فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
Bu âyetlerin zâhirinden anlaşıldığı üzere Hz. İbrâhim’in kavmi ay, güneş ve yıldızlara veya bunların yerdeki sembolü olan putlara tapıyorlardı. Bu toplumun gökyüzündeki en büyük tanrıları güneş, yeryüzündeki en büyük tanrıları ise onun temsilcisi olan Baal adındaki put idi. Onlara göre insanların hayatını putlar yönetiyordu, yaratma ve yok etme işini de zaman yapıyordu (İbn Âşûr, XIX, 141). İşte Hz. İbrâhim, kavminin Allah’ı bırakıp da tapmış oldukları bütün tanrıların uydurma, onlara tapanların da yanlış yolda olduklarına işaret etmiş, bundan sonra da gerçek ve tapılmaya lâyık olan tanrının yaratan, hidayete erdiren, yediren, içiren, şifa veren, öldüren, hayat veren ve kıyamet gününde günahları bağışlayan Allah Teâlâ olduğuna dikkat çekmiştir.
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
İsim cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
عَدُوٌّ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. ل۪ٓي car mecruru عَدُوٌّ’un mahzuf sıfatına mütealliktir.
اِلَّا istisna harfidir. رَبَّ müstesnadır. الْعَالَم۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar.
الْعَالَم۪ينَ kelimesi, sülâsi mücerredi علم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
فَ istînâfiyyedir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِلَّا istisna edatı, رَبَّ müstesna olarak mansubtur.
Hz. İbrahim düşmanlığı putlara isnad etmiştir. Sebep alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
رَبَّ الْعَالَم۪ينَ izafeti, alemlerin şanı içindir.
Hz. İbrahim'in, işte onlar benim, muhakkak ki düşmanlarımdır ifadesi ile onlara tapanların düşmanlığı kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
عَدُوٌّ (Düşman) ve صدق kelimeleri hem müfred hem cemi manasında kullanılırlar. (Kurtubî)
Onların ibadet edenlere düşman olduklarını kast ediyor. Şöyle ki onlara tapmakla düşmandan daha çok zarar görürler ya da onları ibadete teşvik eden en azılı düşmanlarıdır demektir ki o da şeytandır. Ancak işi kendine dönük olarak tasvir etmesi, onlara gönderme yapmak içindir. Zira bu, açıkça nasihat etmekten daha yararlıdır. Ve şunu da bildirmek istemiştir ki nefsinden başlamak kabule daha şayandır. Düşmanı عَدُوٌّ şeklinde tekil olarak vermesi, aslında mastar olup ذوُ عَدُوٌّ (adavet sahibi) manasına olmasındandır.
İstisna-i munkatı’dır ya da muttasıldır ki هُمْ zamiri taptıkları bütün mabutlara gider, atalarından Allah'a tapanlar da vardı. (Beyzâvî)
Hz. İbrahim (a.s.), “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır.” sözüyle putların kendilerine tapanlara düşman olduklarını anlatmaya çalışmıştır. Öyle ki onlara tapanlar, onlardan, düşmandan gördüklerinden daha çok zarar görürler. Fakat bu durumu kendine dönük olarak tasvir etmesi, onlara ta’rîzde bulunmak içindir. Çünkü nasihatte bu üslup açıkça anlatmaktan daha etkilidir. Ve şunu da bildirmek istemiştir ki nasihate kendi nefsinden başlamak kabule daha şayandır. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)
رَبَّ الْعَالَم۪ينَ şeklindeki müstesna ifadesi istisnâ-i munkatı’ yani “Ma‘bûdun bi’l-hak olan Allah, o sahte tanrılara (putlara) dahil değildir.” manasında olup “Lakin alemlerin Rabbi bana doğru yolu gösterir.” demekte ve bununla şunu kastetmektedir: Yaratılışımı tamamlayıp bana ruh üflediğinde, bunun ardından yararıma olan ve beni ilgilendiren her konuda bana doğruyu kesintisiz bir hidayetle sürekli O gösterir. Aksi halde anne karnında kan emerek gıdalanılabileceğini ona kim öğretmiş olacak; doğar doğmaz memenin (ne olduğunu), onun yerini ve nasıl emileceğini ona kim öğretmiş olacak; dünyayı ve ahireti gösteren benzer bilgileri ona kim öğretmiş olacak (kim)?! (Keşşâf)
Hz. İbrahim onlara tariz olmak üzere durumu kendi nefsinde tasvir ederek “İşte onlar gerçekten benim düşmanımdır.” demiştir. Zira nasihat konusunda tariz, sarahatten daha faydalıdır. Bir de Hz. İbrahim'in “Benim düşmanıdır.” demesi, bunun bir nasihat olduğunu ve kabule daha çok şayan olması için kendi nefsinden başladığını zımnen bildirmektedir. (Ebüssuûd)
فَإنَّهم عَدُوٌّ لِي teşbih-i beliğ kabilindendir. Onlar benim düşmanım gibidir. Onlara kızıyorum ve zarar veriyorum demektir. Putlara ait zamirin فَإنَّها şeklinde değil de akıllıların çoğulu şeklinde فَإنَّهم olarak gelmesi putlarla ilgili kullandıkları ifadelerin çoğunda olduğu gibi onların idrak eden varlıklar olduğuna inandıkları içindir. (Âşûr)