Mü'minûn Sûresi 60. Ayet

وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ  ...

Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler,
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve onlar ki
2 يُؤْتُونَ verirler ا ت ي
3 مَا şeyi
4 اتَوْا verdikleri ا ت ي
5 وَقُلُوبُهُمْ kalbleri ق ل ب
6 وَجِلَةٌ ürpererek و ج ل
7 أَنَّهُمْ şüphesiz onlar
8 إِلَىٰ
9 رَبِّهِمْ Rablerinin huzuruna ر ب ب
10 رَاجِعُونَ dönecekler ر ج ع
 
“Sorumlu davrananlar” şeklinde çevirdiğimiz müşfikûn kelimesi genellikle “Allah’a itaatlerini sürdürenler, O’nun hoşnutluğunu kazanma gayreti içinde olanlar, rızâsını elde edememe korkusuyla çaba gösterenler”; “âyetler” kelimesi ise “Kur’an âyetleri ve Allah’ın varlığını kanıtlayan deliller” şeklinde açıklanmıştır (meselâ bk. Taberî, XVIII, 31-32; Râzî, XXIII, 106-107). 60. âyette “vermek”ten söz edilmekle birlikte verilen şeyler belirtilmemiştir. Bu durumda Allah’a saygı ve hayır işleme düşüncesiyle insanlara yapılan her türlü iyilikler bu âyetin kapsamına girmektedir. Yukarıda inkârcılar eleştirildikten sonra burada da müminlerin seçkin niteliklerinden bazıları gösterilmiştir. Bunlar kısaca haşyet, yani Allah’a derin saygı, O’nun âyetlerine, yani peygamberine gönderdiği kitabına, varlığının kanıtlarına inanmak ve Allah’ın huzurunda hesabının verileceği düşüncesi ve sorumluluk bilinciyle eldeki imkânları muhtaçlarla paylaşmaktır. “İyiliklere koşup bu uğurda yarışma” iki anlama gelmektedir: a) Büyük bir arzuyla Allah’a itaat mahiyetindeki işlere yönelip yeri ve zamanı gelince bu işleri aksatmadan yapmak; b) Çeşitli hayırlı işler için çalışmak, başka insanlara iyilik etme yarışı içinde olmak (Râzî, XXIII, 107). 
 
Hz. Âişe  Peygamberimize :” Ey Allah’ın Resûlü! Bu âyette kendilerinden söz edilen ‘verdiklerini kalpleri ürpererek beren kimseler’ , hırsızlık yapan, zina eden ve içki içip de Allah’tan korkan kimseler mi?” diye sordu. Peygamberimiz de :” Hayır! Ey Ebû Bekir’in kızı, ey Sıddîk’in kızı! Bunlar Allah’tan korkarak namaz kılan, oruç tutan ve zekât veren kimselerdir” buyurdu. 
( Tirmizî, Tefsir 23/3; İbni Mâce , Zühd 20; Ahmed b. Hanbel, Müsned , VI, 159,205)
 

وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ

 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , atıf harfi  وَ ’la önceki ism-i mevsûle matuf olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  يُؤْتُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يُؤْتُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا , ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰتَوْا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

Birinci mef’ûl hazf edilmiştir. Takdiri;  الناس  şeklindedir.

اٰتَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ   cümlesi  اٰتَوْا ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir.  قُلُوبُهُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  وَجِلَةٌ  haber olup lafzen merfûdur.

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar,

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  وَجِلَةٌ ‘e mütealliktir.  هُمْ  muttasıl zamir  اَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.

اِلٰى رَبِّهِمْ  car mecruru  رَاجِعُونَ ‘ye mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.    

رَاجِعُونَ  kelimesi ,  اَنَّ ‘nin haberi olup  ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

رَاجِعُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  رجع  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُؤْتُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أتي ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.  وَجِلَةٌ  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbıdır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ

 

وَالَّذ۪ينَ  ism-i mevsûlu 57. ayetteki  اِنَّ الَّذ۪ينَ ’ye matuftur.  اِنَّ ‘nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, sılada ifade edilen amellere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim amacına matuftur.

Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  يُؤْتُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nin sılası olan  اٰتَوْا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا  sözünün anlamı, Allah yolunda sadaka, destek ve nafaka olarak mal vermektir. Kur’an’da mal verilmesi konusunda  إعْطاءِ  yerine  الإيتاءِ  fiilinin kullanımı yaygın olup, buradaki manası bellidir. ( Âşûr) 

Hal vav’ıyla gelen  قُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ  cümle, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyh olan  قُلُوبُهُمْ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden  اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ  şeklindeki isim cümlesi mukadder  بِ  harf-i ceri ile birlikte  وَجِلَةٌ ‘e mütealliktir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  اِلٰى رَبِّهِمْ , siyaktaki önemine binaen amiline takdim edilmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

Müsned olan  رَاجِعُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا  ifadesi ‘’verdiklerini verenler’’ anlamında olup, Peygamber (sav)’in ve Hazret-i Âişe’nin kıraatinde يُؤْتُونَ وَ اٰتَوْا (yaptıklarını yapanlar) şeklindedir. Rivayete göre Hazret-i Âişe şöyle demiştir: Peygamber (s.a.)’e; “Ya Rasûlallah! Bu ayette kastedilen kimse zina eden, hırsızlık yapan, içki içen, fakat buna rağmen (bu esnada) Allah’tan korkan kimse midir?” diye sordum. O da “Hayır ey Sıddık’ın kızı!  Aksine, bu kimse namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren, ama buna rağmen bu yaptıklarının kabul edilmeyeceği endişesiyle Allah’tan korkan kişidir.” buyurdu. [Tirmizî, “Tefsîr”, 24] (Keşşâf)

Bu ayette çokça taat ve ibadetlerine rağmen Allah’ı, O’na dönecekleri ve hesap verecekleri günü düşündüklerinde kalp çarpıntısı duyanlara yönelik bir övgü söz konusudur. (Zemahşerî, Keşşâf, IV, 380)

İnananlara ait  هِمْ  zamirinin,  رَبِّ  lafzına izafesi onlara teşrif ve tazim içindir.

Bil ki bu sıfatların sıralaması, son derece güzeldir. Çünkü birinci sıfat, uygun olmayan şeylerden sakınmayı gerektiren şiddetli bir korkunun varlığına; ikinci sıfat taatlarda riyayı terke; üçüncü sıfat da bu üç sıfatı birlikte bulunduran kimsenin taatlarını, kusurlu yapma endişesi içinde yaptığına delalet eder. Bu ise, sıddîkların en ileri makamıdır. Cenab-ı Hak o noktaya ulaşmayı bizlere nasip etsin. Amin. (Fahreddin er- Râzî)

يُؤْتُونَ  - اٰتَوْا  kelimeleri arasında cinâs-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.