Nûr Sûresi 44. Ayet

يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ  ...

Allah, geceyi ve gündüzü döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi olanlar için bir ibret vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يُقَلِّبُ çevirir ق ل ب
2 اللَّهُ Allah
3 اللَّيْلَ gece ل ي ل
4 وَالنَّهَارَ ve gündüzü ن ه ر
5 إِنَّ kuşkusuz
6 فِي vardır
7 ذَٰلِكَ bunda
8 لَعِبْرَةً bir ibret ع ب ر
9 لِأُولِي olanlar için ا و ل
10 الْأَبْصَارِ gözleri ب ص ر
 

يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ 

 

Fiil cümlesidir. يُقَلِّبُ  damme ile merfû muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. 

الَّيْلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. النَّهَارَ  atıf harfi  وَ ’la  الَّيْلَ ‘ye matuftur. 

يُقَلِّبُ  fiili  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  قلب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

عِبْرَةً  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olarak lafzen mansubdur.  لِاُو۬لِي  car mecruru  عِبْرَةً ’e mütealliktir.  اُو۬لِي  cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti   ي ’dir. Aynı zamanda muzâftır. الْاَبْصَارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
 

يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması, telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ  [Allah, gece ile gündüzü çevirir] cümlesinde hoş bir istiare vardır. Çünkü maksat, eşyayı maddî olarak çevirmek değildir. Bu fiil, gece ile gündüzün art arda getirilmesi için müsteâr olarak kullanıl­mıştır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)  

Bu fiil (يُقَلِّبُ ), takip etmek manasında müstear olmuştur. Bu, işin devamlı olduğunu ifade eder. Somut şeylerin değişmesi manasında değildir. Yani gündüzün ortaya çıkıp geceyi yok etmesi ve gecenin ortaya çıkıp gündüzün yok olması, sanki bir çocuğun bir yerden diğerine geçmesine veya bir kârî’nin kitap sayfalarını arka arkaya çevirmesine benzetilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

الَّيْلَ - النَّهَارَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı ve tıbâk-ı îcab sanatları vardır.


اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. 

ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru,  اِنَّ nin mahzuf mukaddem haberine mütelliktir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedin  ذٰلِكَ  ile işaret edilmesi önemini vurgulamak ve dikkat çekmek içindir.

Allah’ın, ayetin başında söylediği hususları net bir şekilde göstererek dikkati çekmek ve onları yüceltmek kastıyla gelen işaret ismi  ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

İşaret ismine dahil olan  ف۪ي  harfinde de istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla işaret edilenler içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. İşaret edilenler hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bahsedilenlerin derecesinin yüksekliğini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

43-44: Zuhaylî’nin beyanına göre 43. ayetin  يَكَادُ سَنَا بَرْقِه۪ يَذْهَبُ بِالْاَبْصَارِۜ  şeklindeki son kısmında ve  يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَار  şeklindeki 44. ayet hakkında şunları söyleyebiliriz: İlk ayette geçen الْاَبْصَار  kelimesi ile ikinci ayette geçen الْاَبْصَار  arasında cinâs-ı tam vardır. Zira birincisinde murad gözler iken ikincisinde akıllar ve kalpler yani basirettir.

Şiddetli ışık vermesi sebebiyle şimşeğin aydınlığı kendisine bakanların gözlerini/görme yetilerini giderir. Bu, bir şeyden kendi zıddının meydana gelmesi cihetiyle Allah’ın kemâl-i kudretine en kuvvetli delildir. Geceyle gündüzün evrilip çevrilmesi ise birbirlerini takip etmeleri, birinin yerine diğerinin gelmesi, birinin uzamasıyla diğerinin kısalması veya sıcaklık soğukluk, aydınlık karanlık gibi değişken durumlarıdır. İşte bütün bunlarda düşünen akıl ve basiret sahipleri için el-Kadîm ve es-Sânî‘ olan Allah’ın varlığına, sonsuz kudretine, her şeyi kuşatan ilmine, dilediğini yapabileceğine ve ihtiyaçtan münezzeh olduğuna dair deliller vardır. (Sinan Yıldız, Vehbe Zuhaylî’nin Tefsîru’l Münîr Adlı Tefsirinde Belâğat İlmi Uygulamaları)

Burada gözlerinin önünde olan gündüz gece değişiminden, idraki açık olan müminlerden başkası ibret almadığı için uzak için kullanılan ism-i işaretle bahsedilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kur’an’da  العِبْرَةُ kelimesi cins ifade eden elif lam ile marife olarak kullanılmadığı gibi çoğul olarak da kullanılmamıştır. (Âşûr)