اِذْهَبْ بِكِتَاب۪ي هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ
اِذْهَبْ بِكِتَاب۪ي هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ
Fiil cümlesidir. اِذْهَبْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
بِكِتَاب۪ car mecruru اِذْهَبْ fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. هٰذَا işaret ismi كِتَاب۪ي ‘den atf-ı beyân veya bedeldir.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلْقِهْ illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِلَيْهِمْ car mecruru اَلْقِهْ fiiline mütealliktir.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir surenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَوَلَّ illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. عَنْهُمْ car mecruru تَوَلَّ fiiline mütealliktir.
فَ atıf harfidir. انْظُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. İstifhâm ismi مَاذَا , amili يَرْجِعُونَ ‘nin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
يَرْجِعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَلْقِهْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi لقي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِذْهَبْ بِكِتَاب۪ي هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim Süleyman (as)’dır.
هٰذَا işaret ismi, كِتَاب۪ي için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Aynı üslupta gelen فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Terahi ifade eden ثُمَّ atıf harfiyle öncesine atfedilen ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları:
- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.
- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)
Atfın ثُمَّ ile yapılması az da olsa bir zamanın geçtiğine işarettir.
فَ ile atfedilen son cümle makabline hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayetteki cümleler arasında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır.
İstifham üslubunda talebi inşaî isnad olan مَاذَا يَرْجِعُونَ cümlesi, انْظُرْ fiilinin mef’ûlü konumundadır.
مَاذَا , istifham harfi olarak يَرْجِعُونَ fiilinin mef’ûlü konumundadır.
İstifhâm ismi مَاذَا , amili olan يَرْجِعُونَ ’ye takdim edilmiştir. İstifham isimlerinde sadaret hakkı vardır.
مَاذَا - هٰذَا kelimeleri arasında cinas-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Hz. Süleyman'ın, emri altında bulunan tasarruf ve marifete muktedir emin cinleri değil de bu elçiliği Hüdhüd’e tahsis etmesi, onda ilim, hikmet ve doğru feraset alametlerini görmesinden dolayıdır; bir de onun hiçbir özrü kalmaması içindir. (Ebüssuûd)
الرَّجْعِ ‘den kastedilen, mektuba verilecek olan cevaptır. Yani kabul veya reddir. (Âşûr)