وَلَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَـنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ سُبْحَانَكَ هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَوْلَا | gerekmez miydi? |
|
2 | إِذْ | zaman |
|
3 | سَمِعْتُمُوهُ | onu işittiğiniz |
|
4 | قُلْتُمْ | demeniz |
|
5 | مَا |
|
|
6 | يَكُونُ | yakışmaz |
|
7 | لَنَا | bize |
|
8 | أَنْ |
|
|
9 | نَتَكَلَّمَ | konuşmamız |
|
10 | بِهَٰذَا | bunu |
|
11 | سُبْحَانَكَ | Seni tenzih ederiz |
|
12 | هَٰذَا | bu |
|
13 | بُهْتَانٌ | bir iftiradır |
|
14 | عَظِيمٌ | büyük |
|
وَلَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَـنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ
وَ istînâfiyyedir. لَوْلَٓا cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için هلا yani “Değil mi?” manasındadır. (Âşûr)
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘’olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
اِذْ zaman zarfı olup قُلْتُمْ fiiline mütealliktir. سَمِعْتُمُوهُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَمِعْتُمُو sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمُ fail olarak mahallen merfûdur.
Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir و harfi getirilir. دَعَوْتُمُوهُمْ fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
قُلْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli مَا يَكُونُ لَـنَٓا ’dir. قُلْتُمْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَكُونُ damme ile merfû muzari fiildir. Tam fiildir. لَـنَٓا car mecruru يَكُونُ fiiline müealliktir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel يَكُونُ fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. نَتَكَلَّمَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. بِهٰذَاۗ car mecruru نَتَكَلَّمَ fiiline mütealliktir.
سُبْحَانَكَ هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ
سُبْحَانَكَ mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olarak mahallen mansubdur. Takdiri; نُسَبِّح (Tesbih ederiz.) şeklindedir. İtiraziyyedir.
İşaret ismi هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. بُهْتَانٌ haber olup lafzen merfûdur. عَظ۪يمٌ kelimesi بُهْتَانٌ ‘nın sıfatı olup merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ
وَ isti’nafiyedir. لَوْلَٓا , tahdîd harfidir. Bu ayette tevbih ve pişmanlığa teşvik için gelmiştir. قُلْتُمْ fiiline müteallik olan اِذْ , maziye dönük zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan سَمِعْتُمُوهُ cümlesine muzâf olmuştur. Ayette takdim-tehir sanatı vardır. zaman zarfı اِذْ , amiline, önemine binaen takdim edilmiştir.
Ayetin başındaki لَوْلَٓا , “Değil miydi?” anlamında olup kendisinden sonra bir fiil geldiğinde bu manada kullanılması çoktur. Bu mesela, لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ [Bize yakın zamana kadar geciktirmeli değil miydin?] (Nisa Suresi, 77) ve فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَٓا ا۪يمَانُهَٓا [İman edip de bu imanı kendisine fayda vermiş bir memleket bulunsaydı ya!] (Yunus Suresi, 98) ayetlerinde olduğu gibi. Ama bunun peşinden isim geldiğinde, bu manaya gelmez. (Fahreddin er-Râzî)
قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَـنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan مَا يَكُونُ لَـنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede يَكُونُ , tam fiildir.
Masdar harfi اَنْ ’i takip eden …اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ cümlesi, masdar teviliyle يَكُونُ fiilinin failidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İşaret isminde istiare vardır. هٰذَاۗ ile konuşulan sözlere işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَـنَٓا siyaktaki önemine binaen fail konumundaki masdar-ı müevvele takdim edilmiştir.
سُبْحَانَكَ
İtiraziyye olarak fasılla gelen sonraki cümlede سُبْحَانَكَۗ mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakı olarak mansubdur. Sözü pekiştirme, yanlış anlamayı önleme, tenzih, dua ve tenbih gibi çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Ana cümlenin anlamına tesiri yoktur.
Sübhanallah, bu iftirayı ağzına alanlara taaccüp ifade etmektedir. Bu kelime, aslında Allah'ın pek acayip işleri görüldüğünde Allah'ı, o gibi şeylerin kendisine zor gelmesinden tenzih etmek anlamında kullanılırdı. Sonra çokça kullanılarak nihayet taaccüp edilen her şey için de kullanılmaya başlandı. (Ebüssuûd)
هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ
Ayetin son cümlesi, beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismi هٰذَا ile marife olması işaret edilenin önemini vurgular. İşaret ismi en güzel temyiz yollarından biridir. Manevi bir şeye işaret ettiği için هٰذَا ’da istiare oluşmuştur.
عَظ۪يمٌ müsned olan بُهْتَانٌ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
نَتَكَلَّمَ - قُلْتُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
سُبْحَانَكَ هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ [Sübhanallah! Bu, büyük bir iftiradır.] cümlesi, bu sözü söyleyenin hayretini ifade eder. سُبْحَانَكَ lafzı, aslında, Allah'ın yarattığı şeylerden hayret verici bir şey görüldüğünde, Allah'ı tesbih etmek için söylenir. Bu da böyle hayret verici şeylerin Allah'ın kudretinin dışında olmaktan onu tenzih etmek için söylenir. Daha sonra bu kelime yaygınlaşarak hayret verici her şeyde kullanılır oldu. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
Şayet لَوْلَٓا edatı ile قُلْتُمْ fiilinin arasının اِذْ سَمِعْتُمُوهُ ile ayrılması nasıl caiz oldu? dersen şöyle derim: Zarfların farklı bir durumu vardır; eşya zarfın içinde bulunduğu ve ondan ayrılmadığı için zarf bizzat eşyanın yerine geçer. Bu sebeple başka kelimelerde caiz olmayan serbestlik onda caiz olur. (Peki, zarfın takdiminde ne fayda vardır ki araya ayırıcı olarak konulmuştur?) dersen şöyle derim: Bunun faydası, iftirayı duyduklarında onu ağzına dolamaktan hemen sakınmaları gerektiğini açıklamaktır. Vakti belirtmek daha önemli olduğu için onu öne almak gerekmiştir. Şayet يَكُونُ fiilinin anlamı nedir? İfade o olmadan da doğru olmaktadır? مَا لَـنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ [Bunu söylememeliyiz] denilmesi yeterliydi dersen şöyle derim: يَكُونُ fiili yakışmaz, doğru olmaz anlamına gelir: “Bunu söylemek bize yakışmaz, bizim için doğru olmaz.” demektir. سُبْحَانَكَ kelimesi, “Hâşâ” anlamında olup işin vahameti karşısında yaşanan şaşkınlığı ifade eder. (Keşşâf)