Mü'minûn Sûresi 62. Ayet

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ  ...

Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve
2 نُكَلِّفُ biz teklif etmeyiz ك ل ف
3 نَفْسًا hiç kimseye ن ف س
4 إِلَّا başkasını
5 وُسْعَهَا gücünün yetiğinden و س ع
6 وَلَدَيْنَا ve katımızda vardır
7 كِتَابٌ bir Kitap ك ت ب
8 يَنْطِقُ söyleyen ن ط ق
9 بِالْحَقِّ gerçeği ح ق ق
10 وَهُمْ ve onlara
11 لَا asla
12 يُظْلَمُونَ haksızlık edilmez ظ ل م
 
Önceki âyetlerde belirtilen iyi ve değerli davranışların, hayırlarda yarışmanın önemi üzerinde durulmuştu. Bu âyette ise bunların insanlar için imkânsız olmadığı, çünkü Allah’ın insanlardan güç yetirilemeyecek şeyler istemediği bildirilmektedir. Ayrıca Kur’an’da başka yerlerde de geçen (Bakara 2/233, 286; En‘âm 6/152; A‘râf 7/42) ifadelerle insanlara güçlerinin yetmediği ödevler yüklemenin Allah’ın yasasına uymadığına, dolayısıyla bunun âdil olmadığına işaret edilmektedir.
 
 Âyetteki kitap kelimesi genellikle “amel defteri” yani insanların dünyada iken yaptıkları iyi ve kötü işlerin kaydedildiği, –mahiyeti bizce bilinmeyen– bir tür belge olarak açıklanmıştır. Âyet, bu belgenin tamamen gerçekleri içereceğini, insanların haksızlığa uğramasına yol açacak hiçbir hatalı bilgi taşımayacağını bildirmektedir.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 30-31
 

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نُكَلِّفُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur.

نَفْساً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  وُسْعَهَا  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نُكَلِّفُ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كلف ’dır.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ 

 

وَ  atıf harfidir.  لَدَيْنَا   mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كِتَابٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  يَنْطِقُ بِالْحَقِّ  cümlesi  كِتَابٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَنْطِقُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِالْحَقِّ  car mecruru  يَنْطِقُ  fiiline mütealliktir.   

  

وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَا يُظْلَمُونَ  fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُظْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
 

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا

 

Ayet 57. ayetteki  اِنَّ الَّذ۪ينَ  şeklindeki istînâfiyye cümlesine atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Kasr üslubu ile cümle, olumlu ve olumsuz olmak olmak üzere iki anlam ifade etmektedir.

Nefy ve istisna harfiyle oluşan ve fiille mef’ûl arasındaki kasr, cümleyi tekid etmiştir. 

لَا نُكَلِّفُ  maksûr,  وُسْعَهَا  maksûrun aleyhtir.

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani, fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Başka mef'ûllere değil. Ama o mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani, bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

نَفْسًا ’deki tenvin, kıllet ve cins ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umuma işarettir. 


 وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ 

 

Bu cümle ayetin ilk cümlesine matuftur. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  لَدَيْنَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  كِتَابٌ , muahhar mübtedadır. Nekre gelmesi tazim içindir. 

يَنْطِقُ  cümlesi muahhar mübteda olan  كِتَابٌ  için sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Muzari sıygada gelen cümle hudûs, teceddüt ve medh makamı olduğu için istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz anlatım kastıyla gelen  لَدَيْنَا  izafetinde azamet zamirine muzâf olan  لَدَيْ , tazim edilmiştir. 

وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ  (Katımızda hakkı söyleyen bir kitap vardır) cümlesi güzel bir istiaredir. Zira söz söylemek, sadece dili ile konuşan kimselere mahsustur. Halbuki kitabın dili yoktur. Yüce Allah, kitabın son derece açıklayıcı ve delillerini ortaya koyucu olduğunu vurgulamak ve onu konuşan dile benzetmek maksadıyla, istiare yoluyla, kitabı konuşma sıfatı ile niteledi. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)

Bu kelam, makablinin tamamlayıcısı mahiyetinde olup onlara teklif edilen amellerin ve o amellere terettüp eden hesap, mükâfat ve ceza hallerini beyan etmektedir.

Bu kitaptan murad, insanların hesap sırasında okuyacakları amel defterleridir. Nitekim  يَنْطِقُ بِالْحَقِّ  (hakkı konuşan) ifadesinden anlaşılmaktadır. Diğer bir ayette de şöyle denilmektedir: İşte bu kitabımız hakkı konuşmaktadır. Çünkü şüphesiz biz yaptıklarınızı kayıt ediyorduk. "Yani Bizim katımızda öyle bir kitap var ki, her ferdi amelleri, yahut amellerde önde gidenler ile asgari derecede olanların amelleri olduğu gibi onda tespit edilmiştir. Yoksa bu kitapta eskilerin amelleri tespit edilmiş de sonrakilerin amelleri ihmal edilmiş değildir. Bu itibarla bu kelam, insanların mazeretlerini de ortadan kaldırmaktadır. (Ebüssuûd) 


وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

 

Ayetin son cümlesine dahil olan  وَ , haliyyedir. İsim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidai kelamdır. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

Müsnedin muzari sıygada gelmesi hükmü takviye, tecessüm, teceddüt ve istimrar ifade eder.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu cümle birçok surede tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri,  Ahkaf/28, S. 314) Dolayısıyla bu cümlede tekrir ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.

Bundan önce Allah'ın (cc) teklifte ve amellerin yazımında lütufkârlığı beyan edildikten sonra burada da O'nun cezadaki keremi ve adaleti beyan edilmektedir. Yani insanlar, ceza ve mükâfatta, mükâfatın eksiltilmesi yahut azabın artırılması suretiyle haksızlığa uğratılmazlar; fakat teklif olundukları ve amel defterlerinin hak olarak konuştuğu amelleri miktarınca karşılık görürler. (Ebüssuûd)