اَمَّنْ يَهْد۪يكُمْ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ تَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَمَّنْ | yahut kimdir? |
|
2 | يَهْدِيكُمْ | size yol gösteren |
|
3 | فِي | içinde |
|
4 | ظُلُمَاتِ | karanlıkları |
|
5 | الْبَرِّ | karanın |
|
6 | وَالْبَحْرِ | ve denizin |
|
7 | وَمَنْ | ve kimdir? |
|
8 | يُرْسِلُ | gönderen |
|
9 | الرِّيَاحَ | rüzgarları |
|
10 | بُشْرًا | müjdeci |
|
11 | بَيْنَ | önünde |
|
12 | يَدَيْ | önünde |
|
13 | رَحْمَتِهِ | rahmetinin |
|
14 | أَإِلَٰهٌ | tanrı mı var? |
|
15 | مَعَ | ile beraber |
|
16 | اللَّهِ | Allah |
|
17 | تَعَالَى | yücedir |
|
18 | اللَّهُ | Allah |
|
19 | عَمَّا | şeylerden |
|
20 | يُشْرِكُونَ | ortak koştukları |
|
İnsanların karada ve denizde gece karanlığında yolculuk yaparken yönlerini tayin etmelerine elverişli olarak yaratılmış olan yıldızlar, bunlardan faydalanacak özellikte yaratılmış olan insan zekâsı (krş. En‘âm 6/97), ayrıca denizlerden buharlaşan suyu kara parçalarının içlerine kadar götürüp oralarda yağmur veya kar olarak yağmasını sağlayan ve bu yağmurların (rahmet) müjdecisi olan rüzgâr, işte bütün bunlar Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretinin büyüklüğünü gösteren kevnî delillerdendir (krş. A‘râf 7/57).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 201-202
Raveha روح : رَوْح ve رُوح sözcükleri temelde aynıdırlar.
Fakat رُوح kelimesi; a)Nefese isim olmuştur, nefesin رُوح olarak adlandırılmasının nedeni ruhun bir bölümünü oluşturmasıdır. Bu yönüyle türe cinsinin adının verilmesine benzer. b) Ayrıca kendisiyle hayatın ve hareketin husule geldiği menfaatlerin celbedilip zararların def'edilmesinin Allah'dan dilendiği cüze isim olmuştur. c) Meleklerin eşrafı, büyükleri de رُوح olarak adlandırılmıştır. d) Cebrail (a.s.) رُوح القُدُسِ olarak isimlendirilmiştir. e) Hz. İsa (a.s.) da bu isimle adlandırılmıştır. f) Yüce Allh'ın ayetinde Kur'an-ı Kerim رُوح olarak adlandırılmıştır.
رَوْحٌ nefes alıp vermedir. رَيْحان sözcüğü temelde rızık anlamındadır. Bu temel anlamdan sonra yenen taneye denir. رِيحٌ bilinmekte olan rüzgardır. Hareket halindeki hava şeklinde tanımlanmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de tekil formda geçtiği yerlerin genelinde azabı ifade ederken; çoğul lafızla zikredildiği yerlerin tümünde رِياحٌ şeklinde rahmeti ifade eder. رِيحٌ kelimesi bazen müstear olarak galip gelme manasında da kullanılır.
Türkçede de kullandığımız راحَةٌ kelimesi de رَوْحٌ kökünden gelmektedir ve rahat, huzur, sukun ve kolaylık manasındadır. Son olarak bu kökten olan راءِحة sözcüğü havaya koku yayılması demektir.(Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 57 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri ruh, ruhi, ruhani, ervah, rahat, reyhan, rayiha, teravih, müsterih ve istirahattir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَمَّنْ يَهْد۪يكُمْ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۜ
İsim cümlesidir. اَمْ munkatı’dır. بل ve hemze manasındadır.
مَنْ müşterek ism-imevsûl mübteda olarak mahallen merfûdur. Mübtedanın haberi mahzuftur. Takdiri, كمن لم يَهْد۪يكُمْ (Size hidayet etmeyen gibi) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası يَهْد۪يكُمْ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
يَهْد۪يكُمْ elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri, هو’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ف۪ي ظُلُمَاتِ car mecruru يَهْد۪يكُمْ fiiline mütealliktir. الْبَرِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الْبَحْرِ atıf harfi و ’la makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. مَنْ müşterek ism-i mevsûlü يَهْد۪يكُمْ fiiline matuftur. İsm-i mevsûlun sılası يُرْسِلُ الرِّيَاحَ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
يُرْسِلُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. الرِّيَاحَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بُشْراً hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَيْنَ zaman zarfı بُشْراً ’ya mütealliktir. يَدَيْ muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için ي ile mecrurdur. يَدَيْ ’in sonundaki نَ izafetten dolayı hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır. رَحْمَتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُرْسِلُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi رسل ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ
Hemze istifhâm harfidir. اِلٰهٌ mübteda olup lafzen merfûdur.
مَعَ mekân zarfı, mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
تَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَۜ
Fiil cümlesidir. تَعَالَى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri, هو’dir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. مَا müşterek ism-i mevsûl عَنْ harf-i ceriyle birlikte تَعَالَى fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası يُشْرِكُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يُشْرِكُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. يُشْرِكُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi شرك ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَمَّنْ يَهْد۪يكُمْ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. أَمْ, hemze ve بَلْ manasını taşıyan munkatı’ أَمْ’dir.
Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham, inkârî manadadır.
Mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَّنْ ’in sılası olan يَهْد۪يكُمْ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması herkes tarafından biliniyor olması ve sonraki habere dikkat çekme kastı sebebiyledir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan مَّنْ ’in haberi mahzuftur.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama, azarlama, ikrar manaları taşıması ve Allah Teâlâ’nın kudretine dikkat çekme kastına matuf olduğu için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Her şeyi bilen yaratıcının böyle bir sorunun cevabını beklemesi muhaldir.
Ayetteki ikinci müşterek ism-i mevsûl مَنْ, birinciye matuftur. İsm-i mevsûlün sılası يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette fiiller muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
بُشْراً kelimesi الرِّيَاحَ ’den haldir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
Kur’an-ı Kerim’de rüzgâr kelimesi rahmet bağlamında ise cemi, azap bağlamında ise müfred gelmiştir. (er-Ragıb el-Isfahânî, Müfredât, s. 370)
Rahmetin, Allah Teâlâ’ya ait zamire izafe edilmesi, tazim ve teşrif ifade eder.
رَحْمَتِه۪ۚ ibaresi, yağmurdan kinayedir.
الْبَحْرِ - الْبَرِّ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ [Rahmetinden önce] terkibinde latif bir istiare vardır. "Yağmur yağmadan önce" demektir. Burada, Yüce Allah, يَدَيْ (iki el) kelimesini, أمام (ön) yerinde müstear olarak kullanmıştır. (Safvetu’t Tefasir)
Bu ayette kara ve deniz yolculuklarında cihat ile İslam fetihlerinin ilerleyeceği haber veriliyor. Ve Hak rızasını takip ederek fiilen birlik ile neticelenecek olan farklı fikir ve görüş akımlarının “Ümmetimin ihtilafı geniş bir rahmettir” hadisinin açıkladığı üzere bir rahmet müjdecisi olduğuna da işaret edilmiştir. (Elmalılı)
ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümleye dahil olan hemze, inkârî manadadır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle kınama, ikrar manasında olduğu ve Allah Teâlâ’nın kudretine dikkat çekme amacıyla geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Her şeyi bilen yaratıcının böyle bir sorunun cevabını beklemesi muhaldir. Soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan اِلٰهٌ ’un haberi mahzuftur. مَعَ اللّٰهِ bu mahzuf habere mütealliktir. Müsnedün ileyhin nekre gelişi, muayyen olmayan cins, adet ve tahkir ifade eder.
İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Bu cümle 60, 61 ve 62. ayette geçen cümlenin tekrarıdır. Aralarında tekrir, ıtnâb ve ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlar kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, c. 7, s. 314)
Bu kelam, Allah'tan başka ilâh olmadığının takrir ve tahkikidir. (Ebüssuûd)
Bu cümlenin takdiri “Vay sizin halinize! Allah ile birlikte bir ilâh mı var?” şeklindedir. [Allah ile birlikte…] ayeti üzerinde vakıf yapmak güzeldir. (Kurtubî)
تَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl başındaki harf-i cerle birlikte تَعَالٰى fiiline mütealliktir. Sılası olan يُشْرِكُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil, teceddüt ve hudûsa delalet eder. (Vakafat s. 84)
تَعَالَى fiilinin تفاعل babında olması mübalağa içindir.
Sayfadaki ayetlerin fasılalarını teşkil eden و- نَ ve ي - نَ harflerinden oluşan ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir.
Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.