يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ
يَٓا nida harfidir. أَیُّ münada nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. الرَّسُولُ münadadan bedel veya sıfattır.
Münadanın başında harfi tarif varsa, önüne müzekker isimlerde اَيُّهَا , müennes isimlerde اَيَّتُهَا getirilir. Bunlardan sonra gelen müştak ise sıfat, camid ise bedel olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:
1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atfı beyan olarak gelmesi
2. اَيُّهَا ve اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi
3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi
4. Tefsir harfi اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler
Burada اَيُّهَا ’dan sonra gelen camid isim olduğu için الرُّسُلُ kelimesi atf-ı beyandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nidanın cevabı كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ ’dir.
كُلُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
مِنَ الطَّيِّبَاتِ car mecruru كُلُوا fiiline mütealliktir.
وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اعْمَلُوا fiili, نَ ‘un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
صَالِحاً mahzuf mevsufun sıfatıdır. Takdiri; اعملوا عملا صالحا (Salih amel yapın) şeklindedir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ى mütekellim zamiri اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte عَل۪يمٌ ‘e mütealliktir.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
عَل۪يمٌ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. عَل۪يمٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı olan كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üslupta gelen وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.
Bu nida ve hitap, lafızdan anlaşıldığı gibi peygamberlere yönelik değildir. Zira peygamberler değişik zamanlarda birbirinden ayrı olarak gönderilmişlerdir. Dolayısıyla, hepsine birden hitap etmek nasıl mümkün olabilir ki? Aksine mana, ‘’Kendi zamanında gönderilmiş olan her bir peygambere bu şekilde nida edilmiş, bu emir verilmiştir’’ şeklindedir. Böylece bunu dinleyen kimse, bu hususun bütün peygamberlere söylenmiş, hepsine emredilmiş olduğunu ve dolayısıyla dikkate alınmaya, uygulanmaya değer olduğunu anlamış olur. (Keşşâf)
‘Tertemiz şeyler’ ifadesi ile hoş ve helal olan şeyler kastedilmiştir. Denmiştir ki: Rızkın temiz olanı helal, saf ve besleyici olanıdır. Helalden maksat, kullanmakla Allah’ın emrine karşı gelinmiş olmayan rızık; saftan maksat Allah’ın unutulmadığı rızık, besleyiciden maksat ise canı ayakta tutan ve aklı muhafaza eden rızıktır. Ya da insanların hoşuna giden lezzetli yiyecek ve meyveler kastedilmiş de olabilir. (Keşşâf)
Hazret-i Îsa ile annesinin, yaşamaya elverişli bir yere yerleştirilmelerinden sonra zikredilmesi, nimetlerden faydalanma imkânlarının tertibinin Hazret-i Îsa'ya özgü şeylerden olmadığını, fakat temiz şeylerin mübah kılınmasının bütün eski peygamberler için geçerli bir kadim şeriat olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Buradaki كُلُوا emri ibaha içindir. Eğer yemek yemek insan için doğal bir şeydir ama burada bunun zikriyle kastedilen, inkârcılara yemek yemenin risalete aykırı olmadığını ve elçileri gönderenin elçilerin yemelerine izin verdiğini bildirmektir. (Âşûr)
اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlenin, Allah’ın nefsine isnad edilmiş olması tazim ifade eder. Önceki ayetteki azamet zamirinden, bu cümlede müfret mütekellim zamirine iltifat edilmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِمَا , konudaki önemine binaen amili olan عَل۪يمٌۜ ’ya takdim edilmiştir.
Mecrur konumdaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası olan تَعْمَلُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberi عَل۪يمٌۜ ‘un, mübalağalı ism-i fail vezninde gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَعْمَلُونَ - عَل۪يمٌۜ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.