Mü'minûn Sûresi 106. Ayet

قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ  ...

Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ق و ل
2 رَبَّنَا Rabbimiz ر ب ب
3 غَلَبَتْ yendi غ ل ب
4 عَلَيْنَا bizi
5 شِقْوَتُنَا bahtsızlığımız ش ق و
6 وَكُنَّا ve biz olduk ك و ن
7 قَوْمًا bir topluluk ق و م
8 ضَالِّينَ sapık ض ل ل
 
Burada âhirette inkârcıların yargılanmalarından bir sahne anlatılmaktadır: Allah inkârcılara, âyetleri kendilerine okunduğunda onları yalanlayıp reddettiklerini hatırlatır. Kuşkusuz inkârcıların bütün kötülükleri öncelikle âyetleri inkâr etmeleriyle başladığı için bu suçun altının özellikle çizildiği anlaşılmaktadır. İnkârcıların verdiği cevap gerçeğin tam ifadesidir: “Kötü yanımızın etkisinde kaldık; biz bir sapkınlar topluluğu olduk.” Demek ki inkâr ve isyanları samimi araştırmalarına, akıl ve düşüncelerinin vardığı fikirlere değil, nefsânî arzularını, çıkar kaygılarını, beşerî zaaflarını aşamamalarına dayanıyordu. Bu yüzden “Bizi buradan çıkar!” feryatları da karşılıksız kalacaktır. Çünkü bu yakarışları dünyada yapmaları gerekirdi. Ama dünyada iken samimi müslümanlar âhiret kurtuluşu için niyaz ederken, bu zor hesap için hazırlanırken o inkârcılar bu günahsız müminleri küçümseyip alaya alıyorlardı. Ama şimdi mutlu âkıbeti o müminler elde etmişlerdir.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 46
 

قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

رَبَّـنَا  itiraziyye cümlesidir. Mekulü’l-kavli,  غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا dir. قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ  muzâftır. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli  غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

غَلَبَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  عَلَيْنَا car mecruru  غَلَبَتْ  fiiline mütealliktir. 

شِقْوَتُنَا  fail olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

وَ  atıf harfidir.  كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كُنَّا ‘nın ismi mütekellim zamir  نَا  olarak mahallen merfûdur.  قَوْماً  kelimesi,  كُنَّا nın haberi olarak lafzen mansubdur. 

ضَٓالّ۪ينَ  kelimesi,  قَوْماً ’nin sıfatı olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ضَٓالّ۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  ضلل  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İtiraziyye olan  رَبَّـنَا, istirhamı tekid için gelmiş ıtnâb sanatıdır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir. 

Hatalarını itiraf eden cehennem ehlinin, “Rabbimiz” şeklindeki hitapları, onların Allah Teâlâ’nın merhamet sıfatına sığındıklarını gösterir. 

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. 

Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv” ın Kullanımı)

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107) 

غَلَبَتْ  fiilinin, شِقْوَت ’e isnadı, aklî mecazdır.

Bizim zevk ve hevalarımıza düşkünlüğümüz bize galip geldi cümlesinde zevk ve heva bedbahtlık diye adlandırılmış olmaktadır. Çünkü bu ikisi bedbahtlığa götürürler. (Kurtubî) 

غلبتْ ألشِقْوَ  ifadesinde istiare vardır. Çünkü azgınlık (ألشِقْوَ) onlarda apaçık görülüp, bu durum hallerinden anlaşılınca, hepsinde baskın olan bir hal konumunda olmuştur.   غَلَبَ ’nin gerçek anlamı, birini güç kullanarak hakimiyet altına sokma, avucunun içine alma, sonuçta ele geçirdiğini efendisinin elindeki köle, esir edenin avucunun içindeki tutsak haline getirmektir. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)   

وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ ; önceki cümleye matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

ضَٓالّ۪ينَ  kelimesi  قَوْماً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

قَوْماً ’deki tenvin, cins ve tahkir ifade eder.

“Biz doğru yoldan sapmış bir topluluk idik.” cümlesi, bizler yaptıklarımızla hidayeti kaybetmiş, sapıtmış kimselerdik. Bu onların mazeret bildirmeleri değil, onların bir ikrarı olacaktır. (Kurtubî) 

شِقْوَتُنَا  ضَٓالّ۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.