Mü'minûn Sûresi 63. Ayet

بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ  ...

Ancak kâfirlerin kalbleri bu Kur’an’a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلْ fakat
2 قُلُوبُهُمْ onların kalbleri ق ل ب
3 فِي içindedir
4 غَمْرَةٍ gaflet غ م ر
5 مِنْ -ndan
6 هَٰذَا bu-
7 وَلَهُمْ onların vardır ki
8 أَعْمَالٌ işleri ع م ل
9 مِنْ
10 دُونِ başka د و ن
11 ذَٰلِكَ bundan
12 هُمْ onlar
13 لَهَا (hep) o (işler) için
14 عَامِلُونَ çalışırlar ع م ل
 
Bu ve gelecek âyetlerde söz konusu edilenler, Mekke putperestleridir. Onların kalplerinin “tam bir bilgisizlik karanlığı içinde” bulunduğu şey, bir önceki âyetin belirttiği “hakkı söyleyen kitap” (Kur’an) veya müminlerin, 57-61. âyetlerde özetlenen üstün nitelikleridir. Buna göre putperestlerin kalplerinin bilgisizlik karanlığı içinde bulunması, Kur’an’ın değerinden habersiz olmaları yahut müminlerin, belirtilen niteliklerini ve bunlar sayesinde elde ettikleri konum ve değeri kavrayamamaları (Zemahşerî, III, 50; Şevkânî, III, 551); bir başka yoruma göre ise bu dünyada Allah’ın kendilerine zenginlik ve evlâtlar vermesinin (bk. 55. âyet) hikmetini anlamaktan âciz olmalarıdır (Taberî, XVIII, 35).
 
 Bazı müfessirler, âyetin “bunun dışında” diye çevirdiğimiz kısmında geçen “zâlike” (bu) kelimesiyle 62. âyetteki “hak” kavramına işaret edildiğini belirtmişlerdir. Buna göre söz konusu ifade, “hak konusunda bilgisiz olmalarının, onun değerini kavrayamamalarının dışında” anlamına gelir. Bu yorumu aktaran Şevkânî burada ya müminlerin iyi fiillerine veya inkârcıların kötü fiillerine işaret edildiğini belirtir (III, 551). İlk görüşe göre âyetin ilgili bölümünü, “O inkârcıların, 57-61. âyetlerde müminlere nisbet edilen iyi fiillere aykırı daha nice kötü işleri vardır”; ikinci görüşe göre ise “Onların, kalplerinin karanlık içinde bulunması gibi kötü halleri ve eylemleri dışında daha nice kötü işleri vardır” şeklinde anlamak gerekir. 
 
 “Ceza” diye çevirdiğimiz 64. âyetteki azâb kelimesiyle Bedir’de müşriklerin müslümanlar karşısında uğrayacakları ağır yenilgiye veya âhiret azabına işaret edildiği belirtilmektedir. Burada asıl anlatılmak istenen husus, İslâm’a ve müslümanlara karşı kör bir mücadeleye girişen ve onlara her türlü haksızlığı reva gören Mekke’nin zengin ve şımarık putperestlerini dünyada veya âhirette Allah’ın mutlaka cezalandıracağı, son pişmanlıklarının kendilerine fayda vermeyeceğidir. Kur’an’ın bu açıklaması aynı zamanda, bâtıl inanç ve erdemsiz davranışların er-geç kaçınılmaz toplumsal yıkımlar doğuracağı, bunun ilâhî bir yasa olduğu şeklinde dolaylı bir uyarı anlamı da taşımaktadır.
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 33-34
 

بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ

 

بَلْ ; idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قُلُوبُهُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ف۪ي غَمْرَةٍ  mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.  مِنْ هٰذَا  car mecruru  غَمْرَةٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.

مِنْ دُونِ  mekân zarfı,  اَعْمَالٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. İsm-i işaret  ذٰلِكَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  ل  harfi buud, yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

هُمْ لَهَا عَامِلُونَ  cümlesi  لَهُمْ ‘deki zamirin hali olarak mahallen mansubdur. 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَهَا  car mecruru  عَامِلُونَ ‘ye mütealliktir.

عَامِلُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

عَامِلُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  سبق  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette  بَلْ , idrâb ve ibtida harfidir. 

Atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

55. ayettek i اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ  cümlesinde bahsedilen kâfirlerin hallerine geri dönülmüştür. Bu üslup, istitrat sanatıdır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ف۪ي غَمْرَةٍ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  غَمْرَةٍ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü gaflet, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Kafirlerin inkarlarındaki mübalağayı ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

هٰذَا  ile  إنَّ الَّذِينَ هم مِن خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ cümlesinde bahsedilen müminlerin sıfatlarına işaret edilmiştir. (Âşûr)

Ayetteki işaret ismi  هٰذَا ’da istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

غَمْرَةٍ  ifadesinde istiare vardır. Ayette ifade edilmek istenen şudur: Bu ayetten önce haklarında, Bir vakta kadar onları koyu cehaletleri içinde bırak Mü’minun/ 54 buyurulan topluluk aksine onların kalpleri bu hususta koyu bir cehalet içindedir ifadesiyle nitelenen bu kimselerdir. Yani ‘’Onların kalpleri, kendilerini kaplayan bir şaşkınlık ve üstlerini saran bir hüzün içindedir’’ demektir.

 غَمْرَةٍ , insanın içine düştüğü ve onu kendinden geçiren sıkıntı, dehşete düşüren çetin durum demektir. Ayette bu durum, içine düşeni dibine çeken, çektiğini yutan su kütlelerine benzetilmiş olur. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)

وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ  cümlesi öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde, îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  اَعْمَالٌ  muahhar mübtedadır. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

لَهُمْ اَعْمَالٌ  ifadesinde mamülün amiline takdimi söz konusudur. Bu takdim ihtisas ifade eder. Müsnedün ileyh, müsnede kasredilmiştir. Yani onların iman ve hayırlar dışında yaptıkları amelleri vardır. (Âşûr)

لَهُمْ  maksurun aleyh/mevsûf,  اَعْمَالٌ  maksûr/sıfat olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.


هُمْ لَهَا عَامِلُونَ

 

 

Ayetin fasılla gelen son cümlesi,  اَعْمَالٌ  için sıfattır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Car mecrur  لَهَا  amili olan  عَامِلُونَ ‘ye takdim edilmiştir. Bu takdim tahsis ifade eder. Kasr-ı kalbdir. Yani; salih amel dışındaki amellerden başka bir amel yapmıyorlar demektir. Bu takdimin, fasılaya riayet için olması da caizdir. (Âşûr)

Müsned olan  عَامِلُونَ , ism-i fail kalıbında gelerek sübut ve devama işaret etmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

Müsned olan  عَامِلُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu durumun devamlılığına işaret etmiştir.

اَعْمَالٌ  - عَامِلُونَ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.