وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ
Ayet atıf harfi وَ ’la mukadder أنزلناه (onu indirdik.) fiiline matuftur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَأْتُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِمَثَلٍ car mecruru يَأْتُونَكَ fiiline mütealliktir. اِلَّا hasr edatıdır.
جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ cümlesi يَأْتُونَكَ ’deki mef’ûlun hali olarak mahallen mansubdur.Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جِئْنَاكَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِالْحَقِّ car mecruru جِئْنَاكَ ’deki failin veya mef’ûlün mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, متلبّسين بالحقّ أو متلبسّا بالحقّ (Hakka bürünerek) şeklindedir.
اَحْسَنَ atıf harfi وَ ’la بِالْحَقِّ ’ya matuf olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَفْس۪يراً kelimesi temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ
Ayet وَ ’la önceki ayetteki mukadder …أنزلناه cümlesine atfedilmiştir. Kasr üslubuyla tekid edilmiş menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi ve istisna edatı ile oluşan kasr, hakkı ve daha güzel bir açıklamayı Allah Teâlâ’dan başka hiç kimsenin getiremeyeceğini, kesin olarak bildirmektedir. Kasr, hal sahibi ile hal arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراً cümlesi يَأْتُونَكَ fiilinin mef’ûlunun halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
Bazı müfessirlere göre اِلَّا istisna edatı, hal olan جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ cümlesi, müstesnadır.
لَا يَأْتُونَكَ [Sana getirmezler] yani her ne zaman sana -adeta batılda mesel haline gelmiş- saçma suallerinden bir soru soracak olsalar, biz mutlaka onları susturacak, جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراً [anlamca çok güzel, itirazlarını hakkıyla cevaplayan gerçek bir cevap veririz.] (Keşşâf)
O kâfirlerin, o son derece çirkin olan, akıl dairesi dışında kalan, bu yüzden de mesel gibi sayılan o anlatılan teklifleri de bu meseller cümlesindendir. Yani o kâfirler, senin ve Kur’an hakkında eleştiri maksadıyla batıllıkta misal olan acayip bir kelam getirdiler mi, Biz mutlaka onun karşılığında, sabit olan, onu iptal eden ve dedikoduyu kesen hak cevabı getiririz. Nitekim geçen o hak cevaplar da onların o çirkin suallerinin damarlarını kesip onları tamamen ortadan kaldırmıştır. Kur’an'daki temsillerin daha güzel açıklama olmaları, haddizatında son derece güzel olmasıdır. Yoksa onların getirdikleri temsillerin de kısmen güzel oldukları, Kur’an'dakilerin ise onlardan daha güzel oldukları anlamında değildir. (Ebüssuûd)
يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ ifadesinde istiare vardır. Müşriklerin sorduğu sorular, batıl olma yönünden misale benzetilmiştir. İstiare-i tasrihiyyedir. (Mahmud Safî)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
اَحْسَنَ, atıf harfi وَ ’la بِالْحَقِّ ’ya atfedilmiştir. Gayri munsarif olması sebebiyle cer alameti fethadır.
يَأْتُونَكَ - جِئْنَاكَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ - جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ cümleleri arasında mukabele vardır.
بِمَثَلٍ ’deki tenvin kıllet, nev ve tahkir ifade eder.
المَجِيءَ ve الإتْيانُ gelmek manasındadır. Ancak ayette Allah'ın getirmesiyle onların getirmesi bir olmadığı için farklı fiiller kullanılmıştır. المَجِيءَ kelimesi de الإتْيانُ gibidir. Fakat المَجِيءَ , daha umumidir. يَأْتُونَكَ ’den sonra جِئْنَاكَ fiilinin kullanıması, tefennün sanatıdır. (Alûsî)
Dahhâk dedi ki: “Ve daha güzel bir açıklama” daha güzel etraflı bilgi demektir. Yani onların örneklerinden daha güzel bir açıklama demektir. Dinleyenin bu husustaki bilgisi dolayısı ile burada “onların örnekleri” anlamındaki ifade hazf edilmiştir. (Kurtubî)