يَعِظُكُمُ اللّٰهُ اَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِه۪ٓ اَبَداً اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
يَعِظُكُمُ اللّٰهُ اَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِه۪ٓ اَبَداً
Fiil cümlesidir. يَعِظُ damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel mef’ûlun lieclih olarak mahallen mansubdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri; خشية أن تعودوا (tekrarlamaktan korkarak) şeklindedir.
Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile, “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.
Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.
2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı
Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:
a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.
b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.
c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.
d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.
e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.
Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَعُودُوا fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. لِمِثْلِه۪ٓ car mecruru تَعُودُوا fiiline mütealliktir.
اَبَداً zaman zarfı, تَعُودُوا fiiline müteallıiktir.
اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
مُؤْمِن۪ينَۚ kelimesi, كان ’nin haberi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Şartın cevabı makablinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri; فلا تعودوا لمثله (Benzerini tekrar yapmayın) şeklindedir.
مُؤْمِن۪ينَۚ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَعِظُكُمُ اللّٰهُ اَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِه۪ٓ اَبَداً
İstînafiyye olarak fasılla gelen bu cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki اَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِه۪ٓ اَبَداً cümlesi, masdar teviliyle mef’ûlun lieclih olarak nasb mahallindedir.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
İtiraziyye olan اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ cümlesi, cevabı mahzuf şart cümlesidir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin dahil olduğu bu isim cümlesinde müsned مُؤْمِن۪ينَۚ , ism-i fail kalıbında gelerek sübut ve devam ifade etmiştir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
Takdiri, فلا تعودوا لمثله (Benzerini tekrar yapmayın) olan cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkur şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv” ın Kullanımı)
اَنْ تَعُودُوا ifadesi dönmenizi çirkin bularak veya dönmeniz hususunda size öğüt veriyor, takdirindedir. Bu (ikinci takdir), senin şu sözün gibidir: وَعَْظْتُ فُلاَنًا في كَذاَ فَتَرَكَهُ (Falancaya şu konuda nasihat ettim; o da onu terk etti). اَبَداً (Asla) ifadesi, hayatta ve mükellef oldukları sürece demektir. اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ (müminseniz) ifadesiyle öğüt almaları teşvik edilmekte, dönmemelerini gerektiren sebep ihtar edilmektedir. O sebep de çirkin görülen her şeyden (insanları) çeviren iman ile vasıflanmış olmalarıdır. (Keşşâf)
اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ [Eğer müminler iseniz.] Çünkü iman buna mani olur. Bunda teşvik ve tehdit vardır. (Beyzâvî)