Ankebût Sûresi 31. Ayet

وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُـنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ  ...

Elçilerimiz (melekler) İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz, bu memleket halkını helâk edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَمَّا zaman
2 جَاءَتْ geldikleri ج ي ا
3 رُسُلُنَا elçilerimiz ر س ل
4 إِبْرَاهِيمَ İbrahim’e
5 بِالْبُشْرَىٰ bir müjde ile ب ش ر
6 قَالُوا dediler ki ق و ل
7 إِنَّا muhakkak biz
8 مُهْلِكُو helak edeceğiz ه ل ك
9 أَهْلِ halkını ا ه ل
10 هَٰذِهِ şu
11 الْقَرْيَةِ (Sodom) kentin ق ر ي
12 إِنَّ çünkü
13 أَهْلَهَا oranın halkı ا ه ل
14 كَانُوا oldular ك و ن
15 ظَالِمِينَ zalimler(den) ظ ل م
 
Bu âyetlerde aktarılan Lût aleyhisselâm ve kavmiyle ilgili bilgiler, önemli ölçüde önceki bazı sûrelerde de yeri geldikçe birbirine yakın ifadelerle verilmiştir; ayrıca oralarda konuyla ilgili gerekli açıklama ve yorumları da sunmuş bulunuyoruz (bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/69-83; Hicr 14/58-77). Şu kadarını bir defa daha hatırlatalım ki, Allah Teâlâ varlık düzeni içinde doğal üremeyi ve cinsel hayatı erkekle dişi arasındaki birleşmeye bağlamıştır. Gerek burada gerekse diğer sûrelerin ilgili bölümlerinde Hz. Lût, erkekler için tek meşrû ilişki yolunun kadınlarla evlenme olduğunu açıkça belirtmiş; aynı yerlerde eşcinsellik kesin bir dille yasaklanmış; bu ahlâksızlığın yaygınlık kazandığı toplumu bekleyen âkıbetin ağır bir felâket olduğu bildirilmiştir.
 

  Heleke هلك :   هَلاكٌ sözcüğü dört manada kullanılabilir: 1- Bir şeyin senden kaybolmuşken senin dışındaki birinin yanında mevcut olması. 2- Bir şeyin şekil değiştirmesi, fesad/bozulma yoluyla helak olması. 3- Ölüm anlamında kullanılması. 4- Bir şeyin varlık aleminden iptal edilmesi ve kökten yok edilmesi. Fenâ bulma diye adlandırılan da budur.

  Azap, korku ve fakirlik içinde helâk adı kullanılmaktadır. هُلْكٌ kavramı ise, yok etmek/yıkıma uğratmaktır. تَهْلُكَةٌ helake yol açan, sebep olan ya da götüren şeydir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 68 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri helak olmak, tehlike, istihlak ve müstehliktir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُـنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. جَٓاءَتْ رُسُلُنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

جَٓاءَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. رُسُلُنَا  fail olup lafzen merfûdur.  Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِبْرٰه۪يمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بِالْبُشْرٰى  car mecruru  جَٓاءَتْ  fiiline mütealliktir. 

فَ  karînesi olmadan gelen  قَالُٓوا  cümlesi şartın cevabıdır.

قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  اِنَّا مُهْلِكُٓوا ’dur. قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

مُهْلِكُٓوا  fiili,  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir.

اَهْلِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  هٰذِهِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  الْقَرْيَةِ  kelimesi  هٰذِهِ ’den bedel olup fetha kesra ile mecrurdur. 

مُهْلِكُٓوا  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


 اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اَهْلَهَا  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. كَانُوا  ile başlayan isim cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur.  ظَالِم۪ينَ  kelimesi  كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  harfle irablanırlar.

ظَالِم۪ينَ  kelimesi, sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُـنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ

 

وَ , istînâfiyyedir.  لَمَّا  kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Cevap cümlesine mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  جَٓاءَتْ رُسُلُـنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ  cümlesi, şarttır ve  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Veciz anlatım kastıyla gelen  رُسُلُـنَٓا  izafetinde azamet zamirine muzâf olan  رُسُلُ  şan ve şeref kazanmıştır. 

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümlede müsned olan  مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ ‘nin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye etmiş, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.

Henüz gerçekleşmemiş olduğu halde mazi sıyga ile ifade edilmesi, bu fiilin kesinlikle vuku bulacağına işaret etmek içindir.

Müstakbel, vukuunun kesinliğini ifade için maziyle ifade edilebilir. Böylece gelecekte vuku bulacak olan şey, sanki vuku bulmuş gibidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı olmak üzere böyle tekidler içeren bu ve benzeri cümleler muhkem cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.   

الْقَرْيَةِۚ ’nin  هٰذِهِ  ile işaret edilmesi, ona dikkat çekmek ve tahkir içindir.

 

اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin haberi  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formundadır.  كان ’nin haberi olan  ظَالِم۪ينَۚ , ism-i fail vezninde gelerek bu sıfatın onlarda devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مُهْلِكُٓوا- اَهْلَ  kelimeleri arasında cinası nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَهْلَ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Allah Teâlâ melekleri müjdeleyici ve inzar edici olarak gönderdi. Fakat müjde Allah'ın rahmetinin, helak ile inzar etme ise gazabının eseridir. Rahmeti gazabını geçmiştir. Bundan dolayı Cenab-ı Hakk ayette müjdeyi inzardan önce zikrederek [Elçilerimiz İbrahim'e o müjdeyi getirince…] buyurmuş, sonra da [Biz bu memleketin ahalisini helak edeceğiz] demiştir. Melekler müjdeden bahsederken onu bir sebebe bağlamaksızın, “Biz, peygamber olduğun veya mümin veya adil olduğun için seni müjdeliyoruz” dememişler. Ama helak etmekten bahsederken bunu bir sebebe bağlayarak [Çünkü onun ahalisi zalim oldular] demişlerdir. Çünkü lütuf sahibinin lütfu bir karşılık ile olmaz. Adaletli olanın azabı ise ancak bir suçtan dolayı olur. (Fahreddin er-Râzî)

ٱنصُرۡنِی عَلَى ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡمُفۡسِدِینَ  ve  إِنَّ أَهۡلَهَا كَانُوا۟ ظَـٰلِمِینَ  şeklindeki 30 ve 31. ayetlerin son harflerinde birbirine uygunluk ve kulağa hoş gelen eşsiz bir tatlılık vardır. Bu, Kur'an'ın özelliklerindendir. (Safvetü’t Tefasir)