Mü'minûn Sûresi 29. Ayet

وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ  ...

Yine de ki: “Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقُلْ ve de ki ق و ل
2 رَبِّ Rabbim ر ب ب
3 أَنْزِلْنِي beni indir ن ز ل
4 مُنْزَلًا bir inişle ن ز ل
5 مُبَارَكًا mübarek ب ر ك
6 وَأَنْتَ ve sen
7 خَيْرُ en hayırlısısın خ ي ر
8 الْمُنْزِلِينَ konuklayanların ن ز ل
 
Kavminin inkârcı önderlerinin haksız iddia ve iftiralarla davetini engellemeleri karşısında Hz. Nûh’un Allah’tan yardım dilemesi üzerine bütün kitaplı dinlerde ve genel olarak çeşitli toplumların kültüründe yer alan meşhur tûfan olayı gerçekleşti (Nûh tûfanı hakkındaki âyetlerin yorumu ve olay hakkında bilgi için bk. Hûd 11/36-49) Hz. Nûh’un, hem şahsı hem de beraberindekiler adına yaptığı duasında Allah’ın kendisini “bereketli bir yer”e indirmesini dilerken, gemide bulunanların güvenlik ve rahatlığını veya yolculuğun bitiminde inecekleri yerin güvenli ve bereketli olmasını kastetmiş olabileceği yönünde açıklamalar yapılmıştır (meselâ bk. Zemahşerî, III, 46-47; Râzî, XXIII,95). Bizce bu duayı, sınırlamadan âyette olduğu şekliyle anlamak daha isabetli olacaktır. Bu, aynı zamanda her müminin bir yere yerleşirken, yolculuk yaparken tekrar etmesinde fayda bulunan anlamlı bir dua örneğidir. 
 

وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli,  رَبِّ اَنْزِلْن۪ي ‘ dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ  muzâftır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur.  

اَنْزِلْن۪ي  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  مُنْزَلاً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُبَارَكاً  kelimesi  مُنْزَلاً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ  cümlesi   اَنْزِلْن۪ي ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.  

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  اَنْتَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  الْمُنْزِل۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُنْزِل۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُبَارَكاً  kelimesi,  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan mufâ’ale babının ism-i mef’ûlüdür.
 

وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ

 

وَ  ’la önceki ayetteki …  وَقُلْ  cümlesine atfedilen bu ayette de Allah Teâlâ, Hz. Nuh’a dua etmesini emrediyor. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Nida harfi ve münada olan  رَبِّ  izafetinde muzâfun ileyhin hazfi, mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبّ۪  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.

Nidanın cevabı olan  اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً  cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

مُبَارَكاً  mef’ûlu mutlak olan  مُنْزَلاً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Ayetin sonundaki hal  وَ ‘ıyla gelen  وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsme isnad edilen bu isim cümlesi sübut ve istimrar ifade eder.

Haber olan  خَيْرُ  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedin  خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ  şeklindeki izafet formu, faydayı çoğaltmak, daha kâmil bir hale getirmek içindir. 

Ayetteki  اَنْزِلْن۪ي  fiilinde irsâd sanatı vardır.

اَنْزِلْن۪ي  -  مُنْزَلاً  مُنْزِل۪ينَ  kelimeleri arasında cinâs-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ  [Sen indirenlerin en hayırlısısın] duaya uygun bir övgüdür. Duasına bunu katmasını emretmiştir, çünkü bunda mübalağa ve icabete vesile vardır. Gemidekilerle dediği halde burada tekil kullanılması faziletini göstermek içindir ve şunu da belirtmek içindir ki, duası onlarınkinin de yerine geçer. Çünkü onları da kuşatır. (Beyzâvî)

Hz. Nuh'un yanındakiler de kendisiyle beraber gemiye yerleşip kurtuldukları halde bu emrin yalnız kendisine verilmesi, onun faziletini göstermek ve onun duasının, başkasının duasına ihtiyaç bırakmadığını zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)