قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْۜ ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | söyle |
|
2 | لِلْمُؤْمِنِينَ | inanan erkeklere |
|
3 | يَغُضُّوا | sakınsınlar |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | أَبْصَارِهِمْ | bakışlarını |
|
6 | وَيَحْفَظُوا | ve korusunlar |
|
7 | فُرُوجَهُمْ | ırzlarını |
|
8 | ذَٰلِكَ | bu |
|
9 | أَزْكَىٰ | daha temizdir |
|
10 | لَهُمْ | onlar için |
|
11 | إِنَّ | şüphesiz |
|
12 | اللَّهَ | Allah |
|
13 | خَبِيرٌ | haber almaktadır |
|
14 | بِمَا | şeyleri |
|
15 | يَصْنَعُونَ | her yaptıkları |
|
https://www.youtube.com/watch?v=TT9GlJ2jBfo
(6 dk 12 sn) Nouman Ali Khan Bas ordusu Kur'an da geciyor mu?
Aile yalnızca insanların içinde doğup büyüdükleri bir mekân olmayıp aynı zamanda önemli bir sosyal birim ve eğitim ocağı olduğu için İslâm ona çok önem vermiş, korunup gelişmesi, vazifesini hakkıyla yerine getirmesi için birçok tavsiyede bulunmuş, kurallar koymuştur. Ailenin korunabilmesi için vazgeçilmez şart eşlerin gözlerinin dışarıda olmaması, karşılıklı sadakat, güven ve iffettir. İnsanoğlunun en güçlü güdülerinden ve duygularından biri, İslâmî kaynaklarda şehvet diye ifade edilen kavram kapsamına giren cinsel güç ve arzudur. Bu arzunun meşrû yoldan yani evlilik birliği içinde tatmin edilmesine izin verilmiş, meşrû olmayan yollardan tatmin ise ayıp ve günah sayılarak yasaklanmıştır. Cinsel hayat yalnızca cinsel ilişki değildir; cinsel ilişki dışında kalan “şehvetle bakma, koklama, dokunma, düşünme ve hayal etme” gibi davranış ve ilişki çeşitlerinin, cinselliği kışkırtan etkileri vardır. Aileyi korumak için iffet ve sadakati öngören Kur’an, bunları sağlamak ve korumak için yalnızca zinayı değil, insanı zinaya götüren adımları da yasaklamıştır. Sûrenin buraya kadar geçen âyetlerinde zikredilen zina ve iffete iftira cezası, lânetleşme tedbiri, namusla ilgili konularda dedikodu yapmanın, ahlâksızlığa karşı umursamazlık kazandıracak davranışların kınanması, başkalarının evlerine izinsiz girip çıkmanın yasaklanması hep iffetin ve ailenin korunmasına yönelik tedbirlerdir. Bu cümleden olarak 30 ve 31. âyetlerde de cinsel arzuyu uyandıran ve kamçılayan ısrarla veya şehvetle bakma, bedenin cinsiyet duygularını tahrik eden kısımlarını açıkta bırakma, sergileme gibi davranışlar ele alınmakta ve bu konulara dair sınırlamalara yer verilmektedir. Buradaki emir ve yasakların “tavsiye niteliğinde mi, yoksa kesin ve bağlayıcı mı?” olduğu sorusuna cevap aranırken göz önünde tutulması gereken önemli husus, zina ile yasaklanan davranış arasındaki sebep-sonuç veya etkileşim ilişkisidir.
قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. لِلْمُؤْمِن۪ينَ car mecruru قُلْ fiiline mütealliktir.
قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi mahzuf olup mahallen mansubdur. Takdiri; قل لهم غضّوا أبصاركم (Onlara bakışlarını indirmesini söyle) şeklindedir.
يَغُضُّوا fiili فَ karinesi olmadan gelen mukadder şartın cevabıdır. Takdiri; إن تقل لهم غضّوا يغضوا (Onlara indir dersen indirirler) şeklindedir.
يَغُضُّوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ اَبْصَارِهِمْ car mecruru يَغُضُّوا fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَحْفَظُوا atıf harfi وَ ’la يَغُضُّوا fiiline matuftur. يَحْفَظُوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
فُرُوجَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مُؤْمِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَزْكٰى haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. لَهُمْ car mecruru اَزْكٰى ’ya mütealliktir. اَزْكٰى ism-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir. İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
خَب۪يرٌ mübteda olup lafzen merfûdur. مَا ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle خَب۪يرٌ ’e mütealliktir.
يَصْنَعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
خَب۪يرٌ kelimesi,mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta surekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْۜ
Ayet, istînafiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlenin mekulü’l-kavlinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.
قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi mahzuf olup mahallen mansubdur. Takdiri; قل لهم غضّوا أبصاركم (Onlara bakışlarını indirmesini söyle) şeklindedir.
ف karinesi olmadan gelen talebin cevap cümlesi olan يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ , takdiri …إن تقل لهم غضّوا (Onlara yumun dersen) olan şartın da cevabıdır. Meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, قُلْ fiilinin mekulü’l-kavlidir. Şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber üslubunun yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Aynı üslupta gelen … وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْۜ cümlesi يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
مِنْ اَبْصَارِ ifadesindeki مِنْ kısım ifade eder; maksat haram olan şeylere gözü kapamak helal olan şeylere bakmakla yetinmektir. Ahfeş, مِنْ edatının zaid olabileceğini söylemiş; Sîbeveyhi ise bunu kabul etmemiştir. (Keşşâf, Fahreddin er-Râzî, Âşûr)
يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ [Gözlerini kapasınlar] cümlesinde, hazif yoluyla îcaz vardır. Maksat, gözleri herşeye değil, sadece Allah'ın haram kıldığı şeylere kapatmak yani bakmamaktır. Muhataplar bunu anlayacakları için bununla yetinilerek hazif yapılmıştır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ [Gözlerini kapasınlar ve namuslarını korusunlar] ifadesinde, gözlerini kapama emrinin namusu korumadan önce söylenmesinin sırrı şudur: Bakmak, zinanın postacısı ve kötülüğün öncüsüdür. Tehlikeye düşmenin başlangıcıdır. Nitekim şair şöyle demiştir: Bir gün sen, gözlerini kalbinin casusu olarak gönderdiğinde, gördüğün manzaralar seni yorar. Öyle şeyler görürsün ki sen onun ne tümüne ne de bir kısmına sabredebilirsin. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir- Keşşâf)
فُرُوجَ kelimesi, فَرج ’in çoğuludur. فَرج , aslî manasında iki şey arasındaki açıklık demektir. Bu şekilde gerek erkek gerek dişi insanın bacakları arasındaki açıklığa da gerçek olarak bu isim verilir ki dilimizde apış arası denir ve bu deyim ile avret mahallinden kinaye de edilir ki Kur’an’da bu mana ile geçmiş ve onun için erkeğe de dişiye de kullanılmıştır. Sonra özellikle kadının ön avretinden kinaye olarak kullanılması fazla yapılmış ve kinaye değil, sarih denecek derecede bu şekliyle kullanılmıştır. (Elmalılı)
قُلْ emrinde cem’, “gözlerini kapasınlar ve namuslarını korusunlar” ifadelerinde taksim sanatı vardır.
ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Zamandan bağımsız, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin işaret ismi olan ذلك ile marife olması, en güzel şekilde temyiz etmek ve tazim içindir. ذٰلِكَ ile emirlere işaret edilmiştir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan Suresi 57, s. 190)
Müsned olan اَزْكٰى ’nın ism-i tafdil kalıbında gelmesi mübalağa ifade etmiştir.
هُوَ اَزْكٰى لَكُمْ cümlesinde, konu açık olduğu için müsnedün ileyhin açıkça zikredilmesine gerek olmadan işaret ismi gelmiştir.
Bu cümle zamir farkıyla, 27. ayette de tekrarlanmıştır. İki cümle arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
Ta’lîliye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümle اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, muhatabın kalbinde haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlü, بِ harf-i ceriyle birlikte خَب۪يرٌ ’e mütealliktir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan sıla cümlesi تَعْمَلُونَ , tecessüm ve teceddüt ifade eder.
خَب۪يرٌ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. -faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu sureklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ [Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.] şeklindeki tezyîl cümlesi, gözlerini kaçırma ve korunma emrinin neticesinden kinayedir. Burada emirden maksat, uymak ve itaat etmektir. (Âşûr)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.