Kasas Sûresi 70. Ayet

وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ  ...

O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’na mahsustur. Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُوَ ve O
2 اللَّهُ Allah’tır
3 لَا olmayan
4 إِلَٰهَ tanrı ا ل ه
5 إِلَّا başka
6 هُوَ O’ndan
7 لَهُ O’na mahsustur
8 الْحَمْدُ hamd ح م د
9 فِي
10 الْأُولَىٰ ilk olan ا و ل
11 وَالْاخِرَةِ ve son olan ا خ ر
12 وَلَهُ ve O’nundur
13 الْحُكْمُ Hüküm ح ك م
14 وَإِلَيْهِ ve O’na
15 تُرْجَعُونَ döndürüleceksiniz ر ج ع
 

Allah varlıkları yaratırken ve görevlendireceği peygamberleri seçerken kullara sormaz; çünkü yaratma ve tercih O’na mahsustur. Kulların tercih hak ve imkânları sorumlu tutuldukları kararları ve eylem alanlarıyla ilgilidir. 69. âyette Allah’ın tercihi ve yaratması gibi, kullarının bütün durumlarını gizlisiyle açığıyla istisnasız ve kusursuz bilecek şekilde ilminin de geniş ve sınırsız olduğu ifade edilmektedir. 

“Önünde de sonunda da hamd O’na mahsustur” diye çevirdiğimiz 70. âyetteki cümleyi müfessirler, “Bu dünyada da âhirette de hamd O’na mahsustur” şeklinde yorumlamışlardır (Taberî, XX, 102; Şevkânî, IV, 177; Esed, II, 797).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 241
 

وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  mübtedanın ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.

لَٓا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir.  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.  اِلٰهَ  kelimesi  لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.  

اِلَّا  istisna harfidir.  لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri,  موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mahzuf haberin zamirinden bedeldir.

 

 لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ 

 

لَهُ الْحَمْدُ  cümlesi,mübteda  هُوَ ‘nin üçüncü haberidir. 

لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  الْحَمْدُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  فِي الْاُو۫لٰى  car mecruru  الْحَمْدُ ‘e mütealliktir.  الْاُو۫لٰى  maksur isimdir.

Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْاٰخِرَةِۘ  atıf harfi وَ ‘la  الْاُو۫لٰى ‘ya matuftur.


 وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

 

لَهُ الْحُكْمُ  atıf harfi  وَ ‘la  الْحَمْدُ ‘e matuftur.  لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  الْحُكْمُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir.  اِلَيْهِ  car mecruru  تُرْجَعُونَ  fiiline mütealliktir.

تُرْجَعُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ 

 

Ayet  وَ ’la …وَرَبُّكَ يَعْلَمُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Müsned olan  اللّٰهُ  ismi, marife gelmiştir. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir.  هُوَ  mübteda,  اللّٰهُ  haberdir.

Hem müsnedin hem de müsnedün ileyhin marife gelmesi kasr ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ğafir/64, C. 1, s. 318) 

هُوَ  için ikinci haber olan  لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  cümlesi, cinsini nefyeden  لَٓا ’nın dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

هُوَ  munfasıl zamiri  لَاۤ  ve ismi olan  اِلٰهَ ’nin mahallinden veya  لَٓا ’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir.  لَاۤ ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

لَاۤ  ve  إِلَّا  ile oluşan kasr,  إِلَـٰهَ  ile  هُوَ  arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuf hakiki kasrdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


 لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

 

لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ  cümlesi mübteda olan  هُوَ ‘nin üçüncü haberidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

لَهُ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  الْحَمْدُ  muahhar mübtedadır. 

لَهُ  daki lâm, sahiplik içindir. Yani,‘’O’nun dışında hamd makamının sahibi yoktur.’’ demektir. Car mecrurun cümledeki takdimi ise, ihtisas ifade eder ve bu, ihtisas-ı hakikidir. Son olarak Hamd’in marife oluşu, istiğrak için cins ifade eder. Yani, ‘var olan bütün hamdler O’na aittir.‘ demektir. (Âşûr)

لَهُ , mevsûf/maksûrun aleyh,  الْحَمْدُ  sıfat/maksûr olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. 

فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla ahiret ve dünya, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bu mekânlardaki şumûlü tekid etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.

وَالْاٰخِرَةِۘ , tezâyüf nedeniyle dünya hayatını ifade eden  الْاُو۫لٰى ’ya atfedilmiştir.

الْاُو۫لٰى  ve  الْاٰخِرَةِۘ ََ kelimeleri arasında ṭıbâḳ-ı îcab sanatı vardır.

Aynı üsluptaki  وَلَهُ الْحُكْمُ  cümlesi  وَ  atıf harfiyle  لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Takdim kasrıyla tekid edilmiştir. 

Ayetin son cümlesi  وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ , önceki cümleye  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Fiil meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrurun amiline takdimi kasr ifade etmiştir. Takdim kasrında, takdim edilen her zaman maksûrun aleyh, tehir edilen ise maksûrdur.  اِلَيْهِ , mevsûf/maksûrun aleyh,  تُرۡجَعُونَ  sıfat/maksûr olduğu için kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. Yani başka kimseye değil, sadece ve sadece O’na döndürüleceksiniz. Bu da şirk inancını iptal eder. (Âşûr, Enbiya /35) 

Mef'ûl ve müteallik adı verilen car mecrur, zarf, masdar, hal gibi bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Bu takdim, mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade etmektedir. Yani dönüş onadır, başkasına değil.

اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ sözü lafzen sarih olarak Allah'a dönüşe delalet eder. Bunun yanında bu sarih delalet söylenmemiş başka bir delaleti de kapsar. Bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâmîm sûreleri Belaği tefsiri,  Zuhruf/85, c. 4, S. 370) Buna idmâc sanatı denir. Ya da lazım melzum alakasıyla mecazı mürsel denir.

Bu ayetteki idmâc; gayenin gayeye idmâcıdır. Çünkü burada maksat hamdin sadece Allah’a mahsus olduğunu ifade etmektir. Hem dünyada hem de ahirette hamdin O’na olduğunun zikriyle bu gaye yerine gelmiş olur. Burada her iki dünyada çeşitli nimetleri verenin de O olduğu idmâc yoluyla bir cümle içinde toplanmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Allah’tan başkasına hamd edilemeyeceği anlamına da gelebilecek olan bu ayette mübalağa sanatı, dünya ve ahirette hamdın onun için olması ifadesindeki ṭıbâḳ sanatına idmâc edilmiştir. Görünürde mahlukatın sadece dünya hayatında teşekkürü hak edebileceği, Allah’ın ise dünyada da ahirette de buna layık olduğu anlamı varken onun dışındaki hiçbir varlığın bunu hak etmediği anlamı ifadede olmasa da mananın içine dercedilmiştir. Bir diğer yoruma göre hamdın Allah’a ait olduğu ifadesine ölümden sonra diriliş idmâc edilmiştir. İstitbâ‘ sanatı cihetinden bakılırsa övgüye bu dünyada layık olan Allah’ın hamdine ahiretteki hamd istitbâ‘ edilmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)