Furkan Sûresi 37. Ayet

وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَـذَاباً اَل۪يماًۚ  ...

Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَوْمَ ve kavmi ق و م
2 نُوحٍ Nuh
3 لَمَّا vakit
4 كَذَّبُوا yalanladıkları ك ذ ب
5 الرُّسُلَ peygamberleri ر س ل
6 أَغْرَقْنَاهُمْ onları boğduk غ ر ق
7 وَجَعَلْنَاهُمْ ve onları yaptık ج ع ل
8 لِلنَّاسِ insanlara ن و س
9 ايَةً bir ibret ا ي ي
10 وَأَعْتَدْنَا ve hazırladık ع ت د
11 لِلظَّالِمِينَ zalimlere ظ ل م
12 عَذَابًا bir azab ع ذ ب
13 أَلِيمًا acıklı ا ل م
 
İsimleri anılan peygamberlerle ashâb-ı Res (Res halkı) dışındaki topluluklar hakkında başka sûrelerde geniş bilgiler yer aldığı için burada, sadece peygamberlerine karşı çıkıp onlarla mücadeleye kalkışan bu toplulukların âkıbetleri kısaca hatırlatılarak Kur’an’ın muhataplarının bunlardan ibret almaları amaçlanmıştır. Ashâb-ı Res, konumuz olan 35. âyetin dışında bir de Kaf sûresinde (50/12) peygamberlerini yalancılıkla suçlamış bir topluluk olarak anılmakta, başka bilgi verilmemektedir. Tarih ve tefsir kaynaklarında verilen sınırlı bilgilere göre Res, Orta Arabistan’daki Yemâme’de bulunan bir kasaba, vadi veya kuyu adıdır. Ashâb-ı Ress’in, Yâsîn sûresinde geçen (36/13) ashâb-ı Karye veya Hz. Şuayb’ın kavmi yahut Semûd’un bir kolu olduğu gibi farklı görüşler ileri sürülmekle birlikte, Râzî’nin de belirttiği üzere (XXIV, 83) bu bilgilerin hiçbiri ne Kur’an’a ne de sahih bir rivayete dayanmaktadır; bilinen tek şey, bunların inkârları yüzünden helâk edildikleridir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 125
 

وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ 

 

Ayet atıf harfi  وَ ’la  اٰتَيْنَا ’ya matuftur. 

قَوْمَ  kelimesi sonrasında onu tefsir eden mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri;  أغرقنا قوم نوح (Biz Nuh kavmini boğduk.) şeklindedir. 

لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfı olup mahzuf fiile mütealliktir. Cümleye muzâf olur.  

كَذَّبُوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَذَّبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  الرُّسُلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَغْرَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَعَلْنَاهُمْ  atıf harfi  وَ la  اَغْرَقْنَاهُمْ e matuftur.

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِلنَّاسِ  car mecruru amili  جَعَلْنَا nın mahzuf ikinci mef’ûlün bihe mütealliktir.  اٰيَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَغْرَقْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  غرق ’dır.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

كَذَّبُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

 وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَـذَاباً اَل۪يماًۚ

 

اَعْتَدْنَا  atıf harfi  وَ ’la mukadder  اَغْرَقْنَا  fiiline mütealliktir. 

اَعْتَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

لِلظَّالِم۪ينَ  car mecruru  اَعْتَدْنَا  fiiline müteallik olup cer alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  عَـذَاباً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اَل۪يماً  kelimesi  عَـذَاباً ’nin sıfatı olup mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَعْتَدْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عتد ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

ظَّالِم۪ينَ  sülâsi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ

 

Ayet 35. ayetteki …وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى  cümlesine atfedilmiştir. 

قَوْمَ , sonraki açıklamanın delaletiyle mahzuf bir fiilin mef’ûlüdur. Takdiri,  أغرقنا  (boğduk) olan fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şarttan mücerret zaman zarfı  لَمَّا  bu ayette  حين  manasındadır. 

Yine müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  كَذَّبُوا الرُّسُلَ  cümlesi,  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.

لَمَّا ; mazi fiile dahil olduğunda iki ayrı cümlenin varlığını gerektirir. Birinci cümlenin bulunması ikinci cümlenin de bulunmasını gerektirir.  لَمَّا   harfi var olan birşeyden dolayı var olmayı gerektiren harftir. Bazı ulema bu takdirde  لَمَّا ’nın  حين manasında zarf olduğunu kabul eder. (Suyûtî, İtkan)

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)

Fasılla gelen  اَغْرَقْنَاهُمْ  cümlesi, tefsiriyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupla gelerek makabline atfedilen  وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ  cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Mef’ûl olan  اٰيَةًۜ ’deki tenvin, nev ve tazim ifade eder.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لِلنَّاسِ , ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.


وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَـذَاباً اَل۪يماًۚ

 

Cümle mukadder  اَغْرَقْنَا  fiiline atıf harfi  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında gelen cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَل۪يماً , kelimesi  عَـذَاباً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

عَذَابًا  kelimesi nekre gelerek derecesinin bilinemeyecek türden bir azap olduğu ifade edilmiştir. Bu da korkutmayı artıran bir etkendir. Sıfat da bu manayı tekid etmiştir.

“Hor hakir eden azap” ibaresinde sebebe isnad şeklinde mecaz-ı mürsel vardır. 

Burada zamir makamında zahir isim olarak  لِلظَّالِم۪ينَ  kullanılması dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Böylece azabın sebebine dikkat çekilmiştir.

Ayetteki  اَغْرَقْنَاهُمْ - جَعَلْنَاهُمْ - اَعْتَدْنَا  fiilleri mazi sıygada gelmiş ve azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Zalimlerin genel ve özel olma ihtimali vardır. Özelse, zamir yerine zahir konulması onları zalimlikle damgalamak içindir. (Beyzâvî) 

Burada zalimlerden murad, Hz. Nuh’un kavmidir. Onların zalim olarak ifade edilmeleri, küfür ve tekzipte haddi tecavüz ettiklerini bildirmek içindir. Acıklı azaptan murad da ahiret azabıdır. (Ebüssuûd, Âşûr)