يحَ’a matuftur ya da mübtedadır, haberi de makablidir. O, nekre-i mevsûfedir. Ve bundan başka işler de yaparlardı. Mesela şehirler kurmak, saraylar yapmak ve güzel sanatlar icra etmek gibi. Nitekim Allah Teâlâ [Onun için mihraplar ve heykeller yaparlardı. (Sebe Suresi, 13)] buyurmuştur.  وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ [Biz onlar için gözcüler idik.] Emrinden çıkmasınlar yahut karakterleri gereği bozgunculuk yapmasınlar diye. (Beyzâvî)

وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ [Biz onları gözetim altında tutuyorduk.] Yani o şeytanlar, Süleyman'ın (a.s.) emrinden çıkmasın yahut tabiatları gereği olan kötülükleri yapmasınlar diye onları gözetim altında tutuyorduk. Deniliyor ki bu gözetim için o şeytanların başında meleklerden bir topluluk ve mümin cinlerden de bir topluluk görevlendirilmişti. Zeccâc diyor ki: “O şeytanlar, yaptıklarını bozmamak için gözetim altında tutuluyorlardı. Zira şeytanların adeti, gündüz yaptıklarını geceleri bozmak idi.” (Ebüssuûd)

Bu alemdeki şeylerin en şeffafı hava ve ateştir. Cenab-ı Hakk bu ikisini de Hz. Süleyman’ın (a.s.) mucizesi kılmıştır. Havaya gelince bu, “Süleyman'a, şiddetli esen rüzgarı müsahhar kıldık.” (Sad Suresi, 36) ayetinde anlaşılan husustur. Ateşe gelince şeytanlar, ateşten yaratılmışlardır. Allah Teâlâ onları da Hz. Süleyman’ın (a.s.) emrine amade kılmıştır. Böylece Hz. Süleyman (a.s.) onlara, suya dalmalarını emrediyordu. Halbuki ateş, suyla söner. Ama bu, onlara hiçbir zarar vermiyordu. Bu da Cenab-ı Hakk'ın, zıddı zıddından çıkarıp ortaya koymaya kādir olduğunu gösterir. (Fahreddin er-Râzî)

يَعْمَلُونَ - عَمَلاً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.