قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا عِلْم۪ي cümlesi mukadder mekulü’l-kavle matuf olarak mahallen mansubdur. Takdiri, أهم كذلك وما علمي (Onlar bu durumdalar mı? Benim bilgim yok) şeklindedir.
مَا soru ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. عِلْم۪ي mübtedanın haberi olup mahzuf mukadder ى üzere damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte عِلْم۪ي ‘ye mütealliktir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
يَعْمَلُونَ fiili كَانُوا ’nun haberi olup mahallen merfûdur. يَعْمَلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Nuh (as)’ın cevabıdır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, takdiri أهم كذلك (Onlar bu durumdalar mı?) olan mahzuf cümledir.
Mukadder mekulü’l-kavle matuf olan وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
İstifham ismi مَا mübteda, عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ haberdir,
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mecrur mahalde, harf-i cerle birlikte عِلْم۪ي ‘ye mütealliktir. Sılası كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi كَانُوا يَعْمَلُونَ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
عِلْم۪ي - يَعْمَلُونَۚ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَمَا عِلْم۪ي ifadesi, ‘Ne bilgim olacak?’ anlamındadır; bununla, tabilerinin, amellerini ihlasla sırf Allah için yapıp yapmadıklarından ve işlerinin içyüzünden haberdar olma konusunda bir bilgisinin olmadığını kastetmektedir. (Keşşâf)
Bu kelam, onların, sözleriyle işaret ettikleri, Hz. Nuh'a iman edenlerin tahkik ve basiret ile iman etmedikleri iddialarına cevaptır. Yani benim vazifem, zahire itibar etmek ve hükümleri zahire bina etmektir; onların içyüzünü araştırmak ve kalplerini yarıp bakmak, benim işim değildir. (Ebüssuûd)