حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫ قَالَ اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي وَلَمْ تُح۪يطُوا بِهَا عِلْماً اَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | حَتَّىٰ | nihayet |
|
2 | إِذَا |
|
|
3 | جَاءُوا | geldiklerinde |
|
4 | قَالَ | (Allah onlara) der ki |
|
5 | أَكَذَّبْتُمْ | yalanladınız mı? |
|
6 | بِايَاتِي | ayetlerimi |
|
7 | وَلَمْ |
|
|
8 | تُحِيطُوا | anlamadığınız halde |
|
9 | بِهَا | onları |
|
10 | عِلْمًا | ilmen |
|
11 | أَمَّاذَا | yoksa nedir? |
|
12 | كُنْتُمْ | olduğunuz |
|
13 | تَعْمَلُونَ | yapıyor(lar) |
|
Bu ve devamındaki âyetlerde kıyamet hallerinden bir kesit verilmektedir. Bu âyetlere getirilen yorumlara göre kıyamet gününde mahlûkatın diriltilip mahşer yerinde toplandığında her ümmetin içinden dünyada peygamberleri yalancılıkla itham edip Allah’ın âyetlerini inkâr etmiş olanlar (veya bunların liderleri) çıkarılarak başka bir yerde toplanacak ve özel olarak hesaba çekileceklerdir. Dünyada Allah’ın kevnî ve vahyî âyetleri üzerinde düşünmeden O’na ortak koşmaları ve bunun sonucu olarak Allah’a ve kullarına karşı işlemiş oldukları haksızlıklar sebebiyle ağır bir şekilde cezaya çarptırılacaklardır (Râzî, XXIV, 218; Şevkânî, IV, 148; İbn Âşûr, XX, 42). Elmalılı Muhammed Hamdi ise bu âyetlerin dâbbetü’l-arz olayını anlatan âyetin hemen ardından geldiğini dikkate alarak bu olayın kıyâmet-i kübrâdan önce meydana gelecek küçük veya orta bir kıyamet olduğunu söylemektedir (V, 3705).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 209
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫ قَالَ اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي وَلَمْ تُح۪يطُوا بِهَا عِلْماً اَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
حَتّٰٓى ibtidâiyyedir. حَتّٰٓى edatı 3 şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا : dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاؤُ۫ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. جَٓاؤُ۫ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ karînesi olmadan gelen قَالَ اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي cümlesi şartın cevabıdır.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifhâm harfidir. كَذَّبْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. بِاٰيَات۪ي car mecruru كَذَّبْتُمْ fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَمْ تُح۪يطُوا cümlesi atıf harfi وَ ‘la mekulü’l-kavle matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تُح۪يطُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بِهَا car mecruru تُح۪يطُوا fiiline mütealliktir.
عِلْماً kelimesi temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz 2’ye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl ve Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَاذَا istifham ismi olup, amili تَعْمَلُونَ ‘nin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. تَعْمَلُونَ cümlesi كُنْتُمْ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
تُح۪يطُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حوط ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫ قَالَ اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي وَلَمْ تُح۪يطُوا بِهَا عِلْماً
حَتّٰٓى ibtida harfi olarak cümleye dahil olmuştur. Akabindeki cümle, şart üslubunda haberî isnaddır.
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫ sözündeki حَتّٰٓى ibtidaiyedir. حَتّٰٓى ‘dan sonra gelen إِذَا ise zarftır. Onlar geldikleri zaman demektir. (Âşûr)
Şart cümlesi olan جَٓاؤُ۫ , müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı olan قَالَ اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp açıkça kınama ve azarlama manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
قالَ fiilinde mütekellimden gayba iltifat vardır. (Âşûr)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Sorunun cevabının bilinmeme durumu söz konusu olmadığı için ayette tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Mekulü’l-kavle matuf olan وَلَمْ تُح۪يطُوا بِهَا عِلْماً cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
عِلْماً , kendisinden önceki manayı açıklayan temyizdir.
Allah Teâlâ’ya ait mütekellim zamirinin بِاٰيَات۪ي ile izafesi, ayetlere tazim ve teşrif ifade eder.
لَمْ تُح۪يطُوا kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
اَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümledeki munkatı’ اَمَّ harfi بل manasında intikal içindir. اَمَّاذَا ‘daki soru harfi مَّا mübteda, mevsûl olan ذَا , haber konumundadır
مَاذَا ‘nın istifham edatı olarak تَعْمَلُونَ fiilinin mukaddem mef’ûlü olması da caizdir. Cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp açıkça kınama ve azarlama manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Sorunun cevabının bilinmeme durumu söz konusu olmadığı için ayette tecâhül-i ârif sanatı vardır.
كان ’nin dahil olduğu كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ isim cümlesi, mevsûlün sılasıdır. كُنْتُمْ ‘un haberi olan تَعْلَمُونَ , muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.
كان ‘nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, sayı 41)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عِلْماً - تَعْمَلُونَ kelimeleri arasında gayrı tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
نَحْشُرُ - جَٓاؤُ۫ kelimeleri arasında mütekellimden gibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.
اَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ [Yoksa, yaptığınız (başka) ne idi?]; bir kınama ve azarlama üslubudur.
Bu ayette menfi cümle açıkça müspet olan cümleye atfedilmiştir. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifham Üslûbu)
وَلَمْ تُح۪يطُوا ‘daki وَ hal bildirir; sanki Allah Teâlâ, (Tasdik edilmeye mi yoksa tekzip edilmeye mi yaraştığını ve künhünü etraflıca bilmeye sizi götürecek herhangi bir fikir ve tetkikiniz söz konusu olmaksızın, o ayetleri bir çırpıda yalanladınız ha!?) buyurmuş gibidir. Yahut atıf edatıdır; (inkârınız zihinlerinizi, gerçekleşmesi ve dikkatlice incelenmesi ile buluşturmadığı halde o ayetleri inkâr ettiniz ha!?) demektir; zira kendisine mektup yazılan kişi, bazen olur ki mektubun, onu yazan kişi tarafından olduğunu inkar etse bile onu okumayı ve içeriğini anlamaya gayret etmeyi ve manalarını kavramayı elden bırakmaz. (Keşşâf)
Ayet-i kerîme’de geçen اَمَّا terkibinde اَمَّ lafzındaki mim, istifham مَّا 'sına idgam edilmiştir. Ayrıca ذَا lafzı da mevsûldur, Yani ‘’ne şey’’dir. (Celaleyn Tefsiri)
ماذا terkibi istifham ve ism-i işarettir. Ama مَا ‘dan sonra gelen ism-i işaret, ism-i mevsûl manasındadır. (Âşûr)
تَعْمَلُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)