Mü'minûn Sûresi 109. Ayet

اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ  ...

Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّهُ gerçek şu ki
2 كَانَ idi ك و ن
3 فَرِيقٌ bir zümre ف ر ق
4 مِنْ -dan
5 عِبَادِي kullarım- ع ب د
6 يَقُولُونَ diyorlar ق و ل
7 رَبَّنَا Rabbimiz ر ب ب
8 امَنَّا inandık ا م ن
9 فَاغْفِرْ bağışla غ ف ر
10 لَنَا bizi
11 وَارْحَمْنَا ve bize acı ر ح م
12 وَأَنْتَ ve sen
13 خَيْرُ en hayırlısısın خ ي ر
14 الرَّاحِمِينَ acıyanların ر ح م
 
Burada âhirette inkârcıların yargılanmalarından bir sahne anlatılmaktadır: Allah inkârcılara, âyetleri kendilerine okunduğunda onları yalanlayıp reddettiklerini hatırlatır. Kuşkusuz inkârcıların bütün kötülükleri öncelikle âyetleri inkâr etmeleriyle başladığı için bu suçun altının özellikle çizildiği anlaşılmaktadır. İnkârcıların verdiği cevap gerçeğin tam ifadesidir: “Kötü yanımızın etkisinde kaldık; biz bir sapkınlar topluluğu olduk.” Demek ki inkâr ve isyanları samimi araştırmalarına, akıl ve düşüncelerinin vardığı fikirlere değil, nefsânî arzularını, çıkar kaygılarını, beşerî zaaflarını aşamamalarına dayanıyordu. Bu yüzden “Bizi buradan çıkar!” feryatları da karşılıksız kalacaktır. Çünkü bu yakarışları dünyada yapmaları gerekirdi. Ama dünyada iken samimi müslümanlar âhiret kurtuluşu için niyaz ederken, bu zor hesap için hazırlanırken o inkârcılar bu günahsız müminleri küçümseyip alaya alıyorlardı. Ama şimdi mutlu âkıbeti o müminler elde etmişlerdir.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 46
 

اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamir  اِنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اِنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

كَانَ  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  كَانَ nin ismi,  فَر۪يقٌ olup lafzen merfûdur.  مِنْ عِبَاد۪ي  car mecruru,  فَر۪يقٌ ’un mahzuf sıfatına mütealliktir. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَقُولُونَ  cümlesi,  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَقُولُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli  رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ’dir.  يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ  muzâftır. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا  cümlesi nidanın cevabıdır.

اٰمَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasihadır. Takdiri;  إن تقبل إيماننا فاغفر لنا (Bizim imanımızı kabul edersen bizi bağışla!) şeklindedir.

اغْفِرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir. لَنَا  car mecruru  اغْفِرْ  fiiline mütealliktir. 

ارْحَمْنَا  atıf harfi  وَ ’la  فَاغْفِرْ لَنَا ’ya matuftur. وَ  haliyye veya itiraziyye veya istînâfiyyedir. 

Munfasıl zamir  اَنْتَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. 

الرَّاحِم۪ينَ  muzâfun ileyh olup  cer alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  الرَّاحِم۪ينَ  kelimesi,sülâsi mücerredi  رحم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا 

 

Ta’liliye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır. 

إنَّهُ كانَ فَرِيقٌ مِن عِبادِي  ile başlayan ayet, cümle sonuna kadar istînâfiyye şeklinde gelmiş olup, burada azap günü küfür üzere olanlara, müminlerin içerisinde oldukları nimetler zikredilmiş ve onların dünyada iken müminlere karşı alaycı muameleleri hatırlatılarak kendi elleriyle kendilerini ne büyük bir hüsrana uğrattıkları hissettirilmiştir. (Âşûr)

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّهُ  (Çünkü) yani durum şu ki anlamında feth ile de okunmuştur yani  “ِ لأنٌَهُ ” (çünkü) demektir. Kullarımdan bir grup yani müminler, buna ashâb da denilmiştir, ashâb-ı suffe de denilmiştir. (Beyzâvî)

اِنَّ ’nin haberi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haberin  إنَّ  ile tekidli gelip bunun şan zamiri ile desteklenmesi, müşriklerin bir an önce korkutulması içindir. (Âşûr)

كَانَ ’nin ismi olan  فَر۪يقٌ ’daki tenvin, cins ve tazim ifade eder.

عِبَاد۪ي  izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması, kulların teşrif ve tazimi içindir.

كَانَ ’nin haberi olan …يَقُولُونَ, muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

رَبَّـنَا  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması  نَا  zamirine şan ve şeref kazandırmıştır. Ayrıca mütekellimin Allah’ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.

Nidanın cevabı olan  اٰمَنَّا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)


 فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا 

 

فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Takdiri; إن تقبل إيماننا  (İmanımızı kabul edersen.) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Cevap cümlesi  اغْفِرْ لَنَا , emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen, dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Aynı üslupta gelen  وَارْحَمْنَا  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle şartın cevabına atfedilmiştir.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, talebî inşaî isnaddır.

ارْحَمْنَا  kelimesinde irsâd vardır.


 وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ

 

Ayetin son cümlesindeki  وَ  haliyye, itiraziyye veya istînâfiyyedir. Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede muzâfun ileyh olan  اَرْحَمُ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Müsnedin veciz ifade kastıyla gelen  خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ  şeklindeki izafet formu, müsnedün ileyhin de tazimine işaret eder.

İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ارْحَمْنَا - الرَّاحِم۪ينَۚ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

خَيْر - فَاغْفِر - ارْحَمْنَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Daha sonra Hakk Teâlâ, onların bu feryad-ü figanlarının, korku ve dehşetlerinin, müminlerle ilgili bir şeyden olduğunu beyan ederek “Çünkü kullarımdan bir zümre vardır ki onlar, ‘Ey Rabbimiz, iman ettik. Bizi affet, bize merhamet eyle, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.’ derlerken siz onları eğlence edindiniz.” buyurmuştur. Böylece Allah Teâlâ, onların azap sebebi olan ve hayırlardan, güzel şeylerden uzaklaştırılmalarına sebep olan şeylerden sadece birisini anlatmıştır. Bu da onların müminlere yapmış oldukları muamelelerdir. (Fahreddin er-Râzî)