Kasas Sûresi 3. Ayet

نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ  ...

İman eden bir kavm için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 نَتْلُو okuyacağız ت ل و
2 عَلَيْكَ sana
3 مِنْ bir parçayı
4 نَبَإِ haberinden ن ب ا
5 مُوسَىٰ Musa
6 وَفِرْعَوْنَ ve Fir’avn’ın
7 بِالْحَقِّ gerçek olarak ح ق ق
8 لِقَوْمٍ bir toplum için ق و م
9 يُؤْمِنُونَ inanan ا م ن
 

Mûsâ dünyaya geldiği sırada Mısır’ın yönetimini elinde bulunduran Firavun, ülkesinin sınırlarını genişletmiş, bu durum onu şımartmıştı. O, Kur’an’da değişik yönlerden eleştirilmekle birlikte asıl eleştirilen yönü tanrılık taslaması, kendini herkesten üstün görmesidir. Firavun, halkını tabakalara bölmüş, 4. âyette de işaret buyurulduğu üzere özellikle İsrâil asıllı olanlara insanlık onuruna yakışmayacak şekilde muamele etmiştir. Bu sebeple aynı âyetin son cümlesinde onun fesad çıkaranlardan olduğu ve normal düzeni bozduğu ifade edilmektedir. Mısır’da çoğalıp kendisine isyan edeceklerinden kaygılandığı için İsrâil asıllı olanların erkek çocuklarına kıyım uyguladı. Ayrıca insanları ağır işlerde çalıştırıp özellikle yaşlıların ölümüne sebep oldu (bilgi için bk. Bakara 2/49; A‘râf 7/103).

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 215-216
 

نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

 

Fiil cümlesidir.  نَتْلُوا  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. 

عَلَیۡكَ  car mecruru نَتۡلُو  fiiline mütealliktir.  مِنْ نَبَأِ  car mecruru mahzuf mef’ûlun bihin mahzuf sıfatına mütealliktir. 

مُوسٰى  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mecrurdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

فِرْعَوْنَ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

بِالْحَقِّ  car mecruru mahzuf hale mütealliktir.  لِقَوْمٍ  car mecruru  نَتْلُوا  fiiline mütealliktir. 

يُؤْمِنُونَ  fiili  لِقَوْمٍ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. 

يُؤْمِنُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  يُؤْمِنُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İf’al babındadır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târız (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir.

نَتْلُوا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

مِنْ نَبَأِ  ifadesindeki  مِنْ  harfi, ibtidaî gaye veya ba’diyet içindir. (Mahmud Sâfî)

لِقَوْمٍ ’deki tenvin, muayyen olmayan cins ve tazim ifade eder.  يُؤْمِنُونَ  cümlesi  لِقَوْمٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Nekre isimlerden sonra gelen cümleler sıfat olurlar. 

نَبَأِ , büyük fayda sağlayan, kendisiyle ilim veya zann-ı galib oluşan haberdir. Bu iki özelliği taşımayan habere nebe denmez.  نَبَأِ  diye tanımlanan haberin hakkı, yalandan arınmış olmasıdır. (Müfredat) 

Her  نَبَأِ  haberdir fakat her haber  نَبَأِ  değildir.

Haberin, Musa ve Firavun’un haberi olmak üzere sayılması taksim sanatıdır.

نَبَأِ ’in haberden farkı ilkinin Kur’an, kıyamet gibi çok önemli konularla ilgili olmasıdır. Peygamberler de insanın kurtuluş ve saadetini sağlayacak son derece önemli haberler (enbâ’) getirdiklerinden nebi olarak nitelenirler. (Keşşâf)

مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ  ifadesi  نَتْلُوا  fiilinin mef‘ûlüdür; mana şöyledir: Musa ve Firavun’a dair önemli haberlerin bir kısmını iman edeceği ezelî ilmimizde daha evvel geçmiş bulunan bir toplum için)  -zira bu tilavet ve anlatım, başkalarına değil sadece bunlara fayda verir- “Sana doğru şekliyle anlatacağız.” بِالْحَقِّ  ifadesi, ‘gerçeği söyleyerek’ anlamında olup تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ  [Yağıyla birlikte biter/yetişir.] (Müminun Suresi, 20) ifadesi gibidir. Zeytin ağacının muhtevasında yağ olduğu gibi Allah’ın anlatımı da daima hak ile beraberdir; doğrudur, gerçektir. (Keşşâf)

Tilavet: Takip etmek, arkasına düşmektir. Rağıb’ın açıklamasına göre özellikle Allah Teâlâ’nın indirilmiş kitaplarını ya okumak veya içindeki emir ve yasağı, teşvik ve sakındırmayı dikkatle takip etmektir. (Rağıb el-İsfehani, a.g.e., 75) Demek ki tilavet okumaktan bir yönden daha özeldir. Burada ise Cebrail aracılığı ile okumak ve indirmekten mecazdır. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Peygamberimizin davet ve beyanı genel olduğu halde burada iman eden kavmin zikre tahsis edilmiş olması, bundan faydalananlar, onlar oldukları içindir. (Ebüssuûd)

Tilavetin Allah Teâlâ’ya isnadı mecazîdir. Çünkü kendisine vahyedilen sözlerin okunmasını emreden ve hakkı okuyan, Allah'ın emriyle Cebrail'dir (as). (Âşûr)